Bölüm şarkımız yukarıdadır.
İyi okumalar.
Gece geç saatlere kadar orada oturduktan sonra Eymen beni eve bırakmış, telefon numaramı almış ve gitmişti. Eve girdiğimde hemen Şans'a sarıldım. Biraz Şans ile ilgilendikten sonra yatak odasına geçip üzerimi değiştirdim ve mutfaktan çay alıp salondaki geniş camların önündeki siyah ama çok rahat olan koltuğuma oturdum. Tüm şehir ayaklarımın altındaydı ve ışıklar beni büyülüyordu. Çayımdan çıkan duman ortama hoş bir koku yayıyordu. Her zaman tesadüflerin bir anlamı olduğuna inanmıştım ve bu geceki tesadüf bunu bana kanıtlamıştı. Biliyorum, ben travmaları olan, çocukluğundan bir türlü kopamayan ve hala güçlenemeyen o kız çocuğuyum.
Çayımdan bir yudum aldım ve aklımdaki düşüncelerde kendimi boğdum. Çayın kokusu hafızamda yerini alırken onu düşünmeye başladım. Hayatın bana en büyük hediyesini: Eymen'i. Bana bahşedilmiş en kutsal kişiydi o. Beni bu altı yıl boyunca o hayata bağlamıştı. Bir gün onu bulma umudum bana nefes aldırmıştı. Eymen'in anlattıkları aklıma geldiğinde duraksadım. Benim yüzümden alkole düşmüştü. Gerçi benim yaşadıklarım da az değildi. Onun yokluğunda kendimi o kadının elinden kurtarmaya çalışmış ve kendi evime çıkmıştım. Vücudumun bazı yerlerinde geçmeyen izler vardı. Bu izleri de o kadın yapmıştı zaten. Eymen ile görüştüğümü öğrenince delirmiş ve birkaç hafta boyunca bana eziyet etmişti.
Hızla kafamı sağa sola salladım. Bu düşüncelerden kurtulmam gerekliydi. Ben bugün onu bulmuştum ve sevinmem gerekiyordu, üzülmem değil. Telefonumun titremesi bana yardımcı olmuştu. Kalkıp telefonumu elime aldım ve yine yerime oturdum. Mesaj Eymen'dendi.
"Ben Eymen. Yarın bir şeyler yapalım mı? Hem son altı yılı konuşuruz falan. Ne dersin? Rahatsız ettiysem özür dilerim." Aramızda bu soğukluğa karşı çıkmak istiyordum çünkü aramızdaki bu mesafe beni geriyordu. Ben bunları düşünürken bir mesaj daha geldi. "Ya çok ani oldu farkındayım, cidden özür dilerim." Bunun bitmesi için hızla yazmaya başladım. "Ani falan olmadı ayrıca özür dilemene gerek yok. Tabii, neden olmasın? Saat kaçta ve nerede buluşacağımızı söylersen daha iyi olur tabii ki." Gönder tuşuna basarken ellerimin titremesi beni biraz duraklatmıştı. Bir anda ergen aşıklara dönmüştüm ve bu beni içten içe güldürüyordu. "Tamamdır, akşam üstü beş gibi, şehrin tepesindeki "café de l'océan" da buluşalım. Uyar mı?" yazdığında hemen olumlu bir cevap verdim ve konuşmayı sonlandırdık. Yarın sabah küçük bir imza işim vardı ama iki saatimi ancak alırdı.
----
İmzaları atmam iki buçuk saatimi almıştı ve saat şu an biri geçiyordu. Magazincilere yakalansam da birkaç soruyla atlatabilmiştim. Eve geldiğimde hızla Şans'ın mamasını verdim ve odama geçtim. Duş alıp üzerime siyah kot ve beyaz tişört geçirdim. Deri ceketimi de aldığımda hazırdım ama Şans'la oynamak için biraz geç çıktım evden. Kafenin önüne geldiğimde saat beşi beş dakika geçiyordu. Hızla içeriye girdim ve gözümle tüm kafeyi taradım. Sonunda onu ileride manzaraya sıfır bir masada otururken gördüm ve ilerlemeye başladım. Beni görünce o da ayaklandı.
"Hoş geldin. İyi ki geldin." dediğinde sarılıştık. Koltuğumu çektiğinde hızla oturdum ama elim ayağım birbirine dolaşmıştı yine. "Sende iyi ki çağırdın." diyerek cevap verdim. Bıyık altından güldüğünü fark ettiğimde bende güldüm. İşte böyleydik, yan yanayken her şeyi unutan ama sonrasında dertlerde boğulan iki kişi, daha fazlası değil. Yemeklerimizi sipariş ettikten sonra biraz havadan sudan sohbet ettik. Yemekler geldiğinde hava kararmak üzereydi. Gün batımı tüm şehre yayılırken, içime huzur dolmuştu. Kafamı Eymen'e çevirdiğimde beni izlediğini fark ettim. Alttan alttan güldüğümde bakışları dudaklarıma kaydı. "Hala utangaçsın." Güldüm, bu sefer sesli bir şekilde. "Öyleyim galiba." Bu sefer o da benimle gülmüştü. "Cidden liseli aşıklar gibiyiz." dediğimde gülümsemesi daha düşünceli bir hal aldı. "Gerçekte de öyleyiz." dediğinde ben de duraksadım. İlk söze o girdi. "Ben seni çok bekledim ve artık beklemek istemiyorum. Benim tekrardan utangaç sevgilim olur musun?" Bu ani teklifi üzerine elimi nereye koyacağımı bilemedim ama reddedemezdim. "Olurum." Elimi tuttu ve bana o hasret kaldığım gülücüklerinden birini gönderdi. Bu anın rüya olmaması için dua etmeye başlamıştım çünkü genelde onunla birlikte olduğum anlar rüyalarımda yaşanırdı. Sabah kalktığımda ise her şey tam anlamıyla hayal kırıklığı oluyordu. Onsuz hayallerim yoktu ki zaten benim. Normalde kurduğum her hayalimi annem denen kadın benden acımasızca çalmıştı. Geride yarım bir kız çocuğu, kanayan duygular, firar eden gözyaşları ve yıkık dökük bir kalp kalmıştı. Gözümden bir damla yaş düşerken hıçkırarak ağlamamak için kendimi zor tuttum. Eymen elini yanağıma koyduğunda anladım ki huzur buymuş. İnsanın başka hiçbir şeye ihtiyacı olmuyormuş. Baş parmağıyla bana ihanet eden gözyaşımı silerken gülümsedim ve derin bir nefes aldım. İyi gelmişti. "Ben özür dilerim." diyerek söze girdim. "Sana haber vermeden gitmek istememiştim ama zorundaydım. Biliyorum, hatalıyım o yüzden çok pişmanım." Beni sonuna kadar dinledi ve derin bir nefes çekti içine. Tam da bu an hava olmak istemiştim, tüm hücrelerine hayat vermek ve içinde hapsolmak için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölemeyenlerin Mezar Taşları
Teen Fiction"Ateş Böceği." "Unutmamışsın." "Seninle alakalı hiçbir şeyi, hiçbir zaman unutmam."