30- Deniz

425 57 113
                                    

- yazım hatası varda kusura bakmayın kontrol etmedim-

(Yoongi)

Güzel meleğimin böylesine karşımda üzgün olması kafayı yememe sebep oluyordu. Hâlâ turnuvayı nasıl kaybettiklerini düşünüyorduk. Hepimiz. Hoseok ise üzgündü ama aynı zamanda içinde her saniye alevlenen bir öfke vardı.

- O orospu çocukları iki üç hareket yapıp kenara çekildiler, bizse günlerce gecemizi gündüzümüze katıp çalıştık. Bazen yemek bile yemedik. Nasıl olurda bizim yerimize onları seçerler. Aklım almıyor Yoongi! Hiçbir şekilde anlam yükleyemiyorum!

Sinirle tıslıyordu, diğerleri ise onun yanında somurtup oturuyordu. Ne kadar bir turnuva olarak adlandırılsa da bizim için önemliydi. İşin içinde Seonghwa şerefsizi de olunca daha önemi artmıştı. Grubumuzdaki herkes onu ve iğrenç arkadaşlarını ezmek istiyordu. Aslında öyle olmuştu ama bu böyle olduktan sonra kaybetmek... kimse yediremiyordu.

Sinirle soluklandım. Etrafıma baktığımda, Jin Namjoon'a yaslanmış kollarını göğsünde bağlamıştı, ikisi de üzgündü. Jimin kafasını Taemin'in omzuna gömmüştü. San sürekli bir o yana bir bu yana gidiyordu, ne kadar gevşek bir çocuk olsa da Hoseok'un söyledikleri doğruydu, gece gündüz demeden çalışmışlardı, bazen cidden yememişlerdi. Zorla ağızlarına yemek tıkıyorduk. Wooyoung San'nın durması için tutup oturtmuştu bir yere ve sakinleşmesi için konuşma yapıyordu. Jungkook bir köşede ağlıyordu, en duygusalımız oydu bunu herkes biliyordu. Taehyung'a göz attığımda uzaktan onu izliyordu. Sürekli ona bir adım atmak istiyor ama duruyordu. Hoseok... Hoseok ise yanımda oturmuş ve gözlerini yere sabitlemişti. Yüzü öyle buruk öyle üzgündü ki.

Bakışlarım ellerine kaydığında işaret parmağının tırnağıyla baş parmağının etini çizdiğini, kaldırmaya çalıştığını gördüm. Bunun canını yaktığının farkındaydım. Kendince ceza veriyordu kendine?

Elimi elinin üstüne attım, kafasını kaldırıp gözlerime baktı.

- Yapma... gözlerimin önünde kendi canını yakma. Sana zarar veren her şeyi yer yüzünden silerim. Ama sen kendine zarar verirsen ne yaparım bilmiyorum Hoseok... Yapma.

Gözlerimin içine öyle derin bakıyordu ki, öyle yorulmuş görünüyordu ki. Boğazımda koca bir yumru oluştu, yutkunsam da gitmiyordu. Baktığı her saniye gözleri biraz daha doluyordu şeftali kokulumun.

Bir anda hıçkırıp boynuma kafasını gömmüştü. Ağlarken bir yandan mırıldanıyordu.

- Çok yorgunum ben Yonnie, çok yorgunum...

Titrek bir nefes verip kollarım arasına aldım güzelimi. Düşündüğümde belli etmese de her şey üst üste gelmişti. Hoseok her şeyi içine atmıştı. Ve ben bunu anlayamamıştım.

Önce Seonghwa, ardından Jimin, belki belli etmedi ama o şerefsizin beni öpmesi bile etkilemişti onu. Kimi etkilemezdi ki, üstüne haftalardır dinlenmeden çalıştığı şeyi haksız yere kaybetmesi. O kadar çok çalışıyordu ki, eve gider gitmez hep kollarımda uyuyakalıyordu miniğim.

Bütün hepsi bir anda patlamıştı. Yavaşça kucağıma aldım onu. Ayaklarını direk belime sarmıştı. Başını boynumdan ayırmıyordu. Taehyung'un yanına ilerledim.

- Tae... arabanın anahtarını alabilir miyim?

Taehyung anında kafa sallayıp cebinden anahtarı çıkartıp vermişti. Elinden anahtarı alırken fısıldadım.

- Jungkook'un yanına git. Çekinme artık, hem şu an sana ihtiyacı var.

Göz kırpıp ayrılmıştım oradan. Hızla miniğimi arabaya bindirip, gittiğimizde mutlu olacağını düşündüğüm bir yere sürdüm.

Dependency | SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin