TOPRAK YAĞMURA

5 3 0
                                    

EVVVETT BAŞLAYALIM O HALDEEEE AMA ÖNCE ŞARKIMIZI AÇALIMMM...

Kulağımda Toygar Işıklı'nın sonunda şarkısı çalıyor. Uyumaya yelteniyorum. O sırada şarkı diyor ki,
"Darmadağın hayat bitiyor
Umudum yorgun
Yıkık dökük harabelerimde
Yanıyor ruhum."
Sonra yastığı bastırıyorum kafama. Gürültünün kafamın içinde mi yoksa dışarda mı olduğunu anlamaya çalışıyorum. Çabam çok sürmeden bunun bir tartışma oduğunu anlıyorum. Alışık olduğum bi olay olduğu için yadırgamıyorum. İçlerinden biri dış kapıyı var gücüyle çarpıp çıkıyor. Hangisinin olduğunu anlamak zor değil. Ve bir ağlama sesi. Üzerimdeki yorganı indiriyorum. Yavaş adımlarla kapıya ilerliyorum. Kıvık olan kapıyı aralıyorum. Kapının gıcırtısıyla annemin bakışları beni buluyor ve kalkıp odasına gidiyor. Bana sarılıp "korkma sadece bir tartışmaydı." demesini çok istiyorum. o da aynı şekilde kapıyı var gücüyle çarparken gözlerim aynaya kayıyor. Ve bir damla yaş gözümü terk ediyor. Odama gidip yatağıma uzanıyorum ve bir süre tavanı izliyorum. Sonra telefonumu elime alıyorum. Hala bir müzik çalıyordu. Çalan şarkıyı kapatıyorum . İnstagrama giriyoruö ve birkaç birşey yazıp çıkıyorum. Kendime orda bi sayfa açtım ve oraya her girdiğimde hafiflemiş bir şekilde çıkıyordum. Hergün bir gönderi paylaşıyorum. Gönderinin kapağını ben çiziyorum ve altına o günkü ruh halim nasılsa yazıya döküyorum. Genelde nasıl mı? Depresif ve mutsuz...
Sahi ya ben kimim? Defne Kayalar. Ailemin tek kızıyım. Hani şu, sınıfta genelde en arka ve köşede oturan herkesin adını en geç öğrendiği hiç arkadaşı olmayan sevilmeyen dışlanan... Daha sayayım mı? İşte o benim. Hatta bir çoğumuzuz. Biz anlanmak istenen bir avuç insanız. Ama bizi anlamıyorlar cancağızım. Ben seni anlıyorum.
Ben Defne Kayalar. Sesiniz olmaya geldim...

Telefonumun alarmını kurup cenin pozisyonunda uyumaya çalıştım. Sadece çalıştım çünkü uyuyamadım. Yerimde kıpırdanıp durdum ve en sonunda Berkayı aramaya karar verdim. Berkay benim kahrımı seve seve(!) çeken bir dostum. Rehberde adını aramaya koyuldum. Ancak Berkayı ketçaplı balgam olarak kaydettğimi hatırlamam yarım saatimi aldı. Arama tuşuna bastım. Çalıyor... Çalıyor... Uykusundan uyanmak üzere... Çalıyor...
"Neden neden nedeeen!" sanırım saatten olsa gerek birazcık sinirliydi. "sen seni arayan insanlara böyle mi tepki veriyorsun. Hiç öğretimiyorlar mı sana? Bu telefon efendim diye açılac-" artarda sıraladığım cümleler sinirini bozmuş olacak ki cümlemi yarıda kesti.
"yalvarıyorum sana sus. Nolur sus Defne nolur. Hatta önümzdeki 5 yıl yok az oldu 10 yıl boyunca sus. Kafa bu kafa anlıyor musun güzelim? Şimdi ne söylüyorsan hemen söyle uykumu açma okula 1 saat kalmış şurda zaten bırakta uyuyayım." Berkayın bu hali o kadar komikti ki aramayı sessize alıp kahkaha attım.
"konuşsana kızım. " cevap vermedim.
"kime diyorum Defne şşş alooo." bana sus demişti şimdiysen konuşmadığım için kızıyor. Gerçekten çok tuhafsın Berkay.
"kapatıyorum o zaman." hemen atladım konuşmaya.
"ya dur kapatma tamam. Ama sus diyorsun sonra konuş diyorsun. Anlayamıyorum senide." Berkay sinir bozukluğu içinde gülerken konuşmaya başladı.
"uykun gelmediği için beni uyandırıp" yaa berkay hani şu senin yüz üstü yere kapaklanıp kızlara rezil olduğun anın vardı yaa anlatsana yinee. " diyeceksin ve ben yine yüzüne kapatacağım. " konuşurken beni taklit ederek konuşması sinirimi bozmuştu.
"ben böyle yapmıyorum yalnız." yapmıyordum.
"bana attığın ses kayıtlarını dinlemeden atıyorsun galiba. Çünkü dinlesen böyle konuşmazdın. Seni seviyorum bebek. Yarın ölmezsek görüşürüz okulda." ve kapatmıştı. İşte her uyuyamadığım gece böyle sonuçlanıyor. Ve inanır mısınız bu benim bi rutinim gibi olmuştu. Hemen hemen her gecem böyle geçiyor.
Saat 6 olduğunda alarm sesli bir şekilde ötmeye başladı. Alarmı kapatmak için yorganımla adeta bir savaş verdim. Resmen kördüğüm olmuştum. En sonunda bu durumdan kurtulup alarmı kapattım. Yorganımı üstümden atıp ayaklarımı aşağıya doğru sarkıttım ve ne kadar küçük olduklarına baktım. Sonra odamdaki banyoma gidip yüzümü yıkadım. Aynadaki yansımama öpücük atıp odama döndüm. Evet ben her zaman depresif ve mutsuz değilim. Çünkü hayatta beni mutlu edecek ve tutunmamı sağlayacak bir sürü neden var. Ama eğer sizin yoksa yaratın o nedeni. Mesela yastığınıza gidip senin için yaşıyorum diyebilirsiniz. İşte o sizin nedeniniz olur. Ama illa bir nedene de ihtiyacınız yok. Gülebildiğiniz kadar gülün dostlarım. Çünkü üzüldüğünüzde kimsenin umrunda olmayacaksınız.
Okul kıyafetimi giydim ve saçlarıma şekil verdim. Çantamı da alıp odamdan çıktım. Annemin odasına doğru ilerledim ve içeri girdim. Babam gelmemişti. Annemse bazı kağıtlara ilgileniyordu. Beni hala görmemişti. Gerçi ne zaman görebilmişti ki. Beni zifiri karanlığımda bırakıp gitmek daha kolayına gelmişti belli ki.
"sana diyorum Defne" annemin ağzından ismimi duymamla irkildim.
"efendim. "
"neden geldiğini söylüyordun en son."
Çünkü gelmem için bir sebebe ihtiyacım vardı.
"iyi misin merak ettim." etmedin.
"neden iyi olmayacak mışım? Bugün yine bir tuhafsın. Okuluna geç kalıcaksın. Bi an önce çıksan iyi edersin." cevap vermeden dediğini yaptım. Berkayla buluşma yerimize yürüyerek gitmeye karar verdim. Kulaklığımı takıp yürümeye başladım. Tuğkan-Yazık çalıyordu.
"Ölemedim yine
Yaşıyorum seni... " diyordu şarkı. Kaldırımda yürüdüğüm sırada çizgilere basmamaya özen göstererek zıplıyordum. Bu belkide hayattan zevk aldığım tek şey olabilirdi. İlerde Berkayı görüp el salladım. Ama tepki vermedi. Hayır gerçekten yapmış olamaz değil mi? Berkay şuan ciddi ciddi ayakta uyuyordu. Gözleri tamamen kapalıydı. Arkasından sinsice yaklaştım ve,
"BÖÖÖÖÖÖÖĞĞ" Berkay aniden irkildi ve gözünü açtı.
"Ananı- bak sabah şeriflerine küfrettirme ve sus her an üstüne atlayıp boğabilirim seni." yalan. Susa susa yürümeye başladık. Bu sessizliği tabiki ben bozdum.
"seni geceleri aramam sorun oluyor mu?" çünkü ne zaman görsem uykusunu alamamış oluyordu.
"hayır. Bu benim için asla bir sorun haline gelmeyecek." bana kıyamıyordu. Ama artık ona bende kıyamıyordum. Onu uykusuz görmek canımı sıkıyordu. Başka birşey söylemeden yürümeye devam ettik. Okula yaklaştıkça anksiyetem tavan yapıyordu. Berkay anlamış olucak ki koluma dokunup göz kırptı. Berkayla biz aynı sınıfta değildik. Hatta bu yıl onun son senesiydi. Ama benim 1 yılım daha vardı. Onsuz geçen 1 yıl... Merdivenlerden çıkarken Çağla omzuma sertçe omzunu geçirdi ve Berkay tutmasaydı yerdeydim şuan.
"dikkat etsene küçük Def." diye tısladı. Sınıfta iki Defne vardı ve küçük olan ben sınıfta buydum.
"çağla uza. Uğraşıp durmayın lan şu kızla. Kıskanıp kuduruyorsunuz o belli. Bu topunuzu sikmeden önceki son uyarımdı."Çağla Berkayın eski sevgilisi ve Çağla Berkayın benim yüzümden ayrıldığını sanıyor. Sanırım Çağla Berkayı unutamamış. yine susmuştum. Susabilmiştim. Anksiyetem sadece buna müsaade edebiliyordu. Çağla yüzüme baktı gitmeden önce. O an yüzündeki ifade beni üzmüştü. Hayal kırıklığı ve mutsuzluk vardı yüzünde. Çağlanın arkasından bakarken Berkayda aynı yüz ifadesine bürünmüştü. Sonra kendini silkeleyip"hadi" dedi. "gidelim." sınıfımın önünde durduk. İkimizde birşeyler söylemek istiyorduk ama o ana sadece koca bi sarılmanın vaktiydi. Kollarım onun koca bedeninde kaybolurken sıkıca sardı kolları beni.
"hadi" dedim. "git." gülümsedi ve yanımdan ayrıldı. O yanımdan ayrılınca boşlukta hissediyordum kendimi.
Düşüncelerden sıyrılıp sınıfa girdim. Kafamı yerden kaldırmadan tüm hızımla en arka köşedeki yerime odaklandım. Kafamı kaldırdığımda bir yabancının yerime el koyduğunu gördüm. Beni görünce yana kaydı ama ben hep köşede otururdum. Hem o kimdi ki yerime oturuyordu.
"orası benim yerim." diye mırıldandım.
"olabilir." şaka mı yapıyordu yoksa beni mi sınıyordu.
"başka bir yere oturabilirsin mesela."
Hadi kızım böyle devam. Orası senin yerin. Git ve al.
"teşekkürler. Böyle iyiyim." tam ağzımı açıcaktım ki zil çaldı ve sinir bozukluğuyla yanına oturdum. Dersin bitmesini beklerken ara ara gözüm ona kayıyordu. Yani tanımıyorum sonuçta ve herneyse.
Öğle arası için kantine inmek için Berkayı beklemeye başladım. Kalabalık ortamlara tek başıma giremiyordum.
"Berkay gelmeyecek." arkamdan bunu duymamla irkildim ve sesin geldiği yöne döndüm. Çağla tüm can yakıcı gülüşüyle karşımda durmuş bakıyordu.
"ne diyorsun Çağla?"
"diyorum ki küçük Def Berkay gelmeyecek. Yani bekliyorsan boşuna bekleyip yorulma. Seni düşündüğümden söylüyorum yani." ne saçmalıyordu anlamıyordum. Gelmiyorsa bile bunu Çağla nasıl bilebiliyordu.
"sen" diyebildim ve boğazımdaki yumruyu yutup devam ettim.
"sen bunu nerden biliyorsun?" işte canımı yakıcak o cümleler döküldü Çağlanın ağzından.
"kendisi benim yanımda ve bunu sana söylememi istedi." yapmış mıydı buna bana? Berkay bana bunu yapar mıydı?
Çağlanın yanından ayrılıp sınıfa döndüm. Muhtemelen biraz ağlayacaktım. Ta ki o çocuğun hala oturduğunu görene kadar. Onu görünce sinirim katbekat arttı.
" sen kimsin. Çağla mı yolladı. Bi planınız mı var. Derdiniz ne. Neden istiyorsunuz beni bu kadar üzmeyi?" rahatlamıştım. Çünkü bütün bu olanlar canımı acıtıyordu ve hiçbir şey yapamıyordum. Yaşadığım hayatı kontrol edemiyordum. Sanki hayatımı başkaları oluşturmuş ve ben başıma geleceklerden bihaber yaşıyordum anlıyor musunuz? Lütfen anlayın.
" sakin ol. Ne Çağlası ne diyorsun?"
"tanımıyor musun? Bu okulda tanımayan mı var Çağlayı." sinirlenmiştim.
"peki sen beni daha önce okulda gördün mü? Göremezsin. Çünkü şuanda gördüğün gibi okulda ilk günüm." işte bu doğruydu. Onu okulda daha önce görmemiştim. Sadece sinirimi ondan çıkarmaya çalışıyordum. Hiçbir şey demeden yerime geçtim ve kafamı sıraya koydum.
" sen iyi misin? " ismini bile bilmediğim çocuk nasıl olduğumu merak ediyordu.
" bu arada ben Ege." iç sesimi duymuş gibi cevapladı.
"iyiyim ve memnun oldum Ege." dersler bir şekilde ilerlerken aklım Berkaydaydı. Düşünmeden edemiyordum.
"Defne." o benim dostum, sırdaşım, ailem, her şeyim. Ve şimdi Çağlayı bana tercih etmiş olamaz değil mi?
"Defnee." onu dinlemeden bir karar veremem. Her ne kadar bugün yanıma hiç uğramasa da onu dinlemeliyim.
"Defne duymuyor musun?" omzumda hissettiğim elle sıçradım.
"ne noluyor?"
"zil çaldı Defne ve herkes çıktı sen gelmiyor musun?"
"b-ben geliyorum evet" çantamı alıp Egeyle okuldan çıktık. Ege bazen çok sert bazen çok iyi olabiliyordu. Ve sanırım biz çok iyi arkadaş olacağız. Eve gidip bi an önce Berkayı aramak istiyordum. O sırada Egenin bende katbekat uzun olduğunu farkettim.
Evimin önüne yaklaşınca Egeye veda etmek için elimi uzattım ve o da elini uzattığında elim elinde kaybolmuştu. "Defne." Ege telefonunun çalmasıyla ağzını açtığı gibi geri kapattı.
"gitmeliyim." deyip ordan uzaklaştı. Ondan gariplik olduğunu o an sezdim.
Eve gitmek için yola koyuldum. Kulaklığımı takıp rastgele bir şarkı seçtim. Canozan-Toprak yağmura çalıyordu.
"toprak yağmura, ben sana
Aşık olduk yeniden
İmkansız gibi görünen" diyordu canozan. Sahi her imkansızlıklar bir gün son bulur muydu?
Evin önüne geldiğimde hava hafif esmeye başladı. Sanırım yağmur yağacaktı. Çantamı çıkarıp çimenlere attım. Kafamı göğe kaldırdım ve yağmasını bekledim. Ardından gözüme bir damla yaş düştü. Hayır ağlamıyordum sadece bir yağmurdu. Belki buda gökyüzünün ağlama şekliydi. Damlalar arttı ve hızlandı. Kendimi asfalta bırakıp yere uzandım. Gözlerimi kapattım. Yağmurun toprağa kavuşmasının kokusunu içime çektim.
"Defne aptal mısın hasta olucaksın içeriye gir. Onca işimin arasında birde seninle uğraşamam gir içeri." hasta olmam kimin umrundaydı.
"hayır. Gelmiyorum. Merak etme hasta olmam. Bakmak zorunda kalmazsın bana." boş ifadelerle bana bakıp birşeyler mırıldandı ve gitti. O an aklıma şu söz geldi "bir daha böyle güzel yağar mı yağmur şimdi çıkıp ıslanmazsak"...

***

Yıldız HaritasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin