Gözlerinizi size tanıdık olmayan bir yerde açtınız mı hiç? Alışmadığınız bir ortamda rahatsızlık içinizi doldurdu mu? Eğer cevabınız evet ise benimle çok iyi anlaşacağınız kesin. Çocuk yaşlarımdan beri Kanada'nın neredeyse her köşesinde yaşamıştım. Babam bir polis memuruydu bu sebepten dolayı ne zaman tayini çıksa taşınmak zorunda olurduk. Sürekli taşınmak benim çocuk psikolojimi zedelemişti, bir süre sonra zaten taşınacağımızı düşünerek arkadaş dahi edinmemeye başlamıştım. Babam geçen sene emekli olmuştu ve bende bundan faydalanarak -ve tabi artık on yaşında olmamamdan- farklı bir şehre taşınma ve sıfırdan başlama kararı almıştım. Bu kararı verirken hiç arkadaşımın olmaması işime gelmişti. Kaybedecek bir şeyim yoktu, sonuç olarak yeni bir hayata başlamak kolaydı.
Gözlerimi yeni yatak odamda açtığımda şaşkınlıkla etrafa bakındım. Birkaç saniye sonra iki gün önce taşındığım aklıma geldi ve derin bir nefes aldım. Hala alışmamış olmam garipti, çocukluktan beri sürekli olan bir şeye nasıl alışamazdım anlamıyorum. Esneyerek kendimi yatağımdan çıkmaya zorladım ancak başarısız olunca bıkkınlık ile başımı tekrar yastık ile buluşturdum. Yanıbaşımda olan telefonumu elime alıp saati kontrol ettim.
07:43
Inleyerek başımı geri kaldırdım ve bu sefer kendimi daha çok zorlayarak ayağa kalktım. Iş bulman gerek Medea, yoksa kimse karnını doyurmaz. Kendi kendime söylendikten sonra saçımı biraz karıştırdım ve yeni evimin banyosuna doğru ilerlemeye başladım. Ev henüz açılmamış koliler ile doluydu ve açıkçası yürümek bile bir zulümdü. Sürekli dizimi kolilere çarpmaktan dizim morarmıştı. Bu sefer hiçbir şeye çarpmadan banyoya ulaştığımda aynadan kendime baktım.
"Ah!" Kendi yansımama çığlık atarak aynanın karşısında duraksadım. Dağılmış saçlarım akmış makyajım ve çıkan iki yeni sivilcem ile gerçekten de felaket görünüyordum. Günlük rutimlerimi halletmeye karar verdim, dış görünüşüm ile sonra uğraşacaktım. Rutinleri halledip mutfağa doğru ilerledim. Bu evi bulduğum için çok şanslıydım, ufak bana yetecek türde şehrin merkezinde ve üstüne üstlük kirası çok az olan bir evdi. Mutfak ile salon birbirine bağlıydı. Ufak bir yatak odası ve bir adet misafir odası vardı. Ancak benim en sevdiğim yönü balkonuydu, orta büyüklükte olmasına rağmen evin yedinci katta olmasından dolayı bütün Victoria ayağınızın altında gibiydi.
Mutfakta kendime gevrek yaparken bir yandan da bugünkü iş görüşmelerimi düşünüyordum. Nasıl giyinip de onları etkilemem gerektiğini düşünürken çalınan kapı ile irkildim. Derin bir nefes aldım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Yağlanmamış kapıyı büyük bir gıcırtı ile açarken karşımda durmuş bana gülümseyen kumral saçlı orta yaşlı bir kadın ile karşı karşıya geldim.
"Binamıza hoşgeldin!" Dedi ve gülümsemeyi bırakmadan elime bir tabak kurabiye tutuşturdu. Şaşkınlıkla orada dikilirken gülümsemeye çalıştım.
"Ben Daphne Vers, yan komşun ve aynı zamanda bina yöneticisiyim." Dedi ve elini bana doğru uzattı. Gülümseyerek elini kavradım.
"Medea River, memnun oldum."
"Medea? Ne kadar farklı bir isim. Bende çok memnun oldum tatlım." Onu içeri davet etmemi bekler gibi duruyordu, açıkçası bu görüntüm ile bunu pek istemesem dahi gülümsememi bozmadan kapının önünden çekildim.
"Içeri gelmez misin?" Bunu bekler gibi gülümsedi ve hemen içeri daldı. Elimdeki tabak ile kapıda beklerken kendime gelerek kapıyı kapattım ve peşinden ilerledim, salona girmişti.
"Koli açmaya pek zamanın olmadı galiba." Dedi etrafa göz gezdirirken. Tabağı mutfak tezgahımın üzerine bırakıp ona doğru döndüm.
"Ah maalesef, iş aramak daha önemli şuan için." Anlıyorum dercesine başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE PRIEST ✟ Tom Hiddleston
Fanfiction"Bu yaptıklarını Tanrı görse ne derdi?" Elleri belimi daha sıkı kavrarken derin bir nefes aldı. "Zaten görüyor, beni de korkutan bu ya. Beni durdurmuyor." ×××× Medea River Kanada'nın ufak kenti olan Victoria'ya taşınınca hayatına yön verecek ateş...