"Günaydın, Tomlinson!" Okula doğru ilerlerken Louis'yle kesişmiş olmamızın Niall'ın değil kaderin bir oyunu olmasını umarak el salladım.
Dünden beri yaklaşık 2,5 ay süren keyifsizliğin acısını çıkarıyor gibiydim. Kışa girmek üzereydik ama benim için güneş yeni açmıştı. Renkler yerine gelmeye başlamış gibiydi.
Güldü bu neşeli halime karşılık olarak. "Günaydın, Styles. Çok mutlusun bakıyorum da."
Niall kafasını uzatıp Louis'ye baktı. "Sana kavuştu ya, ondan. Son 24 saattir seni dinliyorum."
"Sarışınım, saçmalama istersen..." Tehditkar bakışlarımı masum masum(!) bakan gözlerine iletip Louis'ye döndüm. "Saçmalıyor."
Zayn kafasını uzatıp Niall'a baktı. "Lou da geldiğinden beri Harry'den bahsediyor. Yok neymiş, gözündeki yeşilin içinde mavilikler varmış, yordular beni."
"Zayn." Tehdit dolu gülümsemesiyle Zayn'e baktı Louis.
Fark etmiş. Gözümdeki renkleri ayırt edecek kadar dikkatli bakmış. Yeşilin içinde mavi bulacak kadar incelemiş. Beni incelemiş.
İç sesim çığlıklar atarken Louis bana döndü. "Saçmalıyor."
Niall inanmayan bir kahkaha attı. "Yalanlama şekilleri bile aynı. Hadi, birbirinizden hoşlandığınızı itiraf edin de kurtulalım artık."
Başımı iki yana salladım. "Ben hoşlanmıyorum da onun sırılsıklam aşık olduğu çok belli."
Şaşkınlıkla araladığı dudaklarıyla bana baktı Louis. "Bu ortamda sırılsıklam aşık olmuş biri varsa o da sensin, Styles. Çaldığın şarkıları hatırlatmak isterim. Ben o kadar kolay aşık olmam."
Yolun ortasında durup kollarımı bağladım. "Toplasan 5 kere anca yüz yüze gelmişizdir ve sen retinamın detayındaki rengi biliyorsun. Aşıksın." Son kelimeyi dibine girip hecelediğimde nefesini hissettim. Bunu hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Etkisinin aynı oluşu beni şaşırtmamıştı.
Gülümsedi hafifçe. "Şu anda gözbebeklerinin büyüklüğünden retinanı göremiyorum. Bilimsel verilere göre bile aşıksın."
Başımı iki yana salladım. "Nefret ettiğin birine baktığında da gözbebeklerin büyür, Tomlinson. Bilimsel veriler senden nefret ettiğimi söylüyor olmalı."
Meydan okur gibi girdi iyice dibime. "Benden nefret edemezsin."
Yakınlığı dikkatimi dağıtırken gözlerimi kıstım. "Bunu asla bilemezsin."
Dudağını ısırıp gülümseyerek gözlerime baktı bir iki saniye. "Her türlü iddiaya varım, aşkını önce sen itiraf edeceksin."
Tek kaşımı kaldırdım kendinden emin kelimeleriyle. Serçe parmağımı çene hizzamıza kaldırdım. "Bu iddiada kaybeden sen olursun, Tomlinson."
Büzülmüş dudaklarıyla gülümserken parmağıma indi gözleri. Serçe parmağını kaldırıp parmağıma doladı. "Göreceğiz, Styles."
"Nasıl ya, ilk aşık olan kaybetmiş mi oluyor?" Niall kafasını kaşıyarak bize baktı anlamamış bir ifadeyle. Onun sesiyle Louis'yle aramızdaki mesafeyi biraz açıp diğerlerine de baktım.
Okula yürümeye devam ederken Niall'a bakıp güldüm. "Yani, mantıken evet ama o zaten aşık. İtiraf edince kaybedecek işte."
Zayn dönüp bana baktı. İki gündür, ve öncesinde haftalardır, yüzüme bile bakmıyordu. Sonunda benimle göz göze gelmesine -ve bakışlarında öfke olmamasına- şaşırmıştım. "İkiniz de geri adım atacak gibi durmuyorsunuz. Ama ben oyumu Harry'den yana kullanıyorum." Niall'ın yanına gidip kolunu omzuna attı abi edasıyla. "Değil mi ufaklık?"
Niall yüzünü buruştup işaret parmağını havaya kaldırdı. "Bir yaş büyüksünüz Zee, sadece bir. Ufaklık diyor bir de." Sonra dönüp bana baktı ve başını iki yana salladı. "Ve... bu çocuğun inadından Tanrı hepimizi korusun. Louis kaybedecek."
Louis'le göz göze gelip hadi bakalım der gibi gülümsedik birbirimize.
Kazanan, kaybeden kim olurdu bilmiyordum ama büyük bir oyuna girmiştik.
Louis'yle birbirimize sataşmaya devam ederek okula girdik. Onlar üst kattaki sınıflarına gitmek üzere ayrılmışken Zayn'in sesiyle durdum.
"Harry, beklesene."Sessiz kalıp merakla gözlerine baktığımda öndeki saçlarını hafifçe düzeltip konuşmaya devam etti. "Lou yokken sana karşı biraz rahatsız edici davrandım. Olaylar benim düşündüğüm gibi değilmiş. Ben kusura bakma demek istemiştim." Cevabımı bekleyen tatlı bir ifadeyle gözlerime baktı. Pişman olduğunu görebiliyordum.
"Anlayabiliyorum sorun değil, en yakın arkadaşın sonuçta. Ben de kendimi suçlamıştım zaten." Duraksayıp yerde gezinen gözlerimi gözlerine çevirdim tekrar. "Giderken sana hiçbir şey anlatmadı mı?"
Kaşlarını çatıp başını iki yana salladı. "Okuldan çıkarken çok sessizdi, çok bir şey soramadım nasıl olsa konuşuruz diye. Sonrasında aradığımda detay vermeden bir daha gelmeyebileceğini söyledi. Öyle olunca ben de seninle bir şeyler olduğunu sandım ama... Biliyorsun işte konuşmuşsunuz."
"Evet evet..." Kafamı kaşıdım soru işaretleri hala aklımda yerini korurken. Hocanın uyaran sesiyle koridordaki kalabalık dağılmaya başladı. Zayn'le vedalaşıp sınıfa girdiğimde bu konuyu biraz kurcalamam gerektiğini düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Falling Game //Larry
FanfictionDüşünür gibi büzdü ince dudaklarını. "Ben şu an sadece seni görüyorum." Gülümsedim az önceki alaylı halini taklit ederek. "Aşktan mı kör oldu gözün?" Tek kaşını kaldırıp doğruldu. Elleri hala banka yaslanıyordu. "Sana aşık olmamı çok istediğini anla...