Bölüm 4: Ne olur izin ver...

351 37 10
                                    

Saat gece on bir buçuğu geçmişti. Ekip okuldan ayrıldıktan sonra küçük bir kafede yemek yemiş hemen ardından havaalanına gelmişti. Biletler alınmış ve kontroller tamamlanmıştı. Uçakları on beş dakika içinde kalkacaktı. İzmirde küçük bir pansiyonda 3 gün kalacaklar ardındanda sabah uçağıyla amerikaya uçacaklardı.

Heyecanıydılar. Hayatları boyunca çabaladıkları bu sektörde son kıdemde olmak mükemmel bir duyguydu. Buraya gelene kadar bir çok gözyaşı dökülmüş ve bir çok acı çekilmişti. Karşılığını almak güzeldi. Çok güzeldi.

Çağan başını Leya'nın kucağına koymuş küçük koltuğa kıvrılmıştı. Tuana onun dün gece uyumadığını biliyordu. Fazlasıyla yorgundu zaten. Uyandırmak istemediler genç çocuğu. Deniz, Tuana'nın yanına oturmuş gelen geçeni inceliyor olur olmaz yorumlar yapıyordu. Tamam kabul komikti yaptığı yorumlar.

"Ay bu kıyafet giyilir mi salak kadın? Hayriye gibi olmuşsun!"

Deniz'in normalden çıkan sesi karşısında Tuana gözlerini büyütüp Deniz'i susturmak için elini onun ağzına kapamıştı. Bu çocuk her yerde kendini rezil etmeyi nasıl başarıyordu?

Özgür kulaklıklarını takmış donuk bakışlarla etrafı seyrediyordu. Olcay hoca, Yağız ve Leya üçlüsüde yeni koreorafi için hararetli bir tartışma içindeydiler. Leya'nın kucağında uyuyan Çağan onca sese rağmen gözünü bile açmamıştı. Yorulmuş olmalıydı.

Uçağın anonsu yankılandığında Leya nazikçe uyandırmıştı Çağan'ı. Genç çocuğun yorgun ela gözleri açılmış ve karşısındaki kıza odaklanmıştı. Uçak kalkıyor dediğinde Leya, Çağan kafa sallayıp ayaklanmıştı. Kopuk ekibi hep birlikte uçakların kalktığı bölüme ilerlemeye başlamıştı.

Yağız ekibe dönmüş ve gelmelerini söylemişti. 6 çocuk kafa kafaya vermişti şimdi.

"Yıllarca çalıştık, şimdi hakettiğimiz yere gidiyoruz. Sonuna kadar var mısınız ekip?"

Yağız'ın büyük bir gururla söylediği sözler üzerine gençlerimizin elleri üst üste gelmişti. Kopuk ekibi hakettiği yere gidiyordu.

"Ooo! Şşşt! 1!2!3! Ko-puk e-ki-bi!"

Çocuklar kahkahalar eşliğinde sarılmış ve uçağa binmişlerdi. Olcay hocada hemen peşlerinden geldiğinde çocuklar koltuklarına yerleşiyordu.

Cam kenarına oturup başını cama yaslayan Çağan yanında bir hareketlenme hissetti. Gelen Tuanaydı. Çağan pek önemsememeye çalıştı. Uykusu vardı, uyuyacak ve uyandığında bu yolculuk bitmiş olacaktı.

Tuanadan

Çağan çok geçmeden uyuya kalmıştı. Uçaklardan ufakta olsa korktuğunu biliyordum. Anlatmıştı yani. Yanımdaki koltukta bebek gibi uyuyan bu çocuk aklımı başımdan almaya oldukça meyilliydi. Olcay hoca olmasa belki çok mutlu olabilirdik diye binlerce düşünce her gün defalarca kez geçiyordu aklımdan. Ekipte Olcay hocayı sevmeyen tek kişi olabilirdim. Herkes ona bayılırken ben onu hiç sevememiştim. Her seferinden ne zaman mutlu olduğumuzu görse kendi kendine kurallar koyup her şeyi darmadağın ediyordu.

Çağanla bizi ayırdığı günü dün gibi hatırlıyordum. O zamanlar american fest'e yedeklere kalmıştık fakat Olcay hoca bize mutlaka gideceğimizi söylemişti. Tabi bizde bunları duyunca kendimizi sadece dansla meşgul etmemiz gerektiğini düşünmüş ve o gün oracıkta birbirimize bir yabancıymışçasına davranmaya başlamıştık. Nefret ve gözyaşlarıda beraberinden gelmişti tabi.

Kendimi o kadar suçlu hissediyordum ki. Defalarca Yağız'ın kollarında ağladığımı hatırlıyorum. Özgür'ün gözyaşlarımı sildiğini, Leya'nın barışmamız için her türlü yolu denediğini ve Deniz'in her fırsatta göndermelerde bulunduğunu. Çağan oldukça inatçı biriydi. Hatta bir keresinde bir figürü yapamadığı için saatlerce çalışıp  en sonunda bacağını sakatladığını hatırlıyorum. Olcay hoca bize ilk ayrılmamızı söylediğinde Çağan onu dinlememiz gerektiğini defalarca söylemişti ve ben ise onu umursamamış ve gözümü bürüyen hırsı Çağan'a tercih etmiştim. Şimdi ise elimde koskoca bir hiç vardı.

Günlerce ağladığını hatılıyorum. Her ne kadar sert biri gibi görünsede bize oldukça duygusal biriydi Çağan. En ufak şeyin altında bile bir anlam bulup somurtmaya başlayabilirdi. Mesela bana göre onun hakkında bildiğim çok önemli şeylerden biriydi bu.

Bir diğeride saçları okşandığında hemen mayışması ve çok geçmeden uykuya dalmasıydı. Sarılmayı severdi. Her fırsatta sarılırdık eskiden...

Benim ona yaşattıklarımdan sonra kim ne yaparsa yapsın kesin bir dille bir daha bu yoldan geri dönmeyeceğini söylemişti. Bunu ilk söylediği günü hatırlıyorumda ne çok üzülmüş ve ağlamıştım.

Çağan yalan söylemezdi çünkü. Ya doğruyu söylerdi ya da yalan söylememek için susardı. Bunu hepimiz bilirdik.

Şimdi geriye dönüp baktığımda yüzümde buruk bir tebessüm yer ediyordu. Her ne kadar birbirimizden ayrılsakta çok güzel anılarımız vardı. Çok güzel...

Çağan homurdanıp cama yasladığı başını omzuma yasladı. Yine buruk bir gülümseme yer edindi yüzümde. İçim hala kıpır kıpırdı ona karşı. Ona kolay kolay yenilmeyeceğimi göstermek adına yaptıklarım bırakın yenilmeyi hem onu hemde beni derinden yaralamıştı. Oysaki biliyordum Çağan'ın hala içinde ufak bir umut olduğunu.

O gün mutfakta Leya ile konuşurken dediklerimi duymuş ve çok büyük bir kavga çıkarmıştı. İkimizinde ağzından asla söylenmemesi gereken sözler çıkmış ve çıkmaz bir yola girmiştik. O günden sonra zaten aramız asla iyi olmadı.

Her gece şiddetli kavgalar ettik. Bir keresinden Çağan kavga ettikten sonra bahçeye inmiş ve orada uyumuştu. Daha sonra ise tahmin ettiğiniz gibi hasta olmuştu. Çünkü kış mevsiminde gece sokakta yatarsanız böyle olur! Deliler gibi kavga etmemize rağmen o zaman ona tüm gün ben bakmıştım. Hasta olduğunda kabul etmeliyim ki sevimli olmuştu.

Minik burnu kızarmış ve kumral saçları dağılmıştı. Hastayken daha bir yakışıklı görünüyordu.

Tuana sen iyice çıldırdın kızım.

İç sesim oldukça doğru bir tespi yapmıştı. Neler düşünüyordum ben? Kafamı sallayıp telefonumu elime aldım. Saçma sapan instagram mesajları ve Leya'dan 2 dakika önce gelen bir mesaj.

Yan sıradaki koltukta oturan Leya'ya baktım göz ucuyla. Endişeli görünüyordu.

Leya'm

-Tuana, Özgür kaçmaz değil mi?

Yazdığı şeye göz devirdim. Kabul birbirlerine çok bağlılardı ama bu olay bazen paranoyaya dönüşüyordu bildiğiniz. Özgür gitsede gitmesede hiçbir şey değişmeyecekti. O varken güçlüydük. O olmasada güçlü olabilirdik.

Leya'm

Sanmıyorum. Neden kaçsın ki?

-Çünkü fazla durgun onu hiç böyle görmemiştim.

Gözlerimi devirip telefonu kapattım.  Yaptığım kesinlikle bencillikti ama şuan Özgür'ü ve lanet kaprislerini düşünmek istemiyordum. Çağan şuan düşündüklerimi  duysaydı uçakta olduğumuzu önemsemeden bana dünya kadar azar çekerdi.  Ve olmazsa olmaz cümlesi olan;

"Bencil pisliğin tekisin Tiryaki."

Derdi. Buna adım kadar emindim. Doğruydu. Bencil pisliğin tekiydim.

-değerli  yolcularımız İzmir'e iniş yapıyoruz.

Merhaba💍

Nasılsınız bakeyimm. Bu bölümü yazarken çok eğlendim. Umarım beğenirsiniz aşklarımmm.

Bölüm nasıldı?

Tuana ve Çağan arasındaki yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Özgür neden böyle?

Yorumyapıp oylarsanız çoook sevinirim. Sizleri çoook seviyorum.  Kendinize çoook çoook iyi bakın. Sizi çok seviyorum. Görüşmek üzereee.

Game OverHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin