Kasabanın sokaklarını aydınlatan turuncu ışıklara eşlik eden büyük bir topluluk renk renk süslü kıyafetleriyle sokakta ilerliyordu.
Topluluğun önünde ilerleyen güçlü bedenin yanında, zarif kırmızı elbisesiyle ilerleyen gelin vardı. Yanında ki genç oğlan da onun gibi kırmızı elbiseden giymiş, kalabalığı kasabanın çıkışına doğru götürüyordu.
Evlerinde korkuyla olanları izleyen insanlar sessiz olmaya çalışarak tüm kapıları pencerelerin kilitli olduğuna emin olarak içeri de ki tüm yaşam belirtisini yok etmek için mumları söndürdüler.
Kalabalığın arasında bir grup genç göründü. İnsanlardan bir çoğu hemen kim olduklarını fark ettiklerin de, endişeleri korkuyla harmanlandı. Tek umutları olan gençler de artık bir ölüydü.
Kasabanın çıkışında duran lider arkasında ki ruhlara döndü. Gözleri gençleri bulduğunda gülümsedi. Yanında ki genç oğlan koluna sarılıp gülümseyerek sordu.
"Kocacığım ne yapacaksın onları?" genç oğlan hafifçe burnunu sarıldığı kola sürttü.
"Ne yapmamı istersin güzelim?" eli genç oğlanın saçlarını okşarken göz ucuyla evleri süzdü.
"Her zaman ki yaptığımızı." yüzünde ki sinsi gülüşüyle kendisini büyük bedene doğru itti.
Kollarının arasında ki küçük bedeni kucağına aldı. Tek eliyle ileride ki tabutları işaret ederek emir verdi.
"Hepsini ikişerli olarak tabutlara koyun. Biz önden gidiyoruz."
Ruhların hepsi dizleri üzerine çöktü. Başlarını eğerek ellerini önlerine doğru birleştirip selam verdiler. Kucağında ki bedeni kalçalarından tutarak sisin arasında kaybolan efendileriyle ayağa kalktılar.
Aralarında ki gençleri ikişerli olarak tabutların içine yerleştirdiler. Karanlık gecede duyulan tek şey sırtlarına aldıkları tabutun gıcırtısı ve adım sesleriydi. Tüm olan biteni izleyen halk ise korkmuştu.
Her seferinde bu lanet için gelen sekt efsuncularına ne olduğunu görmemiş, bilmemişlerdi. Ama bu gençler ise tabutlara koyulmuş, mezar tapınağına doğru görülümüşlerdi. Halkın yapabilecekleri bir şey yoktu. Onlar sıradan, güçsüz insanlardı. Tekrar birilerinin onları kurtarması için gelmesini beklemekten başka bir çareleri yoktu.
Gökyüzün de yıldızlara eşlik etmek için yükselen ay ile yolları boyunca taşınan ölü bedenler sonunda mezar tapınağına getirilmişti. Sarayı andıran büyük girişte duraklayan ruhların önünde kapıyı açmakla görevli ruh büyük iki kapıyı ileriye doğru itti.
Açılan kapıyla içeriye dolan sislerin arasında içeriye giren ruhlar arkalarından kapıyı tekrar kapattılar. Karanlık salonu aydınlatmak için bir kaç ruh duvar kenarında ki meşalelerle ilerledi. Parmaklarını duvara sürterek çıkardıkları kıvılcımla meşaleleri yakmış, büyük salonun canlanmasını sağlamışlardı.
Tabutlar yere bırakan ruhlar dizleri üzerinde çökerek efendilerini beklemeye başladı. Sessizliği bozan kıkırtılar genç efendilerine ait olduğunu bildikleri için başlarını yere doğru eğdiler. İçeriye küçük bedeni sıkıca tutan yapılı genç efendi girmiş. Eşinin boynunu öperken onu şımartan dokunuşlarda bulunuyordu.
Tahtına doğru ilerleyip yerine yerleştükten sonra kucağına genç oğlanı da oturtmuş. Diz çöken ruhlara çevirmişti bakışlarını. Kucağında ki genç elleriyle okşadığı göğsüne öpücük bırakıp kulağına yaklaştı. İncelttiği sesiyle fısıldadı.
"Daha fazlasını istiyorum Kocacığım." genç oğlanın elleri göğsünden boynuna doğru çıktı.
Kocasının yüzünü elleri arasına aldığı gibi kucağında hafifçe ileri geri hareket etti. İnce dudakları karşısında ki adamın dudaklarının kenarında, çenesinde öpücükler bırakmaya başladı. Derin bir nefes alıp verdi. Elleriyle kucağında ki beli tuttu.
"Onları odalara götürüp hazırlayın."
***
18 temmuz 2021
Kafa karışıklığı olmaması için söyleyeyim, efendi denilen kişi chan eşi ise jeongin.
![](https://img.wattpad.com/cover/277188377-288-k96688.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
je ne sais pas - skz-
Short Story"Sen ölüsün, tek dileğin evlenmek" *** [ je ne sais pas ; bilmiyorum] Not : hyunlix, seungbin, minsug çiftlerini konu alacaktır. Bu tür konular hoşunuza gitmiyorsa başlamayın. Bu hikayenin bir sonu asla olmayacaktır. Devam ettir demeyin çünkü unu...