Sıkıcı bir dersin ardından öğle yemeği için zil nihayet çalmıştı. Bütün sınıf dersin sıkıcılığı hakkında isyan ederken hızla sınıfı boşalttı. Shoto da sınıfı boşaltanların arasındaydı. Sabah geç kaldığı için pek bir şey yiyememişti. Şimdiyse deli gibi açtı. Midesindeki canavarı susturmak için büyük adımlarla kafeteryaya ilerliyordu. Fotoğrafın eline geçmesinden bu yana 8 gün geçmişti. Her gün ama her gün mezarlığa gidip Dabi'yi bekliyordu, fotoğrafı nereden aldığını sormak için. Fakat hiç ortaya çıkmadı.
Kafeteryaya vardığında rahat bir nefes aldı. Açlığın üstüne birde uygulamalı ders olunca bütün enerjisi tükenmiş gibi hissediyordu. Yemeğini alıp boş bir masaya geçti. Birkaç dakika sonra Shoto'nun yanına birkaç sınıf arkadaşı oturdu. Bunlar Midoriya İzuku ve Yaoyorozu Momo'ydu. İzuku parlak yeşil gözleriyle kocaman gülümseyip heyecanla konuştu.
"Merhaba!"
Momo'da İzuku'ya katılıp büyükçe gülümsedi. Shoto, nezaketen hafifçe gülümseyip kafasını hafifçe aşağı yukarı salladı.
"Merhaba."
Üçlü sessizce yemeklerini yemeğe başladı. Shoto, kafasında dolanan Dabi ile her geçen saniye delirecek gibi oluyordu. Birden İzuku'nun konuşmasıyla bütün düşünceleri zihninin derinliklerine çekildi.
"Bugün hep beraber dışarı çıkacağız, bize katılmak ister misin?"
Shoto, birkaç saniye parlak gözlere baktı. Beklentiyle kendisine bakıyordu. Her şeyi unutmak için bir fırsat olabilir diye düşündü. Minikçe gülümseyip kabul etti.
"Elbette."
İzuku, heyecanla ellerini çırpıp Momo'ya döndü. Bu fikrin ikisinden çıktığı belliydi. Keyifle gülümseyip yemeğine döndü.
~
Günün sonunda tekrar aynı yerdeydi. Elinde abisiyle olan fotoğrafı, yangında kül olması gereken fotoğraf. Abisiyle geçirdiği mutlu ve huzurlu bir günden kareydi. Babaları şehir dışına kahramancılık oynamaya gitmişti. Ev huzurluydu. Abisiyle beraber dondurma yemek için dışarı çıkmışlardı. Shoto, dondurmasını ağzının kenarlarına bulaştırmıştı. Touya, onun bu haline keyifli bir kahkaha atmıştı. Sonra yüzünü güzelce temizlemişti. Yoldan geçen, çektiği fotoğrafları satan bir adamdan fotoğraflarını çekmesini istemiş fotoğrafıda satın almıştı. Bu fotoğraf en değerli eşyalarını tuttuğu kutuda yerini almıştı. Yangından sonra ne kutu vardı ne de içindekiler. Abisine dair elinde olan tek şey küçük yastığıyı. Fakat Dabi o kutudaki fotoğrafı ona vermişti. Hemde abisinin yazdığı yazıyla beraber. Fotoğrafın altında abisinin el yazısıyla 'Mutlu günün anısı...' yazıyordu. Shoto, fotoğrafı göğsüne bastırdı. Dabi'nin abisiyle bağlantısı neydi? Neden bu fotoğraf Dabi'deydi?
Düşünmekten kafası ağrımıştı fakat düşünceleri bir türlü Shoto'yu rahat bırakmıyordu. Saatlerdir yatağında uyumak için bekliyordu. Düşünceleri dipsiz bir deniz misali Shoto'yu boğuyor uyumasına izin vermiyordu. Derin bir nefes alıp kollarını iki yana açarak tavana bakmaya başladı. Her nefesinde göz kapakları titriyor, göz yaşları akmak için çabalıyordu. Alt dudağını dişleri arasına alıp titrek bir sesle fısıldadı.
"Baksan... Bu, hoşuna mı gidiyor? Acı çekiyorum. Neden bunu bana, bize yapıyorsun?!"
Sonlara doğru bağırdı Shoto. Göğsündeki sızı nefes almasını zorlaştırıyordu. Kollarını iki yanına sarıp cenin pozisyonu aldı. Tırnaklarını dersine geçiriyor bütün üzüntü ve sinirini kendinden çıkarmaya çalışıyordu.
"Neredeysen çıksana ortaya! Sana ihtiyacım var, Touya..."
Sonlara doğru sesi kısılmış çaresizlik bütün çıplaklığıyla sesine yansımıştı. Göz yaşları görüşünü bulanıklaştırırken minik iç çekişler bedenini sarsıyordu. Ruhu onca olan şeyi taşıyamaz hale gelmiş girdiği yükün altında çaresizce yardım için çırpınır hale gelmişti.
Saniyeler sonra elinin üstünde hissettiği sıcaklıkla göz kapaklarını titrekçe açtı. Ne olduğunu kavrayamadan hasret duyduğu o sesi duydu.
"Sho..."
Shoto, duyduğu sesle arkasını dönmek istedi fakat vücudunu saran güçlü kollar buna engel oldu. Tanıdık koku burnunu sızlatırken göz yaşları daha şiddetli akmaya başladı.
"Böyle kalalım."
"Neden?.."
Çatlayan sesiyle sordu. Belkide hayal ürününden başka bir şey değildi. Ya da gerçek.
"Özür dilerim. Beni böyle görmeni istemiyorum."
Her konuşmasında daha da özlemle kavruluyor vücudunu saran kollara sıkıca tutunuyordu. Ağlamaktan yorgun düşen bedeni uykuya yenik düşerken fısıltıyla söyledi.
"Gitme."
~
Sabah bütün bedenini saran bir yorgunlukla uyanmıştı Shoto. Gözleri ağladığını belli edercesine açıyordu. Kollarında, dün gece yaptığı tırnak izleri yerlerini belli edercesine sızlıyordu. Dün geceye ait kareler bir bir aklına dolarken hızla arkasını döndü. Boştu. Hatta dün gece genzini yakarcasına burnuna dolan kokudan eser yoktu.
Elleri kendinden bağımsız yumruk olurken etrafa alaylı bir gülümseme bıraktı.
"Rüya mıydın?"
Kollarını iki yana açarak sırt üstü yatağa bıraktı bedenini.
"Güzeldin."
Minik bir tebessüm oluştu suratında.
"Özlemişim."
Aniden değişen ruh hali onu biraz korkutmuştu. İki eliyle sertçe yüzünü sıvazlayıp ani bir hareketle yatakta oturur hale geldi. Sinirleri ciddi anlamda gerilmişti. Ense kökünden başlayıp başını etkileyen bir ağrı vardı. Bu da dahada sinirlenmesine neden oldu. Kısır bir döngüye girmişti, başı ağrıdığı için sinirleniyor sinirlendiği içinde başı ağrıyordu. Zor bir durumdu. Yataktan oflayarak kalktı. Dün gece bütün kasları kasıldığı için sabah ağrısını çekiyordu.
"Sanırım yine sinir krizi falan geçirdim herhalde."
İlk değildi. Küçükken babasının yapmaya zorladığı onca antrenman onu yoruyordu, hem psikolojik olarak hem de beden olarak. Yaşı ilerledikçe dün geceye benzer krizler baş göstermişti. Tabi bundan kimseye bahsetmemişti. Bilmelerine de gerek yoktu. Bunun tek yan etkisi sabah yorgun bir beden oluyordu. Bir de tırnak izleri ve kopmuş bir iki tel saç. Ama ilk defa abisini hissetmişti? Buna ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Kendi de anlamamıştı zaten. Gerçi eski anılarındaki abisinin sesi bu kadar erkeksi değildi ya da derin... Bileğine dokunduğundaki hissiyat aklına geldi. Sanki deforme olmuş bir deriye dokunuyor gibiydi?..
Gözleri eline kayarken dün geceyi en ince ayrıntısına kadar hatırlamak için zorladı beynini. İlk başta tırnaklarındaki kurumuş kan lekesi dikkatini çekti. Kollarındaki acı da kendisine zarar verdiğini destekler nitelikteydi. Sonra burnuna dolan kokuyu anımsadı. Denizin tuzlu kokusu ve nane karışımı gibiydi. Sanki birazda is kokusu karışmıştı araya. İzbe bir sokağı anımsatıyordu bu is kokusu. Sonrasında derinden gelen o sesin ismini zikretmesi doldu aklına. İçini titreten bir ses. Bu sesin ve kokunun abisine ait olduğuna emindi ama elinin dokunduğu derinin verdiği his abisinin yumuşak dersiyle alakası yoktu. Elinin üstünden koluna giderkenki yolda metalin bıraktığı soğukluğu anımsadı. Ve pürüzlü deriyi.
O an bunların farkına varamamıştı. Abisiydi, fakat daha farklıydı. Bir an aklına Dabi geldi. Dabi'nin kolundaki zımbalanmış deri aklına geldi. Ve onunla konuşurkenki alaylı ama derin sesi. Gözlerinin mavisi. Şansı olmasına rağmen Shoto'yu öldürmemesi. Kutusnda sakladığı fotoğraf.
Anıları tek tek aklına doldu. Avcuna damlayan göz yaşıyla titredi. Düşünceleri birbirine dolanmıştı. Ne tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu bile. Hayal görmemişti, ama daha acı bir gerçek keşfetmişti. Bunu doğrulayacak tek kişi ise o'ydu.
Yüzüne yol çizen sıcak damlaları aceleyle silip ceketini sandalyenin üstünden aldı. Gitmesi gereken yeri biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
+ ÖLÜM + Todoroki Shouto x Todoroki Touya(Dabi)
FanfictionKızıl saçlı çocuk, göz yaşlarını silerken babasına yalvarmaya devam etti. Babasının ufak bir kontrolsüzlükle çıkardığı yangın kızılın vücudunu yer yer yaktı, attığı çığlıklar bütün evde yankılandı. Kimse yardıma gelmedi. ~ "Neden sen de abin gibi e...