*Dabi'nin anlatımıyla*
Eski alışkanlıklarımı bırakamadım. O haklı biliyorum. Fakat kabullenemiyorum. Onun benden ayrılacağını hiç düşünmemiştim. Birkaç hafta küser, trip atar geçer diye düşünmüştüm. Bu kadar ciddileşeceği hiç aklıma gelmemişti. Gözlerim önünde onu kaybediyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Biliyorum hala beni seviyor. Bundan eminim. Fakat kendine bunu söyleyemiyor. Ben gerçekten çok büyük bir hata yaptım. Onu geri alacağım. Kendimi affettirmem gerek. Ben... onsuz yapamayacağımı anlamaya başlıyorum...
*Benim anlatımımla*
Uyuyakalmışım. Uyandığım yer çok yumuşaktı. Sanırım Shoto beni buraya taşımış. Kalktım.
Ben: Shoto?
Biraz daha yüksek sesle bağırdım.
Ben: SHOTO?
Sanırım gitmiş. Sehpanın üzerinde bir not buldum. Shoto yazmış olmalı.
"Sen uyuduktan sonra evini düzenledim. Bulaşıkları hiç temizlememişsin. Onları yıkadım. Seni yatağına taşıdım bu yüzden uyanınca şaşırma. Ben evime gidiyorum. Seni seviyorum."
Sebepsiz yere not bende bir gülümseme yarattı. Notu bırakıp salona geçtim. Televizyonu açtım. Süngerbob falan izledim. Saat çoktan 20:34 olmuştu. 1 saat sonra uyurum. Ya da dışarı mı çıksam? Belki havam değişir.
Hazırlandım ve çıktım. Üzerime kırmızı bir elbise giydim. Hava kararmıştı. Bir bara doğru gittim. Burası çok soft bir yerdi. Lana'nın şarkıları çalıyordu. Sanırım buraya daha sık gelmeliyim.
Bir kız çıkıp sahneye bir şarkı söylemeye başladı. Ardından da başka biri. Sanırım burada şarkı söyleyebiliyorsun. Hemen kalkıp görevli birini buldum.
Ben: Merhaba. Burada şarkı söyleyebiliyoruz değil mi?
Görevli: Evet efendim. İstiyorsanız sizi de sıraya koyabilirim.
Ben: Evet, lütfen.
Görevli: Peki adınızı ve söylemek istediğiniz şarkıyı söyler misiniz?
Ben: Asya Arslan. Söylemek istediğim şarkı ise Lana Del Rey- Pretty When You Cry.
Görevli: Tamamdır efendim isminizi söylediğimiz zaman sahneye geçersiniz.
Ben: Tamam teşekkürler.
Yerime oturup sıramı beklemeye başladım. Yaklaşık 15 dakika sonra ismimi anons ettiler. Çektiğim bütün bu zorlukları çok yüksek sesle şarkı söyleyerek akıtmak istedim.
Sahneye geçtim. Elime bir mikrofon verdiler. Şarkı başladı.
All the pretty stars,
Shine for you my love.
Am i that girl,
That you dream of?
All those little times,
You said that im your girl.
You make me feel,
Like your whole world...İ'll wait for you babe.
Thats all i do babe.
Dont come through babe,
You never do.
Because im pretty when i cry...Bu şarkı ruhumu temizliyordu sanki... Etrafımdaki insanlar sadece bana bakıyorlardı.
Dont say you need me when,
You leave and you leave again.
İm stronger than all my man.
Except for you...
Dont say you need me then,
You live last, you're leaving.
İ cant do it, i cant do it.
But you do it best...İ cant do it dedikten sonra gözlerimden yaşlar boşaldı. Fakat loş bir ortamda olduğum için belli olmazdı.
İm pretty when i cry...
Şarkı bitti. Hissediyordum ağlamaktan gözlerim ve burnum kızarmıştı. Aniden herkes oturduğu yerden ayağa kalkıp alkışladı. Övgü umrumda değil, mutlu olmak istiyorum.
Mekandan çıktım ve eve doğru yürümeye başladım. Ayaklarıma bakarak yavaş yavaş yürümeye devam ediyorum.
Fakat aniden biri kolumu tuttu. Kafamı kaldırdım. Bu Dabi'ydi.
Dabi: Ağlama.
Bana sıkıca sarıldı. Geri sarılacak gücüm yok. Bütün iyi ve kötü enerjimi şarkıyla beraber boşalttım.
Dabi: Biliyor musun sen inanılmaz birisin.
Ben: Seni anlayamıyorum. Senden çok kendimi de anlayamıyorum. Ben ne yapıyorum böyle?
Bana bakarken gözleri dolmuş gibiydi. Bu sefer daha sıkı sarıldı.
Ben: Beni lütfen... lütfen evimize götür.
Ağlamaya daha şiddetli bir şekilde devam ettim.
Dabi: Gidelim... evimize.
Beni kucakladı.
Ben: Ne yapıyorsun?!
Dabi: Çok yorgunsun. Seni yürüterek daha fazla yormak istemiyorum.
İtiraz etmek istemiyorum. Şu an bana ne yapsa kabulümdü.
Az sonra onun evine gittik. Onun evindeki bütün kıyafetlerimi kendi uyuduğu yerin yanına dizmiş. Kıyafetleri alıp kenara koydu. Beni yatağa yatırdı. Kendi de yanıma yatıp bana sarıldı. Ve sonra şöyle dedi;
Dabi: Lütfen... Daha fazla buna katlanamıyorum...