9

4.8K 331 44
                                    

Kendimi bir şeylere karşı mecbur hissetmekten nefret ediyordum. Ama yapmak zorundaydım işte. Mecburiyet gibi de değildi aslında bu. Sadece kendimi anlamak, dinlemek istiyordum biraz. Kendi geleceğimi kendim çizmeliydim.

Ve denemeliydim. 

Bir kez olsun denemeliydim ve sonucu görmeliydim. Kendim için bir kez çabalamalıydım. 

Aynadaki yansımama bakıp, gülümsedim. Hiç kendim gibi değildim. Bu tişörtü sevmiyordum. Bu bol pantolon beni yansıtmıyordu. Soluk tenimde renk istiyordum. Belki bir ruj sürsem her şey geçecekti, daha iyi hissedecektim ama yapamıyordum işte. 

Yerde duran bavulumu alıp, odadan çıktım. Ne olur ne olmaz diye de odamın kapısını kilitleyip, anahtarı cebime koydum. Ve kimseye görünmeden evden çıkıp, bekleyen taksiye ilerledim. Arka koltuğa oturup, başımı cama yasladım. Otogara gidecek oradan da otobüsle hayatımı, hayallerimi yıkan şehre gidecektim. Bana kalan küçük bir umut belki yeşerirdi orada. 

Belki de tamamen sönerdi gençliğim. Tamamen yıkılırdı umutlarım.

Telefonuma defalarca baktım. Ve Cem'in adının üstünde oyalandı parmaklarım. Haber vermeli miydim? Vermeliydim. 

Ama ben dayanabilir miydim? İşte ondan pek emin değildim.

Sondu belki de dünkü görüşmemiz. Son kez sarılmıştım veya son kez öpmüştüm onu. Dönüp dönemeyeceğim bile belli değilken, onun gözlerine bir kez daha bakmak istedim. 

Arama tuşuna bastım ve açmasını bekledim. İlk çalışta açılmıştı. "Efendim?" dediğinde, ses tonu bile içimi acıtmıştı. "Cem." dedim, dudaklarımı ısırarak. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Boğazımda büyük bir yumru vardı ve canımı yakıyordu. "Ben gidiyorum." Bir süre cevap vermedi. Öyle ki, iki kez telefonu kontrol etmiştim arama hala devam ediyor mu diye. 

"Gidiyorsun?" dedi, buruk bir sesle. Titreyen sesindeki kırgınlığı iliklerime kadar hissettim. Bütün dengemi alt üst etti, yaktı beni. "İyi yolcuklar." dedikten sonra telefonu kapattı. 

Gözlerimden yaşlar akarken, hıçkırmamak için dudaklarımı ısırdım. Ne hissedeceğimi dahi şaşırmıştım. Saçmaladığımı bile düşündüm bir an. Gidip ne yapacaktım? Ailem tarafından reddedilince ne geçecekti elime?

Özgür olacaktım.

Ya da ölecektim. 

Cem'in elini korkuyla tutmazdım belki. Dilediği gibi sarılırdım ona. Öperdim, bağıra bağıra anlatırdım sevgimi. 

Gitme sebebim bunlarken, vazgeçmek istedim. Taksiyi durdurup inmek, delice ağlamak istedim. Ama yapabildiğim tek şey, ücreti ödeyip otogara doğru ilerlemekti.

Biletimi aldıktan sonra, ruhsuz bir şekilde büyük otobüse ilerledim ve bindim. Cam kenarına geçip, gözlerimi yumdum. Boğazımdaki düğüm canımı o kadar yakıyordu ki, yutkunmakta dahi zorlanıyordum.

Otobüsün kalkmasına on beş dakika varken, nefes almak amaçlı indim arabadan ve kaldırıma oturup başımı dizlerimin üstüne koydum.

Zamanın geçmesini beklerken, duyduğum araba sesiyle başımı kaldırdım. Cem'in siyah arabasını direkt olarak tanırken, yerimden kalktım.

Arabadan inip, etrafına bakındı. Gözlerimiz kesiştiğinde, hızla bana doğru adım atmaya başladı. Yolun yarısında karşıladım onu. Bakışları kırgındı. Bir süre sessizce izledik birbirimizi.

Ellerini kaldırıp yüzümü kavradığında, gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. "Gidemezsin." dedi, duygu yüklü bir şekilde. "Seni kaybedemem, olmaz."

Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında, bulunduğumuz konumu unutmuş, özlemle karşılık veriyordum. Bu saatten sonra ikimizin de gidecek bir yeri yoktu zaten.

Ellerimi ellerinin üstüne koyup, sıkıca kavradım parmaklarını. Benim ailem oydu. Beni olduğum gibi kabul eden, her halimle seven, sayan, saygı duyan oydu.

"Seni herkesten korurum." diye fısıldadı, dudakları hala dudaklarımın üstündeyken. "Sana söz veriyorum sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim ufaklığım."

Güvenli kollarında soluklanmama izin verdi. Nefesi tenime değerken, huzurun tam yanıbaşımda, onun kolları arasında olduğunu bir kez daha fark ettim.

"Bizim kimseye bir şey kanıtlamaya ihtiyacımız yok bebeğim." diye fısıldadı. Parmakları usulca gözlerimden akan yaşları siliyordu. "Bizim sevgimizi ispatlamaya ihtiyacımız yok. Alışılmışın dışında sevdiğimiz için yabancılık çekmemize de gerek yok. Diğer insanların nasılsa, bizimki de öyle."

Bütün dünya durmuş, Cem'in güzel ve huzurlu sesi etrafımda dönüyor, bütün kaderimi baştan yazıyordu sanki. Yeniden onun kollarında var oluyormuşum gibi hissediyordum.

"Seni seviyorum." diye fısıldadım. "Seni çok seviyorum Cem."

Uzun süre o şekilde kaldıktan sonra, yavaşça ayrıldık birbirimizden. İnsanlar bize bakarken, Cem korkusuzca etrafına bakmış ve beni kolunun altına almıştı.

"Evimize gideceğiz güzelim." dedikten sonra, arabaya binmem için kapıyı açmıştı.

Çantamı alma gereği bile duymamıştım. O kıyafetleri hayatımın hiçbir yerinde istemiyordum zaten.

Cem'de sürücü koltuğuna oturduktan sonra, elimi kavradı hemen ve defalarca öptü. "Güzelim benim." dedi, parmaklarımı severken.

"Özür dilerim" diye fısıldadım, büyük bir suçluluk duygusuyla. "Senden gitmek istemiyordum ama buna mecbur hissettim."

Beni anlıyormuş gibi baktı. Elimin üstünü okşadıktan sonra, "Öyle güzel bir hayat sunacağım ki sana, hiçbir şeye mecbur hissetmeyeceksin Kaan." dedi.

Ve her zaman yaptığı gibi, yeniden sözünü tuttu.

-
Kaos yok, olamayacak. 👉👈

UFAKLIK -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin