Herkeesee merhaba
Çok heyecanlıyım yepyeni bir hikaye :') Yorumlarınızı bekliyorum :*
İyi okumaaalarr.
🏍️
Bir fotoğraf karesinde kalan mutluluklar, geçmiş yılların buruk izleriydi. Tarih hislerle ve o hislerin bıraktığı anılarla doluydu. Biz, insanoğlu, doğar büyür ve ölürdük. Bu yüzden bu kutsal döngüye can veren, hislerimizdi. Ertelenmiş gözyaşları, sonraya bırakılmış buluşmalar, unutulmuş gülümsemeler... Hislerimiz bizi biz yapanken, neden onları hep ertelerdik ki?
Eğer ağlıyorsak, bir fotoğraf için gülümsememeliydik.
Eğer hâlâ nefes alıyorsak canımız o an ne istediyse, onu yapmalıydık.
Engeller var diye hiçbir yol çıkmaz değildi. Engel var diye gülümsemeyi unutamazdık. Öyle ki bazı engelleri kendi engelinmiş gibi benimser, onunla yaşamayı onunla gülümsemeyi öğrenirdin.
"Eda! Kızım yavaş sürsene, düşeceğim! Eda!"
Alışveriş merkezinin otoparkındaydık. Bir fotoğraf karesinde değil, geçmişte kalan bir anıda hiç değil. Günümüzdeydik. Zaman işlemeye devam ederken, benim gülümsemelerim zamana meydan okuyordu.
Tekerlekli sandalyeyi küçük bir uğraşla yavaşlattıktan sonra nefes nefes kalmış bir şekilde soluklandım. Çevrede arabasına binmek için ilerleyen kişiler tebessüm edip yanımızdan geçip gidiyordu. Zaman onları hayatımızdan saniyelik bir şekilde yer edinmelerine izin vermişti.
"Eğlendin mi?" diye gülerek sorarken, Pınar tekerlekli sandalyesinden dönerek sahte olduğu besbelli kızgın surat ifadesiyle bana baktı. "Ya çok eğlendim! Düşecektim neredeyse."
İşaret parmağımı ona doğru salladım. "Yalan ağzına yuva yapmış senin. Daha yeni kahkaha atan kimdi?"
"Ben olmadığım kesin. Hiç memnun kalmadım yolculuktan. Ehliyetini nerden aldın kasaptan mı?"
"Bir tek tır ehliyetim yok, farkındasın değil mi?"
Bana yüzünü buruşturup arabanın olduğu alana doğru ilerlemeye başladı. "Her şeye bir cevabın var sarışın." Arkasından yetişip tekerlekli sandalyesini tuttum ve yana eğilerek yanaklarını öptüm. "Huyum kurusun. Neyse, canın ne yemek istiyor? Zaten bir şey yedirtmedin mağazada. Aç geziyoruz," diyerek arabanın olduğu yere ilerlemeye başladık. Pınar'ın kıvırcık saçlarını ensesine değmemesi amacıyla tepeden hızlıca bir topuz yaptıktan sonra onun cevap vermesini beklemeden arabanın kapısını açtım. Sorgulayan gözlerle yüzüne bakıyordum.
Belki bugün bininci kez oflayarak kapının üst tarafından tutundu. "Dışardan yemek yemek istemiyor canım. Hamburger yiye yiye 100 kilo olacağım neredeyse!"
"Hamburger yeme o zaman?"
"Ay yeter ay! Fenalık bastı bana," dedikten sonra elleriyle yüzüne etkisiz bir hava akımı oluşturdu. Gözlerimle arabayı işaret ettim. "Otur şuraya eve gidiyoruz. Sana ellerimle börek yapacağım."
Biraz zorlanarak ayaklarını oynattı ve kendini ön koltuğa bıraktı. Gülümseyerek izledim. Bu gibi durumlarda o istemedikçe ona yardım etmiyordum. O çok güçlüydü ve bir arabaya binmek için bana ihtiyacı yoktu.
"İşte bu yüzden dışarda yemek istemedim ya," diye mırıldanırken kemerini taktı. Tekerlekli sandalyeyi katlayarak ona yandan bir bakış attım.
"Senin canın benim ellerimden yemek istiyor ve bunu bana söylemiyor musun? Çok doğru bir karar. Git başka biri yapsın sana börek." Sandalyeyi sürükleyerek bagaja ilerlettim. Pınar, kafasını dışarı çıkartarak elini ağzına götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kalp İki Teker
Teen FictionKaybedecek hiçbir şeyi olmayanların hikayesi. - Hız, tutku demekse bu tutkuya aşık olmakta ölümü göze almak demekti. Onlar bu tutkuya aşık olanlardı. Herkes anlamaz, anlayan ise bırakamazdı. Hızlı bir yolculuğa hazır olun. Ve unutmadan, kasklarınızı...