İstanbul.
Her medeniyetin arzuladığı, her kralın hükmetmek uğruna canını ortaya koyduğu şehir.
İstanbul.
İki kıtanın kollarını birbirine uzattığı, lakin hiç buluşamadiklari aşıkların şehri.
Sabah 5'te daha güzel gözüküyordu, elindeki silahla kadın.
O işini çoktan bitirmişti.
Yerde uzanan, gözlüklü erkeğe soyle bir baktı.
Ardından tepkisizce başını cevirdi, şehri izlemeye devam etti.
Nefesini güçlü bir biçimde içine çekip düşündü.
"Böyle sakinken daha güzel oluyor bu şehir."
Peki,,
Sakin olan o muydu, yoksa şehir mi?
Öldürmek bir insanı sakinleştirir miydi.
Siyah, deri topuklu ayakkabısını yere vurdu.
Bir, iki ve üç. Bir iki ve üç.
Ritim tuttu.
Arkasındaki adam sonsuzluğa doğru çekilirken son duyduğu ritim bu olacaktı.
Hayat kimileri için çok acımasız başlardı.
Kimileri için ise çok acımasız biterdi.
Acımasız başlangıçlar acımasız sonları getirirken, acımasız sonlar huzuru getirirdi.
Bu yüzden hayat adil olamaz, dedi kendi kendine.
Bir meltem esti.
Saçlarını, arkasına doğru saklandı.
Bedeni titredi.
Bir ayak sesi duydu.
Arkasını döndü.
Bir suliet vardı sadece, öylece duran, ona bakan.
Silahını kaldırdı.
Bir kaç adım yana doğru çekildi. Adam yana doğru kayınca, bugün 3 kişilik bir ceset sürüsü olacağını düşündü. Silahını düzeltti. Profesyonelce ilerledi. Bu kez, karşısındaki o adam ışığa doğru yürüdü. Yüzü aydınlandı.
"Hadi." Dedi hüküm veren bir ses ile.
"Beni vurmak için ne bekliyorsun? Kaldırdığın silahı neden ateslemiyorsun?"
"Seni öldürmek için bir sebebim yok."
"Çok var."
"Yaşatmak için daha çok var." Dedi seri katil, umursamazca.
Adamın koluna girdi.
Birinci cesetten 300 metre uzaktaki cesete baktı gözlerini kısarak.
Karanlık yavaş yavaş kendini güneşe bırakıyor, gün aydınlanıyordu.
O ise gecenin insanıydı.
Yani onlar.
------------------------------------------------------------
Karanlık yavaş yavaş kendini güneşe bırakıyor, gün aydınlanıyordu.
Sessiz sakin, huzurlu İstanbul kendini korkuya birakti.
Esnaf, konu komşu, hepsi ölüme bakıyorlardı.
Bunun başka bir açıklaması olamazdı, ölüm, maktullerin yüzlerindeki korku ile kendini gösteriyordu.
Sabah saat 6:32.
Savcının kapısı şiddetle vurularak çalınırken dijital saat bunu gösteriyordu.
Savcı ayağa kalktı.
Yastığının altındaki silahını tek eliyle kavrayıp arkasına sakladı.
Kapıyı açtı ve doğrulttu.
Karşısındaki polis memuru neye uğradığını şaşırdı. Ellerini kaldırıp konuştu.
"Sayın Savcım. "
Kadın nefes verip elindeki silahı indirdi, her gün ölüm korkusu ile yaşıyordu. Bu küçüklükten gelen bir özelliğiydi.
Kim demiş, Savcılar ölümden korkmaz diye?
"Salih Komserim size haber verilmesini istedi, iki ex bulunmuş Beşiktaş'ta."
"Hemen geliyorum, Vali beye haber verin."
Genç kadın odasına ilerlerken polis memuru konuştu.
"Valim izin almış Savcım."
Simdi yapılacak iş mi? Diye aklından geçirdi Savcı Yargı.
Birileri ölürken nasıl rahat rahat evinde uyuyacak?
Bundan sonrası sadece büyük bir katliam görüntüsü oldu.
Ölüm, kan, soğuk ten, bu üçleme tamamlanmıştı.
Olay yeri inceleme ekipleri bakınsa dahi artık herkes cok yorgundu.
Bir kanıt yoktu.
Cunku anlaşılmayan bir biçimde, evlerin büyük su boruları patlamış, her tarafı ıslatmıstı.
Artık olay yerinde kan dahi yoktu.
Bunun kader olduğuna inanmadı Savcı.
Bu katil çok dişliydi.
"Veya katiller." Sözü yankılandı zihninde.
Bunları tek başına yapması sahiden zordu.
"Arkadaşlar Ex'ler adli tıpa iletildigine göre mola verin lütfen. Hakkettiniz."
Arabasına doğru yürüdü.
Klasik radyoyu açtı. Biraz müzik dinledi.
Büyük, korumalı evde durdu.
Kapıda kimliğini gösterdi.
İçeri girdi.
Kapıyı çaldı.
Kapıyı uzun deri çizmeleri ile dikkat çeken, oldukça güzel, saçları sarıyla karışık olan bir kadın açtı.
"Kimmiş canım?" Diye başını mutfaktan uzatan uzun boylu, simsiyah saçlara sahip nişanlısının sorusu eşliğinde.
"Ben Savcı Yargı Güngör." Diye söze başladı Yargı, ne diyeceğini bilemeden.
Yanlış gelmediği kesindi onun için.
Ama karşısında Vali yoktu.
Bu kez kadının nişanlısı olduğunu sonradan öğrendiği adama cevirdi başını. O ise çok tedirgin bakıyordu.
"Abim burada değil Savcı Hanım."
Dedi genç kadın Savcıyı incelerken.
"Dilerseniz ben kendisine haber veririm."
"Çok sevinirim-
Dedi Savcı bakışlarından rahatsız olunca kafasını biraz sağa çevirirken.
"Bir kardeşi olduğunu bilmiyordum, rica etsem adınızı öğrenebilir miyim?"
Genç kadın elini uzattı, Savcı sıktı.
"Naz, Naz Karahan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikopat-lar
ChickLitÖlüm ne denli yakındır bir bireye, veya öldürmek sadece mahsus mudur ölüm meleğine? Oysa bir aracı değil midir ölüm meleği, bir elçi belki de. Onların yaptığı işe bir gölge. Kadın, siyah topuklu ayakkabısı ile yürüdü karanlıkta. Adam takip etti onu...