1-4

210 20 3
                                    

:

-

"Ah, yavaş sarıl. Kemiklerim kırılacak."

"Ne var be? Görüşmeyeli o kadar fazla zaman geçti ki, seni özledim."

"Ama ilk mesajı atan da bendim."

Jungkook'a sarılabildiğim kadar sarılıyordum, o da bana karşılık vermeye çalışıyordu. Tabii, yapabilirse gerçi, sımsıkı sarılmış olduğum için mümkün değildi.

"Hah, hiç yazmadım gibi konuşma sen de."

Beraber bunları der demez kapıda gülüşüp, ettik. Taehyung beni bıraktığında, Jungkook daha gelmemişti. Mesaj attığımda ise 5 dakika sonra orada olacağını söylemiş, dediği gibi de aynı dakikalarda gelebilmişti. Hala da kapının önünde özlem gideriyorduk.

Asıl konu, benim sarılıp kollarımı bollaştırdıktan sonra geri çekilmemle gerçekleşti.

Gözlerimle birlikte boydan aşağı şöyle bi süzdüm Jungkook'u. Uzun saçları vardı hatta omuzlarından aşağıya kadar süzülecek derecedeydi. Saçlarının dipleri siyah iken uçlarıysa sarıydı. Yırtık pantolonlar ve yüzüklerle parmaklarını donatmış bir biçimdeydi.

"Oğlum bu ne lan? Bizim Busan apaçilere benzemişsin. Tek farkın, saçlarının Megumi gibi olmaması."

"Haha, çok komiksin. Bunlar moda bir kere."

"Moda, öyle mi? Vay be."

"Dalga geçme yaşlı moruk, sen bilmezsin böyle şeyleri."

Göz devirip bavullarına uzanacağı sırada ayağımı tekerleklerinin önüne attım, sürüklememesini sağladım.

"Sen az önce ne dedin bana?"

"Ne demişim, ne diyorsun hyung?"

"Hyungu bırak, yalakalık yapma. Ne dedin?"

"Dalga geçme dedim?"

"Ondan sonrası?"

Biraz söylemek istemez gibi oyunlar yaptı, sırıtıyordu. Boğazını temizler temizlemez ağzını araladı.

"Yaşlı mo-"

"Moruğu göstereceğim ben sana!"

Şakasına gülümsememi saklayarak bavulunu alır almaz arkasından onu kovalamaya başladım. Merdivenlerden bavulunu öyle bir indirişi vardı ki, tekerlekler yerinden çıkacak diye korktuğum oldu.

Biz kovalaşırken kapıya yaklaşmıştı, o sırada da Sana bizi fark eder etmez kapıyı açmayı başardığında konuşmasına dahi izin vermeden koluna çarparak geçtik.

Tabii Jungkook, bir şeyler demeyi ihmal etmedi.

"Hoş geldin, Jungk-"

"Hoş bulduk, hoş bulduk."

Evet, bunları der demez bavulu bir kenara fırlatarak salonun masasına doğru yöneldi.

Ah, bunu yapacağını öyle bi inandırmıştım ki kendimi, düşüncelerim boş çıkmamıştı.

"Çakal seni!"

Etrafta sağlı sollu masanın etrafında dönerken, ufak bir hatasını yakalamış gibiydim. O da bunu fark eder etmez koltuğun üzerinden atlayacak gibiyken üzerine doğru zıplayabildiğim kadar zıpladım.

İkimizde koltuğa düşmüştük, tabii bu iyi olmuştu. Farklı bir şekilde düşseydik masanın kenarları kafamıza girerdi, onun ilerisine de hiç girmek istemem hatta girmek istemeyiz doğrusu.

vmin ; hidden giftsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin