55

2.8K 188 126
                                    

Titreyen ellerimle güçlükle kapı koluna uzandım ve temkinli bir şekilde kapıyı yavaşça açtım. Kapının dışında kimse yoktu, derin nefes alıp vererek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum, gerçekten çok kötü hissediyordum.

Tam kapıyı kapatıp eve girecekken ayaklarımın dibinde bir hediye paketi olduğunu fark ettim. Bunu getiren Taehyung muydu? Yoksa bunu bırakıp gitmiş miydi? Paketin içinde ne olduğunu merak ediyordum ve içinden bomba çıkmasını bile bekliyordum.

Bu gizemli paket korkumu daha da artırmıştı. Paketi salonda bırakıp mutfağa, telefonumu almaya koştum. Taehyung bir mesaj bırakmış olmalıydı. Hızlıca telefonu kaptım ve mesajları kontrol ettim. Okunmamış 3 mesaj vardı.

Panikle pakete sarıldım ve paketi kulağıma dayayarak dinledim, içerisinde bomba olup olmadığını anlamaya çalışıyordum ama sanırım paket güvenliydi. Fazla endişelenmiş olmalıydım çünkü paketin içerisine bomba giremeyecek kadar küçük bir boyu vardı hediye paketinin. Bir an için rahatlayıp dıştaki parıltılı jelatini yırtarak açtım ve kitaptan az daha büyük boyutta bir kutu ile karşılaştım. İçinde ne olduğu konusundaki endişem bir nebze olsun gitmişti, rahatlıkla kutunun kapağını kaldırarak içine baktım. O kutunun içinde bir kutu daha yer alıyordu. Merak duygusunun beni ele geçirmesi ile o kutunun kapağını da saniyeler içerisinde açmıştım ve içinden yine, diğerlerinden daha küçük bir boyutta kutu çıkmıştı. Benimle dalga geçiyordu sanırım, kutuları açtıktan sonra içinin boş çıkacağından şüpheleniyordum.

Küçük olan kutuyu elime alıp kapağını açtım ve kutunun içerisinden bu sefer başka bir kutu çıkmadığını gördüm. Minik kutunun içinde bir çift yüzük, künye ve blok notta yazılı bir not vardı. Yüzüklere ve künyeye bakmadan önce notu okumam gerektiğini düşünerek notu alıp yazılı olan birkaç cümleyi okudum.

"Sevgili Jungkookie..

Senin üzerine son zamanlarda fazla geldiğimin farkındayım, bunun için özür dilerim. Seni hâlâ seviyor ve sana hâlâ değer veriyorum, bunları değerimin karşılığı olarak görmeni istiyorum. Lütfen benden nefret etme..

Not: Gece 10'da seni şirketin yakınlarında bulunan piknik alanında bekliyorum, lütfen gel."

Ne düşünmem gerekliydi bilemiyordum. Taehyung'un son mesajlarını yanlış anlamış olabilir miydim veya ona güvenebilir miydim? Çağırdığı yere gidip gitmeyeceğimi de bilmiyordum, kafam çok karışıktı.

Elimdeki not kağıdını katlayıp kutunun içerisine koydum ve yüzükleri elime aldım. Boyutları farklı olan bir çift ince, gümüş yüzüktü. İkisinden küçük olanını denediğimde parmağıma tam olmuştu, diğerini farklı parmaklarıma denesem de o yüzüğe uyan hiçbir parmağım yoktu. Sanırım bu büyük yüzük bana ait değildi, Taehyung'un olabilir miydi?

Yüzükleri kutuya bırakıp bu sefer de künyeyi elime aldım. Üzerinde iki farklı tarih yazılıydı. Tarihleri sesli okudum ve neyin tarihi olduklarını düşünmeye başladım: "01.09-30.12"

Onların ne anlama geldiklerini saniyeler içerisinde bulmuştum, bunlar Taehyung ile benim doğum tarihimdi. Künyenin üzerinde neden yazdığını anlamasam da Taehyung'un bunlara karşı bi açıklama yapacağını düşünüyordum. Aldığı şeyler çift hediyesi gibiydi ve gerçekten de romantiklerdi ama biz Taehyung ile bir çift değildik, birbirimize karşı güvenini kaybeden iki genç çocuktuk. Ve bir de, Taehyung psikopat olabilirdi. Az önceki yazışmaların ne anlama geldiğini hâlâ bilmiyordum ve yazışmaları hatırladıkça giden korkum bana geri dönüyordu. Ben mi fazla paranoyak davranmıştım yoksa Taehyung cidden tüm bu yaşadıklarımın sorumlusu olan kişi miydi? Nasıl düşünmem gerektiğini iyice şaşırmıştım.

Aniden, her şeyin açığa kavuşması için Taehyung'un notta bahsettiği yere gitmem gerekiyormuş gibi bir hisse kapılıp hiç düşünmeden üzerimi değiştirme kararı aldım ve hızlıca evi terk ettim. Hediyeyi almayı unutmamıştım, Taehyung'a neler olup bittiğini sormam için o da bana lazımdı.

Piknik alanına yanaştığımda etrafın normalden daha karanlık olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. Hava da hafiften rüzgârlıydı. Esen rüzgar bedenimi ele geçiriyor ve ürpermeme sebep oluyorken ağaç yapraklarının sallanışından ve yerdeki çalıların uçuşmasından kaynaklanan hışırtı da buna dâhil olarak karanlıkta beni tir tir titretiyordu.

"Gelmişsin." Taehyung nereden geldiğini çözemeden bir anda karşımda belirmişti. "Geldiğin için teşekkür ederim, Jungkook." Gülümsüyordu. Yüzümü buruşturdum. "Senden hâlâ korkuyorum. Bu arada, kapımda bıraktığın hediye de neyin nesi?" Ona karşı kendimden emin konuşmaya özen gösteriyordum.

"Neden ayakta konuşuyoruz? Az ileride oturma alanları var, oraya gidip konuşmaya ne dersin?" Elini tutmam için bana uzattı. Elini ittirip elimi cebime soktum. "Zaten fazla kalmayacağım, sana güvenmiyorum." Gülümsemesi suratından solmuyordu. "Beni gerçekten yanlış anlıyorsun ama neyse, az sonra gerçekleri anlayacaksın zaten." Sesi stabil ve sakindi. Bana kızgın olmasa gerekti.

"Bunu anlamam için illâ oraya gitmemiz mi gerekiyor?"

"Evet, hadi." beni kolumdan tutup sürükleyerek oturma alanlarına götürmeye kararlıydı. Elimi cebimden çıkarıp kolumu bırakması için silkeledim. "Tamam, kendim yürüyebilirim."

"Hay hay."

Kısa bir süre dümdüz yürüdükten sonra oturma alanlarının bulunduğu yerde bol ışıklı ve süslü bir masanın varlığını fark ettim. Masanın çevresinde yüzlerini seçemediğim birkaç kişi bulunuyordu ve telaşlı bir şekilde hareket ediyorlardı.

"Geliyorlar!"

Taehyung elini bir kez daha tutmam için uzattığında bahsettiğim masanın yanına daha da yaklaşmıştık. Oraya dikkatle baktığımda orada bulunan kişileri tanıdığımı fark ettim. Etrafı incelerken bir anlık boşluğa kapılıp Taehyung'un elini tutmam ile başımızın üzerinden konfetilerin patlatılması bir olmuştu.

"Hey, acele et!"

Fazla anlamadığım sesli fısıltılar kulaklarıma doluşuyordu. Burada neler döndüğünü hâlâ anlayamamıştım ve şirkette yakınlık kurduğum kişilerin burada ne işi olduğunu da çözememiştim. Ben neler olduğunu idrak etmeye çalışırken başımızın üzerinde patlatılan konfetilerin ardından yüksek sesle doğum günü şarkısı söylenmeye başlamıştı ve şarkıya Taehyung da eşlik ediyordu. Tuttuğu elimi bırakmadan diğer elimi de tutmuştu ve kendisine bakmamı sağlamıştı. Kısa süren doğum günü şarkısının ardından da ellerimden öpüp bana sıkıca sarılmıştı.

"İyi ki doğdun, Jungkook.."

Kendi saflığıma kızarak dudaklarımı ısırdım ve gözlerimin dolduğunu hissedince bakışlarımı Taehyung'dan çektim. Ona bir özür borcum vardı hem de en büyüğünden.

"Bütün bunları sen mi hazırladın..?"

Sesim yalnızca Taehyung'un duyabileceği şekilde fısıltı hâlinde çıkmıştı. İçimden sadece ağlamak geliyordu. Beni bu kadar seven birinden nasıl şüphe etmiştim ben? Ve ona hiç hak etmediği ağır sözler söylemiştim.. Canım yanıyordu, kendi yaptıklarımdan dolayı.

"Evet, beğenmedin mi yoksa?"

"Hayır.. Çok beğendim, teşekkür ederim."

Gözyaşlarım birer birer yere düşerken gülümsemeye çalışıyordum çünkü ağladığımı kimsenin fark etmesini istemiyordum. İçimde yaşadığım o acıyı anlatsam da kimse anlayamazdı. Kendimden nefret ediyordum.. Taehyung pişman olacağımı söylerken de çok haklıydı, gerçekten de şu an utanç ve pişmanlıktan eriyip gidecek gibi hissediyordum. Taehyung'a sımsıkı sarılıp defalarca özür fısıldadım kulaklarına, her ne kadar özür dilememi istemiyor olsa da yaptıklarıma karşı olan pişmanlığı bir kez daha duyması gerektiğine inanıyordum ancak o ise bana sadece "Sakinleş, Jungkook ve gecenin tadını çıkar." diye fısıldıyordu. Gecenin tadını çıkarabilecek miydim her ne kadar emin olamasam da ona karşı olan memnuniyetimi göstermek adıma eğlenmeye çalışacağımı söyleyip gülümsedim.

Taehyung benim her şeyimdi, gerçekten bana bu kadar çok değer veren tek insan bile olabilirdi. Kendi kendime, artık ona karşı kafamda şüphe oluşturmayacağıma söz vererek kendimi bu uzun gecenin akışına bıraktım.

 philophobia ;; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin