BÖLÜM 5

208 33 305
                                    

Neeeee kim gelmiş? Bugün benim gelme günüm şaşırmayın

Yorumlarınızı alayım olur mu?

Her paragrafa yorum yapan manyak okuyucum adını yazamadım çok uzun ama seni seviyorum. Paragraf aralarını itinayla doldurmana gerek yok. Yorum yapmak istediğin yerlerde yapsan yeterli xlxmdlxkcodmd

Sizi de seviyorum çok.

Öpüldünüz.

Gözlerim beyaz duvarlarda dolaştı.

Sarı ışığın yansıdığı duvarların üstüne, dans eden bedenlerin gölgeleri sinmişti. Kalabalık salonun bir köşesinde, insanlardan uzak duruyordum ama bakışlarım sık sık pahalı kıyafetlerin içindeki bedenlerde dolaşıyordu. O pahalı kıyafetlerin sahiplerine servis yapan Huysuz'u izlemiştim bir süre. Ardından misafirleriyle konuşan Başsavcıyı ve aynı misafirlerle tanışan Sehun'u.

Aslında burada olmak istemiyordum ama Başsavcı her an piyano çalmamı söyleyebilir diye camın kenarında öylece duruyordum. Yüzümde keyiften çok alay dolu bir ifade vardı. Abartılı kahkahaları, her şeyin mükkemel olduğu söylenen cümleleri, elden ele dolaşan kadehleri duyuyor ve izliyordum.

Dikkatimi çeken iki kişi vardı. İkisi de Sehun'un arkadaşlarındandı. Birisi daha ufak tefek görünüyordu, diğeri onun yanından hiç ayrılmıyordu. Kepçe kulaklı uzun olan, kısa olanın yanından ayrıldığı an, kısa olan hemen peşinden gidiyordu. Hatta bir ara duvarın dibinde fısıldaştıklarını görmüştüm.

Ya da sadece ben abartıyordum, normal arkadaş olmaları da çok yüksek ihtimaldi.

Bakışlarımı, göz hapsine aldığım ikiliden çekip beyaz gömleğimi düzelttikten sonra bir elimi altımdaki koyu bej rengindeki pantolonumun cebine yerleştirdim. Bakışlarımı tekrar kaldırdığımda, Sehun'un gözleri gözlerime dokundu. Karşısındaki adam ona hararetle bir şeyler anlatıyordu ama o, adamın omzunun üstünden bana bakıyordu.

Ufak bir gülümsemeyle karşılık verip gözlerimi çektiğim sırada, "Sıkıldın mı?" diyen yabancı bir ses duydum. Benim gibi sırtını duvara yaslamış olan kadın'a baktım ve başımı iki yana salladım. "Al," Elinde tuttuğu iki kadehten birini bana uzattı. "Birkaç saattir buradasın ama kimseyle konuşmadığını gördüm."

"Teşekkür ederim, içmiyorum." deyip gözlerimi cama çevirdiğimde, ikimizin de yansıması camın üstünde dolaştı. Kırmızı renk kısa elbisesi, boynundaki pahalı elmas kolyesiyle sıradan biri olmadığı belliydi.

"Ben Deok Sun." dedi bu sefer karşıma geçerek. Kırmızı şarap dolu kadehi parmaklarımın arasına sıkıştırdığında, derin bir nefes aldım ama o bunu umursamadı. Uzun koyu kahve saçlarını omzunun gerisine itti. "Senin adın ne?"

"Luhan." dedim dümdüz bir ifadeyle. "Yeni insanlarla tanışma konusunda iyi olduğum söylenemez."

Dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını kaldırdıktan sonra kadehini yavaşça elimde tuttuğum kadehe vurdu ve, "Başlangıç kötü sayılmazdı." diye mırıldandı. "Memnun oldum Luhan."

Sadece başımı sallamakla yetindim. Merak ediyordum, gerçekte kim olduğumu bilseydi yine de bana bu şekilde güler yüzle yaklaşır mıydı? Hiç sanmıyordum. İşte tam da bu yüzden yeni insanlarla tanışma konusunda iyi değildim. Daha doğrusu sonradan tanıştığım insanların samimiyetlerine inanmam kolay olmuyordu.

O bana bir şeyler söylememi bekler gibi umutla bakmaya devam ederken, "Luhan!" diye seslenen Başsavcının sesini duydum. Yanında tanımadığım bir adamla bana yaklaşırken, yüzünde beklemediğim bir gülümseme vardı. "Luhan benim manevi oğlum gibidir." dedi yanındaki adama. "Babasının emaneti, onu tanıyorsun."

Once upon a time / HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin