1-trouble

22 2 2
                                    

Çok güzel bir şey hayal etsem de böyle bir saçmalık ortaya çıktı. Ama love yourself dimi? o yuzden okuyun çabuk. Yorum da yapın olur mu :')


^^


"Amirim izin verin bunu tokat manyağı yapayım!" Diye sinirle soluduğumda Junsu amirim susmam için elini kaldırdı. Tae gözlerini belerterek bana uyarıda bulunsa da sinirle solumaya devam ettim. Metal masada, yüzü bir katilin soğuk kanlılığıyla dümdüz şekilde oturuyordu. Bu şerefsizin nefes almaya bile hakkı yoktu. Iki kadını ve bir adamı acımasızca vurmuş öldürmüştü. Kadının bir çocuğu vardı ve cesedinin başında salya sümük ağladığını görmek en acı verici şeydi. Anne ve baba acısını çok iyi biliyordum. Bu yüzden şuan bu şerefsizi bir güzel benzetsem anca kendime gelirdim. Junsu amirim düşünceli bir şekilde katilin etrafında dolandı. Soğuk, tok sesi boş odada yankılandı.
"Maktuller neden öldü?" Sakin sesi insanı ürpertecek cinstendi. Suho ya bir bakış attım. Ancak beni görmemiş Junsu amirime hayranlıkla bakıyordu. Bu haline gözlerimi devirdim. Suho homo olsaydı KESİNLİKLE bu adama aşık olduğunu söylerdim. Ama kendisi en çapkınımız olduğu için bu ihtimal düşüktü.
Katil hala soğuk bir şekilde beklerken sabırsız bir nefes verdim. Bakışlarını bana çevirdi. Yüzünde oluşan sırıtış kaşlarımı çatmamı sağladı. Ne diye sırıtıyor bu şerefsiz?
Junsu amirim bunu farketmiş olacak ki sertçe masaya vurdu. Katilin yüzüne eğildi. Bize ithafen,
"Hepiniz çıkın, kaydı kapat Yeri." Tae, ben ve suho nün kolunu tuttuğu gibi çıkarırken cam arkasında olan Yeri amiri uyarmıştı. Ancak amirimi asla vazgeçiremezdi. Kayıt odasına girdiğimizde gördüğüm manzara pek şaşırtmadı. Cam arkasında Junsu amir adamı yere yatırmış tokatlıyor bir yandan da sorular soruyordu. Yeri tüm isteksizliğiyle konuştu.
"Yemin ederim burada çalıştığımdan beri yaşlandım. Bak bak." Diyerek sacindaki iki beyazı gösteriyordu. Onun bu haline güldüm. Tae onun omzuna destek verircesine vurdu.
"Yeri, ben aslında 102 yaşındayım." Dediğinde biz gülerken Yeri yüzünü buruşturdu.
Biz suho ile birbirimize vurup gülüyorduk. E cinayet bürodan anca bu şakalar çıkıyordu. Mizah seviyem önceden daha iyidi...
En son suho ya sertçe vurup önüme döndüm. Sinirli mırıldanmalarini duyuyordum. Onu umursamadan konuştum.
"Savcı ne zaman gelecek?" Film izler gibi Junsu amirin sorgusunu izliyorlardi. Yeri hızlıca ayaklandı ve mikrofona koştu.
"Amirim savcı binaya giriş yaptı." Sabit sesi odada yankılanırken suho,
"Eğer yakalanirsa bu sefer kesin yolcu edilir." Dediğinde kafamı iki yana salladım.
"Hayır gitmez. Savcıyla alıp veremediği şeyi bilmiyorum ama savcı ona değer veriyor." Dediğimde Tae büyük bir kahkaha attı.
"Jennie sen pollyanna mi oldun agucuk bugucuk." Dediklerine göz devirdim. Illa benimle uğraşacak...
Iğrenç espri yeteneğine aldırmadan gülmeye devam etti.
Aniden odaya giren savcıyla irkildik. Tüm dikkatimi savcının sinirli yüzüne verdim. Hepimize göz gezdirdi. Gür sesiyle,
" Kim Jun Su!"
Yüzümü buruşturdum. Bu adam niye bu kadar kulak tirmaliyor?
Amirim hızla içeri girdi. Odada ki gerginlik katsayısı aniden yükselirken derin bir nefes verdim. Her vaka sonu böyle bitiyordu. Alışık olduğumuz için....
Amirim ve savcım seviyeli (!) Tartışmalarına devam ederken Tae ye döndüm.
"Gece devriyesi bende, eve gidince bir Chae ye bak." Dediğime kafasını salladı.
"Biran önce taşınacağım." Huysuz haline güldüm. Bu aptalla aynı apartmanda yaşıyorduk. Hem evde hem işte onun yüzünü görünce insan bikiyor. En azından kardeşimi kontrol etmede işe yarıyor değil mi?
Chaeyoung konservatuar okuyordu. Piyano, gitar derken çoğu zaman gürültülü komşular oluyorduk. Tae nin de eğlendiğini biliyordum. Huysuzluk onun kanında var. Biraz daha burada tartışmayı izlersem devriyeye geç kalacaktım.
Ayaklandım ve suho ya döndüm.
"Ben gidiyorum. Son raporu bana anlatırsınız." Kafasını onaylayınca yeriye öpücük atarak çıktım. Yeminle gürültüden başım ağrıyor. Ne bağırdı bu ikili!
Sessiz koridor bana iyi gelirken alt kata indim. Burada çaylaklar eğitim alıyordu. Yorgunluğum attığım her adımda bile belli olurken saçlarımı karıştırdım. Birini durdurup çaylak çağırmasını istedim. Herkes bizim şubeyi bildiği için sözümüzü iki etmiyorlardı.
Gün içinde oradan oraya kosturmus dün gelen vakayı bir günde çözmüştük. O kadar yorucu oluyordu ki bazen... Acil büyük boy kahveye ihtiyacım var.
Yanıma gelen siyah saçlı kıza baktım. Jilet gibi olan forması ifadesiz yüzüyle tam bir akademi öğrencisiydi. Bu haline güldüm. Yakasında ki isme baktım. Yabancı olmalı.
"Lalisa MANOBAN?"
Benim alaycı tavrıma karşın ciddiyetle kafasını salladı.
Yüzüm eski ifadesiz haline bürünürken,
"Robotları sevmem. Şimdi biraz rahat ol ve bana büyük boy kahve getir."
Dediklerime ilk şaşırsa da işini yapıp kantine koştu. Derin bir nefes alıp duvara yaslandım. Bende onun gibiydim. Insanlar önümden geçerken kafam anılarla dolmuştu. Polis akademisi. Ömrümün en zor yılları olduğuna emindim. Üç yıllık cinayet büro bile iyidi ama akademinin iyi bir yanı yoktu. Canından can çıkana kadar çalışmak ne kadar iyi olabilir?
Tüm odağımi bozan önümdeki kahveye baktım. Saçımı bilegimde ki tokayla topladım. Kahveyi aldığım gibi yarısını kafama dikmiştim. Sıcak olması buna engel değildi. Evet böyle de bir psikopatim. Çaylak şaşkın şaşkın bana bakarken umursamadan çıkışa yürüdüm. Ancak peşimden gelmiyordu.
Birkaç adımda durdum. Arkamı döndüm.
"Davetiye mi bekliyorsun?" Dediğimi anladığı gibi yanıma koştu. Hızlı tempoda yürürken binadan çıktık. Soğuk hava derin nefes almamı sağladı. Ellerimi belime koyup çaylağa döndüm. Merakla beni izliyordu. Bu haline gülerek gri arabama bindim. Şubeye ait olabilir ama bu emektarla ne çok şey yaşamıştık bir bilseniz...

-

Direksiyon başında çaylak, elimde ikinci kahvem ve gürültülü Gangnam sokakları... Bu adamlar hep dışardaydı. Hiç mi evlerine gidesi yok bunların?

Gözlerim süslü kıyafetlerde dolaşırken uzun süredir konuşmadığım çaylağa döndüm.
"Şu kadının kıyafeti ortama uygun mu sence?" Sorduğum soruyla afallamiş cevap vermemişti. Ben ise beklentiyle bakıyordum.
Hadi ama suho ile çıktığımızda herkesin moda tasarımcısı olur eleştiri yapardık. Açıkçası en iyi devriyelerden olurdu.
Çaylak,
"Hayır efendim." Dediğinde güldüm. "Bence de. Ama bak şu elbiseye bu botlar çok güzel olur." Işaret parmağımı takip ederken gülümsedi.
"Güzel olur efendim."
Dediğinde yüzünde ki hayal kırıklığını görebiliyordum. Kendimi geriye yasladım. Onu anlayabiliyordum. Bunu ona göstermek için konuştum.
"Çaylak, onca yıl çalışmana rağmen, ihtiyar bir arabada benimle konuşmak pek ilgi çekici olmayabilir ama merak etme. İşler hep böyle sıkıcı değil. Bil istedim." Dediklerime gülümsemiş ve önüne dönmüştü. Rahatladıgini hissediyordum. Eh iyi başlangıç.
Gözlerim tekrar süslü sokakta gezinirken etrafta garip bir şeyler aradım. Bu işteysem her şeyden şüphe duymam gerektiğini biliyordum. Şüpheli bakışlarım telaşlı bedenle karşılaşınca cama doğru eğildim.
Elinde çanta, üstünde siyah kaban, paralı olduğunu belirten postallarla koşar adım yürüyordu. Kaşlarımı çattım. Tüm dikkatimle izledim.
Izini kaybetmemek için arabadan indim. Elim kemerimde ki silahı tutarken kalabalık alanda çıkarmadan çaylağa döndüm.
"Benimle gel." Hızlıca inerken gözlerimle şüpheliyi takip ediyordum. Önümde ki insanları iterek ilerlerken etrafında başka bir şüpheli var mı diye bakınıyordum. Kimse yok gibiydi. Ama emin olamazdım.
Hızlıca adamın arkasından ilerlerken kalabalığın arasında ilerlemek zordu. Çaylaga döndüm.
"Arka sokaktan dolaş ben onu takıip edeceğim. Bir şey olursa şubeyi ara."
Kadını salladı ve gözden kayboldu. Adam arkasına bakarken telaşlı halinin ne olabileceğini bilmiyordum. Peşinde biri olmalıydı. Benim onu takip ettiğimi farketmedi. Demek ki peşinde olan kişiyi tanıyordu.
Tüm analizlerimi bir kenara bırakıp saptığı sokağa girdim. Sokak geldiğim yere göre daha ıssızdı. Adamı kaybetmemek için tüm dikkatimi ona verdim. Yürümeyi bırakıp koşmaya başladı. Yorgunluğumu unutup koşmaya başladım. Harika bacaklarım ağrıyor. Evet ölmek için 13. Sebebim oldu. Aklımdaki saçma sapan şeyleri atarak adamın peşinden koştum.
Beni farkedince daha hızlı koştu. Arkasından bağırdım.
"DUR! POLIS!"
Bağırmamla durdu. Aramızda ki mesafeyi koruyarak durdum. Silahımı ona yöneltmiştim. Derin nefesler alarak konuştum.
"Neden kaçıyorsun?! Hareket etme!"
Gürültülü sesimle arkasını döndü. Ellerini kaldırmış telaşla bana bakıyordu. Bu kadar telaş etmesi şüphelerimi doğrulamıştı. Peşinde biri vardı.
"P-pesimde biri var. Lütfen yardım edin." Dediğinde titreyen sesiyle kalbimin acıdığını hissettim. Insanların bu kadar zor durumda olması beni etkiliyordu. Daha fazla düşünmeden yanina ilerledim.
"Bekle, sana yardım edeceğim ama ilk önce neler olduğunu anlatman gerekiyor." soğuk sesimle herbir hareketine dikkat ederek yaklaştım birkaç adım kalmıştı ki beni durdurdu. Korku dolu bakışlarına karşın yanına tekrar yaklaştım. Yumuşak çıkması için çabaladığım sesimle,
"Şşşht sakin ol. Ben polisim." inanması ve rahatlaması için cebimdeki rozeti çıkardım.
"Bak, polisim ben. Şimdi biraz sakin ol. Neler olduğunu anlat bana." silahımı kemerime koyarken yavaş hareket ediyordum. Derin bir nefes alarak gözlerimin içine baktı. Korktuğu belliydi. Koca adam korkudan bayılacak neredeyse... Tüm dikkatimi ona yönelterek bekledim. Telaşla,
"B- ben her şeyi anlatamam. Ama çok tehlikeli olduğunu biliyorum. Beni korursanız eğer her şeyi anlatacağım." hızla kafamı salladım. Kolundan tutup kenara çekerken etrafımı kolaçan ediyordum. Adamı duvara yasladım. Birimi arayıp destek talep etmeliyim. Telsizimi alırken daha karanlık olduğunu tahmin ettiğim köşeye çektim. Çaylak nerede kaldı? etrafımı kolaçan ediyor bir yandan da çaylağı arıyordum. Buna hazır değil ve ben onu yalnız başına göderdim.. Aptal kafam!
İhbar ve destek istedikten sonra adama döndüm. Korku dolu bakışlarına karşın ciddi yüzüm pek yardımcı olmuyordu.
"Şimdi ekipler gelecek. Onlar gelmeden bir şeyler anlatmak ister misin?"
Kafasını iki yana salladı. Bu adam ne saklıyor ? Şüphelerim bir bir aklıma düşerken tek bir seçenek mantıklı geliyordu. Hemen adama döndüm.
"Hangi meslekte çalışıyorsunuz?" şüphelendiğim gibi avukat olduğunu söylediğinde kafamı salladım. Markalarla giyinen ve açıklayamayacağı sırları olan kişiler genelde mafya avukatı olurdu. Peşinde olan adamın kim olduğunu veya hangi mafyaya karşı çalıştığını bilmiyordum. Ancak kötü kokular aldığıma eminim. Ve ben pek yanılmam.
Üniformasıyla nefes nefese yanımıza koşan çaylakla derin bir nefes verdim. En azından sağ salim gelmişti. Ona,
"Çaylak, ekipler gelecek onun yanında olmanı istiyorum. Bir yere ayrılmasın!"
Cevap vermesini beklemeden silahımla ilerledim. geldiğim yöne doğru temkinli adımlarla ilerliyordum. Etrafta tek tük insan vardı ve beni gördüklerini bile sanmıyordum. Hızla sokaktan sapıp silahımı yerine koydum. Kalabalık beni ele vermesin diye ilerliyordum. Her insanı süzüyor kimin baş şüpheli olacağına karar veriyordum. Ancak hala bulabilmiş değildim.
Aniden omzuma çarpılmasıyla geriye doğru sendeledim. Sertti. Kimin çarptığını anlamak için arkamı döndüm. Siyah kapüşonlu iri yarı biriydi. Evet baş şüpheliyi buldum!
elimi kemerime attığımda silah yoktu. Resmen silahım yok! Alabilecek tek kişi bana çarpan şüpheliydi.
İşte şimdi başlıyoruz.
Tüm kuvvetimle insanları itip peşinden koşuyordum. Hedefini bildiğim için onu kaybetmek yerine tenha alana çekip üstüne atlamak en iyisiydi. Sokağı saptım etrafta gördüğüm tek kişi oydu. Koşarak bağırdım.
"Polis! Dur ve silahını bırak!" dediğimi duymamış gibi devam ederken sinirle soludum. Demek zoru oynayacaktı. Tüm gücümle koşup sırtına atladım. bir çırpıda yere sererken iri olması büyük dezavantajdı. Benim için...
Hızla beni altına almış boğazıma çullanmıştı. Ne yapacağımı bilmezken nefes alamıyordum. Sert tekmemi karnına attım. Ancak pek işe yaramamıştı. Bu yüzden üst üste vurmuş üzerimden atmayı başarmıştım. Öksürerek kendime gelmeye çalışırken bir anlık gözlerim kararmıştı. Hadi jen bu kadar basit misin!?
Kendimi toparlayarak silahımı aradım aniden kulaklarıma dolan sesle şoka girmiştim. Bu b-benim silahım. Hızla ayaklandım silahını doğrultan adamın üstüne çullandım. Kime vurdu hiçbir fikrim yoktu. Korkuyla etrafa baktım. Atımdaki adam direnmiyor onu tutmama izn veriyordu. Siren sesleri dolarken lanet okudum.
"Siktir, geç kaldılar!" çaylak bana seslenirken onu algılamakta zorluk çekiyordum. Çünkü
BENİM SİLAHIMLA BİRİ VURULDU!!

 Başım dertte...



^^



Eheheehe olaylar şimdiden başladı. Nasıl buldunuz? Bu arada junsu amir dediğim mükemmel adam TVXQ den Kim Junsu hani efsane yakışıklı olan. neys.

olm vote ve yorumu unutmayın pls

EndgameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin