~2~

273 4 13
                                    

Keyifli okumalar dilerim <3


Kullanılmayan bir merdiven köşesinde gizli gizli ağlarken, başımın feci şekilde ağrıdığını hissediyordum. Belki akşamdan kalma olmam yüzündendi ya da gözlerim kan çanağına dönecek kadar ağlamam da buna sebebiyet vermiş olabilirdi.

Bu uzunca koridorun verdiği en derin sessizlik aslında o kadar sesliydi ki, beynimin içinde hiç susmayan iğrenç bir kakafoni oluşturmuştu.

Bilemiyorum, aslında ağlamamın tek sebebi bekaret mevzusu da değildi. Tamam o da oldukça can sıkıcıydı çünkü sonuçta ilk defa yaptığınız bir şeyin özel olmasını isterdiniz. En azından ben öyle olmasını istiyordum...

Ama buradaki asıl ağlama sebebim şüphesiz aylardır içime attığım şeylerdi. Hani bir konuyu aylarca, belki de yıllarca içinize atardınız, sonra üzerine yeni can sıkıcı durumlar eklenirdi ve birden patlardınız ya, ah evet işte yaşadığım durum tam olarak böyle özetlenebilir!

Japonya'ya döner dönmez evleneceğimin bilincindeydim. Beni harika süslü püslü beyaz bir kimonoyla kaplayıp, belime de bir kuşak takıp hediye paketi gibi kapının önüne koyacaklardı. Üstelik tanımadığım, bir kere bile yüz yüze konuşmadığım, hakkında serveti dışında hiçbir şey bilmediğim birine resmen para karşılığı satılıyordum. Babama tam anlamıyla karşı çıkamazdım, zavallı anneme yapamazdım bu kötülüğü. Bu evliliği istemediğimi defalarca belirtmişim ama şimdi ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyordum, çaresizdim, acınacak haldeydim ve istemediğim bir evliliğe, tıpkı annem gibi katlanmam gerektiği gerçeği beni ciddi bir panik atak krizinin tam ortasında bıraktı. Çok sık olmamakla birlikte bazen kısa süreli ataklar yaşardım ama bu seferki daha korkunç, daha uzun sürecek gibi görünmüştü gözüme.

Ellerim titriyordu, bu cehennem sıcağındaki havada bile üşüyordum. Bulunduğum koridor daralıyor ve göğüs kafesim kalbimi içeride iyice sıkıştırıp biraz nefes almama bile izin vermiyordu. Hava yoğunlaşırken başım dönüyor, kulaklarım çılgınca uğulduyordu.

Merdiven trabzanlarına tutundum ama kalkacak gücü kendimde bulamadım ve sadece gözlerimi sıkıca kapatıp beni neşelendiren bir şarkı mırıldanmaya başladım.

Lucky, lucky, lucky me!
I'm a lucky son of a gun
I work eight hours, and sleep eight hours
That leaves eight hours for fun
Lucky, lucky, lucky me!
Even though I haven't a dime
I laugh and play in a carefree way
And I have a wonderful time

Şarkıyı mırıldanmaya devam ederken, bana eşlik eden ve oldukça hoş fransız aksanı olan bir kadın sesi kulaklarımı doldurdu. Şarkıyı söylemeyi bıraktım ve muhtemelen inanılmaz solgun gözüken suratımla, onun pencereden gelen gün ışığında parlayan, pürüzsüz buğday tenine, yumuşak hatlı suratına baktım. O ise beni aldırmadan şarkıyı söylemeye ve siyah stilettolarıyla yere vurarak ritim tutmaya devam etti.

I smile at the sun and when daylight is done Every evening is loaded with charms.
I wish on the moon, and I whistle a tune
And I dream of a girl in my arms.

Onu izlerken paniğimin gittikçe kaybolduğunu hatta dudaklarımda filizlenen o ufak sıcak tebessümü hissedebiliyordum. Çok geçmeden bana elini uzattı ve şimdi iki genç kadın, bomboş bir koridorun ortasında şarkı söyleyip gülerek dans ediyorduk. Ellerimizi birleştirdik ve daire şeklinde dönmeye başladık.

Şarkı bittiğinde kahkahalara boğularak yere oturdum ve ona minnetle baktım. Gülümsedi, dolgun dudaklarının yana kıvrılışını dikkatle izledim. Etkileyici ve güzel bir kadın olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim.

Trouvaille 18+  (G×G)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin