"Neden ben?"
Neden onca kişi arasında, kaderime yazılmış bu laneti üstlenen tek kişi benim. Neden bende bir insan değilim?
İlk türkçe Gojo Satoru x Reader x Megumi kitabı.
Bazı karakterler dışında hiçbir resmi evreni ve karakterleri sahiplenmiyorum...
"Zincirleri kontrol edin" dedi tanımadığım adam. Ne kadar zaman olmuştu? Bir insan sesi duymayalı? Hatırlamıyordum. Kollarıma vurulan zincirlerden biri hızla koptu. Ardından diğeri. Vücudumdaki tüm efsunlar tek tek düşmeye başladı.
Korkak bir şekilde kafamı kaldırdım. Tüm içgüdülerim kaçmam gerektiğini haykırıyordu. Önümde beyaz saçları ve siyah gözlükleri olan biri vardı. Bana karşı gülümsedi. Tüm tüylerim hazır ola geçmişti.
"Hmm gerçekten bir insana benziyorsun" dedi adam. Hızla gerileyip her ihtimale karşı kaçmak için ayaklandım. Adam bu sefer seslice güldü. "Konuşabiliyor musun?" dedi. Ardından bana doğru bir adım attı. Hızla geriye atıldım. Ancak adam göz açıp kapayana kadar beni tutmuştu.
Hızla çırpınmaya başladım. Bu sefer bir eliyle yüzümü sabitledi ve bir anda dişlerime bakmaya başladı. "Ne kadar sivri köpek dişleri bunlar. Bende tamamıyla insana benzediğini düşündüm ama bazı yönlerin tam anlamıyla bir lanet" dedikten sonra beni bıraktı.
Dizlerimin üstüne çöktüm. "Eğer beni öldürmek için geldiyseniz, lütfen hızlıca bitirin" dedim. Adam gözlüklerini çıkardı. "Hmm, neden bu zincirlerden kurtulmak yerine ölmek istiyorsun." dediğinde ayağı kalktım. bileğimde olan son zincirin sesleri boş odada yankılandı.
"Burada ne çektiğimi bilmiyorsunuz! Özgür olmak tatlı bir yalandan başka bişi değil." dedim yıpranmış kıyafetlerimi tutarak. "Madem özgürlükte istemiyorsun, neden bir büyücü olmuyorsun?"
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ardından bileğimde ki zincirlerde kırıldı. Adam elini bana uzattı. Ne kadar iç güdülerim kaçmamı söylesede o eli tuttum. O eli tuttum ve ne bir insan, ne bir lanet olarak iki taraftanda kabul görmeyen bir varlık olarak büyücülüğe başladım.
Anılar gözlerimin önünden geçerken kolumu sıktım. Acıyordu. Acımalıydı. Hayattaydım hala, orada o zincirlerle ve sayısız katlandığın işlencelerin ortasında değildim. Derin bir nefes aldım. Bana bakan, endişeli Meguminin varlığı dahada yakınıma geldi.
Fushiguro Megumi Yunanın yanına yaklaştığımda bana doğru döndü. Yüzü sanki yıllardır uyumamış bir insan gibiydi. Mor göz altları ve kar kadar beyazlamış yüzü ne kadar yorulduğunu gösteriyordu. "Yuna, iyi misin?" diye sordum. Bir süre sanki boşluğa bakar gibi baktı.
"Ben iyiyim. Nobara kötü görünüyor. Orada olman gerekmez mi?" dediğinde ellerimi sıktım. "Yuna halinin farkında mısın? İlk defa bir yoldaşımızı kaybediyoruz biliyorum ama biz hala yaşıyoruz. Bizden bunu istedi." dediğimde yalandan gülümsedi.
"Elbette, son dileği buydu. Bize gerçekleştirmek düşer değil mi? Saat öğlen olmuş, artık bir şeyler gidip yemeliyiz değil mi?" dedi. Gözleri dahada duygusuzlaşıyor ve durgunlaşıyordu. "Yuna pek iyi görünmüyorsun" dedim. Elimi tam ona uzatırken birden bayıldı.
Hızlı davranıp onu tuttum. Yuna kollarıma yığıldığında "Nobara! Çabuk bir öğretmene haber et!" diye seslendim. Baygın Yunayı gören Nobara kafasını salladı ve bir tarafa koştu. Bir elimle yunanın yüzüne gelen saçları çektim. Kim bilir içinde nelerle boğuşuyorsun....