Selağağağağaam yetiştim yetiştim tavuk değilseniz eğer bu saatte uyumamışsınızdır.
Yorumlarınızı alayım aşkolarım mümkünse.
Ve sizi sevdiğimi söylicem
Söyledim.
İçimden.
Öpüldünüüüz.
Dudakları. Tenimin üzerinde gezinen parmakları. Sıcak nefesi. İhlaller. İhmaller ve ötelemeler.
Bedenimdeki tatlı yorgunlukla uyandığımdan beri kafamın içinde dönen tek şey dün gecenin senaryosuydu. Gözlerimi her kapattığımda dün geceden farklı bir parçayı koyuyordu önüme. Gözlerim her kapandığında bir başka anı beni heyecanlandırıyor, dün geceye sürüklüyordu.
Mutluydum oysa dün gece olan o şey dışında mutlu olunacak hiçbir şey yoktu. Sehun nişanlanmıştı ama dün gece bedeni bedenimin üzerinde, dudakları tenimin her yerindeydi. Kötü hissetmem gerekiyordu. Belki bir parça pişmanlık ayini düzenlemeli ve bunun yanlış olduğunu söylemeliydim kendime.
Ancak kimse bana bir yanlışın bu kadar cezbedici olduğunu söylememişti.
Usul usul gökyüzünden aşağıya inen kar, düştüğü yeri beyaza boyarken, dudaklarımdan silemediğim gülümsememle camın hemen önündeydim. Ne başsavcının sık sık aldığı nefesler moralimi bozuyordu ne de başka bir şey. Sadece heyecanlıydım. Sanki geçip gitmemiş gibi karnıma sıkı bir düğüm atan heyecan neredeyse beni kıvrandıracaktı.
Salona düşen adım seslerini duyduğumda, bakışlarım çabucak oraya döndü ve Sehun'u gördüm. Dışarıya çıkacak gibi giyinmişti. Üstündeki kabanın yakalarını düzeltirken parmaklarını saran siyah deri eldivenlerini gördüm. Üstündeki siyah kaban benim ona verdiğim kabandı. Bu kadar yakıştığını fark etmemiştim.
Gözleri usulca beni bulduğunda, dudaklarına ufak bir gülümseme yerleşti ve bana göz kırptı. Ancak başsavcı ona baktığında, tebessümü hızla silinmişti. "Ben hazırım." dedi boğazını temizleyerek. "Görüşmeden sonra hemen geri dönerim."
Başsavcı başını sallayarak onu onayladı ve anlık bir sessizlik oldu. Elindeki gazeteyi katlayıp sehpanın üstüne bırakırken, "Sen de onunla git." dedi bana bakarak.
Bunu beklemediğim için duraksayan ben oldum. "Anlamadım?"
Başsavcı derin bir nefes alıp başıyla huysuzu işaret etti. "Huysuz bu asiliğinin nedeninin uzun zamandır kasabadan dışarıya çıkmamış olmana bağlıyor. Bana göre saçma ama bir de böyle deneyelim Luhan." diyerek alayla güldü. "Belki bu kez nankörlük etmeyi bırakırsın... Bugün yılın ilk günü. Git babanın mezarını ziyaret et. Akşam Sehun'la dönersin."
Kasabadan dışarıya çıkma düşüncesi bana o kadar imkansız geliyordu ki, bir de onay olmak için huysuza baktım. Sanki o onaylamasa ben gidemeyecektim ve hatta bir rüyadan uyanacaktım ama huysuz başını belli belirsiz salladığında bir kez daha başsavcıya baktım.
"Gerçekten mi?" diye sordum kısık sesle.
"Fikrimi değiştirmeden git hazırlan." dedi başsavcı tekrar gazetesine uzanırken. "Hem böylece ileri ki günlerde Deoksun'la dışarıya çıktığında, geriye dönüp dönmeyeceğine güvenebilirim."
Bu söylediği moralimi bozamadı. Kasabanın dışına çıkarsam eğer geri dönmeyeceğimden korktuğunu biliyordum. Çünkü bu kasaba ona göre bir ceza yöntemiydi ama söyledikleri ilk kez umurumda olmadı. Eğer bunun çok çocukça görünmeyeceğini düşünseydim ellerimi birbirine çarpardım ve bu ufak şeyi dünyanın en önemli haberiymiş gibi kutlardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Once upon a time / HunHan
ФанфикSıkı yönetimin sert kurallarının uygulandığı bir zamanda, 1984 senesinin kasım ayında çıkmıştı karşıma. O yasakların ne olduğunu bile bilmeden girmişti hayatıma, ben ise zaten kuralların ehliydim. Bir kez bakmış ve bin kez yenilmiştim. Kapalı kapıla...