Ilık su üzerimden akarken gözlerimi kapatıp başımı yasladım soğuk fayansa. Son iki hafta o kadar hoş geçmişti ki... Louis'nin itirafından sonra her şey çözülmeye başlamıştı. Yine birbirimizi tahrik etmeye, birbirimizi sinir etmeye devam ediyorduk çünkü biz, bizdik. En başından beri böyleydi, aşık olduğumuz halimiz buydu.
Aşık olma düşüncesiyle gülümseyip başımı iki yana salladım. Kafamı fayanstan çekip şampuanımı duruladım ve suyu kapattım. Küçük pastamı kestikten sonra Louis'nin ısrarlarıyla duşa girmiş, tabir ettiği üzere özel bir yere gitmek için hazırlanmaya başlamıştım.
Açık kahve, kalın bornozumu üzerime geçirip kapıyı açtığımda Louis karşımdaki duvara yaslanmış çıkmamı bekliyordu. Banyodan çıkıp koridorun iki ucunu da kontrol ettim.
Diğerlerinin salonda olduğunu duyduğumda kendimi vücuduna yaslayıp dudaklarını buldum dudaklarımla. İçine derin bir nefes çekti ve belime sıkıca sarılıp karnımı kendine yapıştırdı.
Gülümseyerek ayrılıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım. "Çıktığında kıyafetlerin hazır olacak, demiştin."
Başını sallayıp elimi tuttu ve odama doğru sürükledi bedenimi. "Odanı ilk görüşümde yanımda olmaman iyi oldu, Styles. Hayal gücüm bana çok güzel şeyler gösterdi."
Elimi bırakıp omuzlarımdan yatağa bastırdığında ona bıraktım kontrolü. "Neler gösterdi, bebeğim?"
Baş parmağını dudaklarımın üstüne bastırdı. "Bebeğim konusunu çözmemiş miydik, kedicik?"
Kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı büzdüm. "Sen çözdün, ben tamam demedim."
Bir şey demeden gülerek başını iki yana salladı ve bornozumun ipini çözdü. Omuzlarımdaki kumaşı sürterek tenimdeki nemi aldı ve kollarımdan sıyırdı.
Ellerini iki yanıma yaslayıp omuzlarıma bastırdı dudaklarını. Küçük öpücükleri üzerimde hissettiğim ağırlığı hafifletirken bir elimle saçlarına tutundum.
Dudaklarının yayılışından anladığım gülümsemesiyle çeneme kadar çıkardı öpücüklerini. Gözlerim kapalı, kendimi çıkan ıslak seslerin hazzına bıraktım. Dudakları omuzlarıma konmuş koca bulutları dağıtıyor, boynuma sarılan elleri parçalayıp zindana hapsediyordu.
Kulağımla çenemin birleştiği noktaya dudaklarını son kez bastırıp inlememe sebep olurken geri çekildi. Doğrulup dolabımın kulpuna astığı askıdan gömleği çıkardı.
Çocuk gibi oturmuş gözlerine bakarken gülümseyip gömleği kollarımdan geçirdi. Düğmelerimi iliklerken kulağıma eğildi gülümsemesini bozmadan. "Kim bebekmiş, Styles?"
• • •
Taksiden inip geldiğimiz geniş alanı süzdüm etrafımda dönerek. Geniş bir otoparkın bittiği yerde küçük kilit taşlarının içine hapsolmuş yeşil çimenler başlıyordu. Çimenlerin ortasında aşağı giden ve yanlarında oyma ahşaptan yapılmış korkuluklar olan merdivenler vardı.
Louis karşıma geldiğinde durdum. Ciddi bir ifadeyle uzanıp açık yeşil kravatımı düzeltmeye koyuldu. Heyecanlı olduğu ve bu akşamı önemsediği belli oluyordu. Arkasından vuran akşam güneşi batmak üzere ufuğa doğru süzülürken Louis'nin etrafından ışınlarını saçıyor, sanki ışığın kaynağı oymuş gibi görünüyordu.
Kravatımın düzgün göründüğüne emin olduktan sonra elini uzattı. Sıkıca parmaklarımı parmaklarının arasına doladığımda gülümsedi. "Çok iyi görünüyorsun."
Ellerimizden mavi gözlerine çıktı gözlerim. Gülümseyip başımı yana yatırdım utandığımı saklamaya çalışarak.
Beni hazırlamak için fazlasıyla uğraşıp kendine çok çaba harcamamasına rağmen, geriye yatırdığı kumral saçları, kıvrımlı vücudunu saran takımıyla nefes kesici görünüyordu. Kendine taktığı açık mavi kravata bakıp gülümsedim yaptığı göndermeye. Mavi ve yeşil her zaman bu ilişkinin imzası olacaktı. "Sen benden çok daha iyi görünüyorsun, Tomlinson."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Falling Game //Larry
FanfictionDüşünür gibi büzdü ince dudaklarını. "Ben şu an sadece seni görüyorum." Gülümsedim az önceki alaylı halini taklit ederek. "Aşktan mı kör oldu gözün?" Tek kaşını kaldırıp doğruldu. Elleri hala banka yaslanıyordu. "Sana aşık olmamı çok istediğini anla...