Kantinden çıktığımda sahne arkasına geri dönmek yerine Nick'le vedalaşıp bahçedeki banka gitmiştim, ilk zamanlarda Louis'yle karşılaştığım ağaçların arasındaki turuncu banka. Nick'le vakit geçirdiğimi düşünmesi için Louis'nin yanına gitmemiştim. Riskli bir şeye girişmiştim, biliyordum, ama onu denemek istiyordum.
Kafamı banka yaslayıp gökyüzünü izlemeye başladım. Nick'le biraz daha vakit geçirmeyi deneyebilirdim ama içimden gelmiyordu. Louis orada dururken başka biriyle ilgileniyor gibi yapmak boğucuydu.
• • •
Louis'yle karşılaşmamak için uğraşarak ve Niall'ın sorularından zor bela kaçarak günü bitirmiştim. Liam okuldan ayrılırken vedalaşmaya çıktığımda denk gelmiştik ve tek kelime bile etmeden tekrar sınıflarımıza dönmüştük. Aramızın böyle olmak istemiyordum ama bir süre katlanmam gerekecekti.
Niall gerçek anlamda başımın etini yemişti ama düşündüğüm şeyleri anlatırsam patates adamım kendini tutamayıp her şeyi ötebilirdi ve ayrı kalışımızın hiçbir anlamı kalmazdı.
Liam'ın kapısını çaldım yapacak bir şey bulamayıp, uzun süredir vakit geçirmemiştik. "Payno, gelebilir miyim?"
"Gel, Harry!"
İçeri girip yatağa kıvrıldım sessizce. Ders çalışıyordu ve her ne kadar konuşmak istesem de bölmemem gerekiyordu. "Burada uyuyabilir miyim?"
"Uyuyabilirsin, Casper. Bir sorun yok, değil mi?"
Yastığa sarılmış halde boğuk çıkan sesimle cevapladım. "Hayır, her şey yolunda."
"Louis de böyle düşünüyor mu?"
"Sanmıyorum."
"Farkındasın en azından." Küçük bir sessizliğin ardından cevap vermediğimde pes etmiş gibi bir nefes bıraktı. "İyi uykular, küçük hayalet."
"İyi dersler, Payno."
• • •
Ertesi gün Niall müzik hocasının çağırdığını söylemiş ve müzik odasına doğru sürüklemeye başlamıştı. "Niall, umarım bir şeyler planlamıyorsundur sarışınım."
Yüzünü buruşturup bileğimden biraz daha çekiştirdi. "Aslan parçası, sen ne zaman bana güveneceksin?"
"Bu konuda hiç güvenmeyeceğim." Arkasını dönüp çemkirir gibi bir mimik yaptığında gülmemi tutamadım.
Müzik odasına girdiğimizde tahmin ettiğim gibi Louis de oradaydı. İçeri girip gülümseyerek yanına oturduğumda ifadesiz bakışlarla karşıladı beni.
Mr. Corden diplomamıza eklenecek onur belgesi hakkında konuşmak için çağırmıştı ama dikkatimi veremiyordum.
Louis'nin sesini duyduğumda uykunun kıyısından son anda döndüm. "Mr. Corden, bu arkadaş sahne sonrası fotoğrafların hiçbirinde yok. Yine de belge alabilir mi?" Bu arkadaş derken baş parmağıyla beni işaret ediyordu.
Mr. Corden meraklı bir gülümsemeyle bana baktı. "Harry neden yoktun fotoğraflarda? Erkek arkadaşının yanında olursun diye düşünmüştük."
Louis abartılı bir gülümsemeyle başını salladı. "Evet, erkek arkadaşının yanındaydı zaten. Adı neydi, Styles? Nick mi?"
Direkt olarak Louis'nin gözlerine ve abartılı ifadesine baktım. "Benim bir erkek arkadaşım yok." Ardından Mr. Corden'a dönüp onun sorusunu cevapladım. "Susayıp bir arkadaşımla kantine gitmiştim, hocam. Fotoğrafa ihtiyacımız varsa, eminim biz söylerken çekenler olmuştur."
Mr. Corden elini bize doğru salladı. "Hayır, fotoğrafa gerek yok, meraktan sordum. Sevgili olmadığınızı öğrenmek yeterince büyük bir hayal kırıklığı zaten."
Louis yine abartılı gülümsemesini takındı. "Merak etmeyin, hocam. Harry yeni bir şeye yelken açmak üzere zaten."
Louis'ye döndüm bu cümlenin üzerine. "Şey derken, aşkı kastettin sanırım. Ama bizim aramızdakinin bu olmadığını her fırsatta ifade ediyorduk, değil mi?"
Louis göz devirip göz temasını kesti. Kısa bir sessizliğin ardından Mr. Corden eşyalarını toplamaya başladı. "Burada tuhaf şeyler oluyor, ben kaçıyorum çocuklar. Size iyi teneffüsler."
Mr. Corden kapıyı kapatamadan Nick içeri girince gülümsedim. Gözleri beni bulduğunda konuşmaya başladı. "Sınıfa sorduğumda burada olduğunu söylediler. Dün kantinden çıktıktan sonra da konuşamadık."
Louis kaşlarını çatarak bana döndü ama konuşmadı. Dikkatimi ondan çekmeye çabalayarak Nick'e bakmaya devam ettim. "Evet, dün fazla vakit geçiremedik. Bugün bahçeye çıkalım mı istersen?"
Niall mutsuz bir şekilde omzuma vurdu. "Hani benimle kakaolu süt almaya gelecektin?"
Sorusuyla ona baktım. "Sen Gaius Amca'ya kakaolu sütü nasıl getirttin ya?"
Gururla gülümseyip bir yumruğunu göğüs hizzasında kaldırdı. "Patates Adam gücüyle."
Dudağımı büzdüm abartılı bir hayranlıkla. "Çok güçlü olmalısın, Patates Adam."
"Bir kişiyle uğraşıyorum zaten, Niall sen bir dur ya." Louis'nin isyan dolu sesiyle gülmemi tutmak için dudaklarımı ısırmak zorunda kaldım.
"Ben rakip olursam siz yerden kalkamazsınız. Kendine çok dikkat et, Tomlinson." Niall havalı bakışlarıyla Louis'ye gülümsüyordu.
Louis göz devirirken Nick'in beni beklediğini fark edip ayaklandım. "O zaman, bahçe!"
Nick gülümseyerek başını sallarken Louis'nin arkamdan taklidini yapan sesini duydum. Dönüp dil çıkardığımda tekrar göz devirdi.
Koridorda biraz ilerledikten sonra duraksadım. Kaçmak için aklıma bir şeyler gelmişti. "Nick, bir sonraki dersimiz neydi?"
Sorgulayan gözlerle baktı. "Biyoloji olması lazım."
Konuyla ilgili 50 soru ödevi vardı. Yapmıştım zaten ama kaçabilmek için yalan söylemem gerekiyordu. "Ödev vardı! Ben nasıl unuttum, ödev vardı..."
Düşünceli gözlerle bir süre süzdükten sonra çözüm üretmeye çalışacağını anladım.
Ağzını açtığı sırada parmağımı şıklatıp kendi çözümümü kendim sundum. "Test kitabım yanımdaydı, vakit de varken oturup çözeyim ben onu."
Gözlerinden geçen hayal kırıklığı biraz üzülmeme sebep olsa da vakit geçirmek gerçekten içimden gelmiyordu. "Ben verebilirdim aslında."
Gülümseyip omzunu sıktım hafifçe. "Çok naziksin ama yapacak vaktim varken kendim yapmam daha doğru olur."
Yok yere 50 soru daha çözeceksin.
Başını sallayıp anlayışlı bir ifade takındı. "Sen nasıl dersen, kolay gelsin o zaman Harry."
Gülümseyerek usulca el sallayıp sınıfa doğru ilerledim. Ben sınıftayken Louis'nin Nick'le karşılaşmamasını umuyordum, dün erken ayrıldığımızı öğrenmişti zaten.
En azından biyolojim iyi olacaktı.
•
İlk defa bu kadar hızlı bölüm yazdım, maşallah maşallah maşallaaaah
Az kişiyiz ama bahisleri açıyorum, iddiayı;
Louis mi kaybedecek?
Harry mi kaybedecek?
-ariadne
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Falling Game //Larry
FanfictionDüşünür gibi büzdü ince dudaklarını. "Ben şu an sadece seni görüyorum." Gülümsedim az önceki alaylı halini taklit ederek. "Aşktan mı kör oldu gözün?" Tek kaşını kaldırıp doğruldu. Elleri hala banka yaslanıyordu. "Sana aşık olmamı çok istediğini anla...