Cigarattes After Sex - Cry
▪︎ ▪︎ ▪︎
"Lütfen... ağlama artık."
"Onu alıp götürdü, b-ben hiçbir şey yapamadım. O şerefsizin-.." Cümlesinin devamını getiremeyen kahrolmuş adam canhıraş feryatlar koparıyor hiç kimse onu yatıştıramıyordu, biricik eşi bile.
Namjoon, dönüp durduğu küçük odanın içinde hırsla yumruğunu kremsi renge sahip duvara geçirmiş ve bununla beraber duvar içe çökmüştü. Çıkan yüksek ses Jin'in yerinden korkuyla sıçramasını sağlamıştı. Jin, Namjoon gibi durmaksızın akan göz yaşlarını elinin tersiyle silip sert adımlarıyla kafasını duvara yaslamış ve hala duvardan çekmediği yumruğuyla duran eşinin yanına geçti. Akabinde tek eliyle tshirtünün yakasınden kavrayıp onu kendisine doğru çektiğinde koskoca cüssesine rağmen esmer tenli adamın sendelemesine neden oldu.Bunu umursamayan Jin durmamış, kaldırdığı elini Namjoon'un sağ yanağına kendisine gelmesi amacıyla sertçe geçirmişti.
Yediği tokatla birlikte kafası yana savrulan Namjoon kelimenin tam anlamıyla çökmüştü. Jin yerde sarsılarak ağlayan bedeni dolu gözleriyle bir süre izlemiş ardından yere düşmesinin etkisiyle elinden kurtulan kumaş parçasına tekrar yapışmıştı. Eşini ileri geri sarsarken o da kendini tutamamış ve hıçkırıklara boğulmuştu. "Lanet olsun! Böyle davranman onu geri getirmeyecek Namjoon. Onu böyle mi kurtaracaksın!? Şu haline bak, güçlü eşimden eser kalmamış." Jin'in gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerde turlamayı bıraktı ve başını meftun olduğu adamın omzuna koydu usulca. "Yapma, yapma bunu bize Namjoon. Sende böyle olursan biz nasıl ayakta kalacağız."
"O.. o adi pisliği mahvedeceğim."
. . .
Üzerindeki garip ama bir o kadar hoş hisle gözlerini yavaşça araladı kumral saçlı oğlan. Oldukça rahatsız olan yerde bir süre kıpırdanmış, yukarıdan vuran loş ışık yüzünden gözünü kırpıştırmak zorunda kalmıştı. Uykulu halinden sıyrılabildiği vakit gözlerini tam anlamıyla açabilmiş, bilinci yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı. Ardından bulunduğu odayı incelemeyi başladı üzerine yavaş yavaş yerleşen panikle birlikte. Gözünün önündeki fazlasıyla pis duvar, burnuna dolan rutubet kokusu ona resmen odasında olmadığını çığırıyordu.
Yattığı yıpranmış, çeşitli lekelerle kaplı sarı koltuktan korkuyla doğrulmuş ve hızlı gözlerini etrafta gezdirmişti. Bulunduğu depoyu andıran yeri sadece küçük bir florasan lamba aydınlatıyordu. Ah tabii sönüp duran bir lamba ne kadar aydınlatabilir orası ayrı bir konuydu. Bu büyük odada üzerinde bulunduğu koltuktan başka hiçbir şey olmaması onun daha da ürkmesine neden oluyordu.
Burada ne işi vardı ve nasıl gelmişti? Kafasında dönüp duran soruları şimdilik bir sineye çekti ve ayağa kalktı bir çıkış bulma umuduyla. Geceden kalma gibiydi. Birkaç saat öncesi aklından silinmiş, asla bir şey hatırlayamıyordu. Temkinli adımlarıyla parmak uçlarında kapıya doğru ilerledi. Sakin kalmaya çalışıyor lakin korku ve adrenalin duygusuyla çırpınan kalbi ona hiç yardımcı olmuyordu. Durup derin bir nefes aldı ve önüne geldiği kapıya başını yavaşça yaklaştırıp kulağını dayadı. İçeriden hiçbir ses gelmiyordu.