1-7

138 15 1
                                    

-

"Jimin, sen gerçekten onu öptüğünü hatırlıyor musun?" Yanağıma doğru bir tokatın yapıştırılmasıyla birlikte ağzımdan küçük bir acı iniltisi döküldü.

"Sikeceğim, unutkanlığımı bahane ederek kendime gelmem için tokat atmayı bırak." Sinirliydim ve kafam karışıktı. Karşımda ise Jungkook, dedektif kılığına girmiş gibi önümüze bir tahta çekmişti. Elindeki tahta kalemiyle birlikte benden kalan geceyi öğrenmeye çalışıyordu çünkü benimde öğrenmeye ihtiyacım vardı.

"Üzgünüm ama hâlâ ayık değil gibi gözüküyorsun, her şeyi açıklaman için tokat atmak zorundayım." O bana doğru, dedektif gibi hissettiği için profesyonel bir konuşma gerçekleştirmeye çalışıyordu. Gerçekten şapşaldı bu çocuk.

"Ah, öptüm diyorum işte ama öpmemiş hissine kapılıyorum, doğru düzgün hatırlamıyorum işte, boş versene. Daha ne kadar açıklayabilirim?" Oturduğum yerde bir elimi diğer elimle eziyordum.

"Utandığın için hatırlamak istemiyor olmayasın? Baksana, onun evinden ta buraya kadar komidine para bırakmış gibi geldin. Kaçtın sanki, çocuğa haber bile vermemişsin."

Söylediği şeylerle birlikte tek kaşımı kaldırarak karşımdaki bedene doğru bıraktım. "Oldu olacak, beni sikti damgası vuracaksın Jungkook. Öptüm sanırım, öptüysem öpmüşümdür. Boş ver, daha fazla konuşmayalım."

Utancımdan yerin içine ölü bir beden gibi gömülmek istiyordum. Yerin dibine girmek değildi kastım, direkt olarak şu an ölüp dünyadan silinmek tercihimdi. Bu nedenden dolayı koltuğun gergiliğinden kalkarak, merdivenlere doğru yöneldim.

"Sen bilirsin. Nereye bu arada?"

Arkamdan seslenen Jungkook ile birlikte istifimi bozmadan sorusuna cevap verdim, "Biraz dışarı çıkalım, üzerimi değiştireceğim." bunları der demez dediğim gibi merdivenlerden odama yönelerek kapıyı çat diye kapatmam bir oldu.

Kafamı alıp, açık camlardan birine doğru fırlatmak istiyordum. Dudağımda hissettiğim dokunuşları, dolabımda kıyafet seçerken hissedebiliyordum. Birer sarhoş gibi daha fazla katlanamayarak rastgele kıyafetler seçtim, yatağın üzerine doğru fırlattım. Kıyafetlerimi de giyer giymez, kapıdan aceleyle çıkarak Jungkook'un kapısının önünde dikildim.

"Hazırlandın mı?"

"Hayır, girme sakın!"

"Düğün sahibinin kız kardeşi gibisin, hazırlanman niye bu kadar sürüyor?" Ona doğru söylenip duruyordum.

"Üzgünüm ama senin gibi kendimi salmadım, hyungcuğum. Her yerde giyinişime özen gösteriyorum."

"Basit bir kafe için bu denli kendini salmadıysan, iyi ki kendimi salmışım derim." Göz deviriyordum. Görmesini istediğimden değil de, söylediklerinden dolayıydı. Ben öylece kollarımı göğsümde birleştirip kapıya yaslanacakken, o kapıyı aceleyle açmıştı.

Dengem bozulur gibi olsa da, o çaktırmadan lafa girişti.

"Ee, hadi gidelim. Ben hazırım!"

"Çok şükür, sen hazırlanana kadar şimdi podyumda beş kıyafet için yürüyüşümü tamamlamıştım."

"Komik şey seni. Susta, nereye gideceksek gidelim. Misafirini azıcık gezdir." Bana doğru gülerek bakındı, ben ise ona doğru akıllanmaz bu diyerekten başımı salladım. Merdivenleri işaret ettim.

Anlaşılan bizi koca karı dedikoduları bekliyordu.

-

"Telefonumu ver!" Kafenin içinde bağırmamak için zor duruyordum. Az da olsa bağırdığım an ben Kafede oturanlara bakıyorum, onlar da bana ibibik kuşu gibi dönüveriyorlardı.

Bunu anladığım an daha sessiz olmak adına sinirden dişlerimi sıkarak, Jungkook'a doğru fısıldadım.

"Ver şu telefonu artık, Taehyung'a bir şey yazayım falan deme." Söylediklerimle birlikte umursamıyormuş gibi bir şeye odaklanmıştı.

"Üzgünüm, bunları söylemek için biraz geciktin." Dedikleriyle birlikte bağırışımın ne kadar yüksek olduğunu bile umursamadan kocaman bir "Ne!" döküldü ağzımdan.

"Sen deli misin, Jungkook! Ne yaptığını söyle çabuk ya da dur, ver şu telefonu." Direkt olarak telefona doğru atladım, alır almazsa ellerim titrer bir şekilde heyecandan telefonu zar zor tutabildim.

Şöyle bir bakındığım da, mesajları ve aramaları kontrol ettim. Ardından kakaotalk ve İnstagram'a doğru göz gezdireceğim sırada hiçbir şey bulamadığım için tek kaşım havalanmak için hazırlandı.

Boş telefonu Jungkook'un gözlerine doğru sokarak, sorumu yönelttim.

"Bu ne Jungkook?"

"Neymiş, ne oldu?" Bana doğru şaşkınlıkla bakındı, soruma soruyla karşılık vererek kahvesinden bir yudum aldı. Arkasına gelişi güzel yaslanmış bir şekilde, bardağın arkasından sırıtıyordu.

"Ne yaptığını söyle, neden hiçbir şey yok?" Ona doğru iyice telefonu sokabildiğim kadar soktum. Heyecandan telefonu da tutabilirsem, her şey daha güzel olacaktı.

"Ben bir şey yapmadım, niye bu kadar heyecanlandın ki? Ne düşündün, telefonuna ne yapmış olabilirim?"

Dedikleriyle birlikte 'Sen, ciddi misin?' der gibi bakışlar yolladım. O ise attığım bakışın altındaki mesajı anlayarak, saf bir şekilde başını sallar gibi yaptı.

"Ama az önce bir şey hakkında geciktiğimi söyledin, o ne içindi?"

"Şey, Taehyung'a attığım mesajı sildiğim an geciktiğini söylemek istedim."

İşte tam o an başımdan kaynar sular dökülür gibi oldu ve sanırım, ölüyormuşcasına yere yığılacak gibi havalara bürünmüştüm.

-

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 19, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

vmin ; hidden giftsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin