&
Üç gün. Peder omzuma dokunalı üç gün olmuştu. Psikopatlar gibi yatağımda yatıp uykuya dalmadan önce bunu düşünüyordum. Ben bu hallere düşecek insan asla değildim, ancak Tom için şeytana ruhumu satabilirdim. Ciddiyim. Yatağımın kenarındaki ufak masa lambası odamı aydınlatırken derin bir nefes aldım. Dokunduğu yerde parmaklarını hala hissediyordum, sıcak eli tenimi hala kavuruyordu sanki. Bu delilikti, adam ile bir hafta içinde en fazla yirmi dakika konuşmuştum ve buna rağmen onu kafamdan atamıyordum. Bu düşünceler ile boğuşurken yatakta döndüm ve lambayı söndürerek başımı yastıkla buluşturdum. Uyumam gerekiyordu, yarın yeni iş yerimdeki ilk günümdü ve en uykumu almış şeklimle oraya gitmek istiyordum. Ancak gelin görün ki aklımda dönüp duran Tom yüzünden uyuyamıyordum. Pes ederek yatağımda doğruldum ve masa lambasını yaktım. Loş ışık odayı doldurunca ayaklarımı yatağımdan sarkıttım. Belki biraz sıcak süt içersem uyuyabilirdim, ve ya biraz viski.
Esneyerek ayağa kalktım ve mutfağa doğru yürümeye başladım. Bu üç gün içinde evimi yerleştirmiştim ve sonunda dizimi kolilere çarpma derdimden kurtulmuştum. Mutfağa varınca tezgahın üstündeki ufak dijital saate baktım, gece yarısı. Her ne kadar viski içmek daha cazip gelse de kendimi tutmaya çalışarak buzdolabından süt çıkardım ve dolaptan aldığım bardağın içine doldurdum. Soğuk olmasını umursamadan birkaç yudum aldım. Belki bu uyumama yardımcı olurdu. Bardağı elime aldım ve salondaki koltuklardan birine oturdum. Yarım saatimi koltukta oturup sütümü bitirmeye çalışarak geçirdim, sonunda orada da uyuyakalmıştım. Sabah uyanmamı sağlayan şey çalan kapımdı. Koltuktan fırlayarak ağrıyan boynumu umursamadan kapıya doğru ilerledim. Gözlerimi ovuşturarak kapıya ulaştığımda elimi kapı koluna uzatarak direkt olarak açtım.
Siktir.
Karşımda siyah gömleği ve beyaz yakasıyla duran ateşli bir pederi görmeyi asla beklemiyordum.
"Peder?" Dedim şaşkınlığımı saklamaya gerek duymadan. Gözleri gözlerimden vücuduma kayarken yutkundu. Üzerimde kumaş bir şort ve salaş bir tişört vardı. Yutkunması egomu tatmin etmişti, bunun eşliğinde gülümsedim.
"Şey.. Daphne daire numaranı dün söylemişti de, bunu vermeye geldim." Dedi bana doğru pembe kulaklığı uzatırken. Kiliseye gittiğimde unutmuş olmalıydım. Elimi uzatarak kulaklığı aldım, parmaklarımız birbirine değmişti.
Üç gün daha bunu düşünebilirdim.
"Teşekkür ederim, bir şey içmek ister misin?" Dedim kapıyı daha fazla aralarken.
"Hiç uğraşma, kiliseye gitmem lazım. Akşama kadar orada olacağım." Gülümsedim ancak içim kan ağlıyordu.
"Pekala o halde." Tom ensesini kaşıdı ve gülümsedi.
"Görüşürüz." Demesinin ardından gidişini izlememe izin verdi. Iç çekerek onu izledim, onu ve siyah kumaş pantolon içinde mükemmel duran kalçasını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE PRIEST ✟ Tom Hiddleston
Fanfiction"Bu yaptıklarını Tanrı görse ne derdi?" Elleri belimi daha sıkı kavrarken derin bir nefes aldı. "Zaten görüyor, beni de korkutan bu ya. Beni durdurmuyor." ×××× Medea River Kanada'nın ufak kenti olan Victoria'ya taşınınca hayatına yön verecek ateş...