evin duvarları üstüme üstüme geliyordu. kaçtım ben de bu yüzden. birlikte kaçtığımız sokak arasına kaçtım. orada oturdum, orada yattım, bekledim, ağladım ama orada durdum hep. yine duruyordum işte.
sanki tüm suçlu ben değilmiş gibi kaçıyordum ondan.
kaçmıyordum aslında, ona ulaşmaya çalışıyordum. çünkü biliyordum ki o buraya gelirdi. direnirdi ama gelirdi işte. bugün ya da yarın bilmiyordum ama geleceğini biliyordum.
iki hafta olmuştu, dolu dolu iki hafta. ben yine oraya doğru giderken, ezberlediğim o yollardan geçerken tek düşündüğüm o.
o sokak arasına yaklaştıkça kalbim hızlanıyordu. neden bilmiyordum, o yüzden değildir diye düşündüm ama yanılıyordum. doğruydu.
kadere inanmam ama o an sesimi duyduğunu hissettim.
oradaydı.
oturuyordu. hâlâ daha aynıydı. saçları, gözleri hepsi aynıydı. o gece bıraktığım gibiydi.
ayak seslerimi duyduğu için kafasını yerden kaldırırken bana doğru dönmüştü. korkuyordum, dümdüzdü çünkü. yüzünde ya da gözlerinin içinde tek bir iz bile göremiyordum. buraya neden geldiğini o da bilmiyor gibiydi. ben ne diyeceğimi düşünürken beni yanıltmıştı. bu sefer o attı ilk adımı.
"neden kaçıyoruz yoongi?" sorduğu soru karşısında şaşırdığımı gizleyemeyerek yanına yaklaşmıştım. onun yanına oturduğum sırada gülümsedim. "kaçmazsak ne olacağını biliyorsun çünkü."
"konuş benimle yoongi. o gece sanki hiçbir şey olmamış gibi, konuş benimle tekrardan." kafamı ona çevirdiğimde onun da bana baktığını görmüştüm. hayal kırıklığına uğradığımı hissettim o an.
nedenini bilmiyordum ama hayal kırıklığına uğradım.
"seninle konuşmaya ilk başladığımızda seni kız sanmıştım, hatırlıyor musun?" sorduğu soruya karşılık gülmeye çalışırken başımı salladım. "hatırlıyorum, çok şaşırmıştım. sana hyung demiştim çünkü."
"bize geldiğin ilk gece. o evde birbirimizi aslında en başından beri tanıyorduk ama gecenin sonunda fark ettik. ben senden önce fark ettim orası ayrı."
"kurabiyeleri sevdin." sesli bir şekilde güldü. "sevdim." o geceye gittiğini hissediyordum. garip bir şekilde gülüp duruyordu ve kendimi daha fazla suçlu hissediyordum istemeden.
"jungkook'a yapmıştım o kurabiyeleri aslında, iyi ki sen yemişsin ama hyung." sonra tekrardan konuştum. "acaba o gece jungkook'un telefonu onda olsaydı biz şu anda yine bu hâlde olur muyduk?" önce sakince yüzüme bakmıştı, sonra ise yutkunarak önüne döndüğünü gördüm.
"jungkook'un telefonu hep ondaydı yoongi, o gece bile."
ağlamak istiyordum. kollarımı dizlerime sardıktan sonra başımı oraya yerleştirmiştim. ufalıp yok olmak istiyordum.
"yoongi onun adına senden özür dilerim. sana yemin ederim böyle olacağını bilsem o gece onunla tanışmaman için elimden ne geliyorsa yapardım."
yapardın.
jimin'i tanıyordum, o yapardı ama şimdi jungkook'tan nefret etmeden duramıyordum. ona her defasında inandığım için kendimden nefret ediyordum.
"neden 'o gece sanki hiçbir şey olmamış gibi.' dedin bana?" konuyu değiştirmeme şaşırarak önüne dönmüştü. "onu isteyerek yapmadığının farkındayım." sesli bir şekilde güldüm.
"neden kaçıyoruz diyen sendin ama burada kaçan tek kişi sensin biliyor musun?" bir süre konuşmadan öylece durmuştu. en sonunda sakince ayağa kalktığında yukarıdan bana baktı. "buraya hiç gelmemeliydim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
caught in a lie, yoonmin
Fanfictionmin yoongi, yeni tanıştığı jungkook'a yazdığını düşünerek abisi park jimin'e mesaj atar. yoonmin ៹ texting + düzyazı.