''Alfaların, omegaların ve betaların nasıl göründüğünü öğrendiğimize göre gelelim nadir rastlanan türe. Biliyorsunuz ki alfalar koyu renkli saçlara sahip olurken betalar açık kahverengi tonlarında saçlara sahiptirler. Omegaların ise sarı, mavi, mor gibi renk renk saçlara sahip olduğunu söylemiştik. Fakat bir alfa türü var ki, saçı ne siyah ne de koyu kahverengi. Tamamen kırmızı, tıpkı gözleri gibi. Aslında miniklerim, bu bilim dünyasında genetik bir hastalık olarak geçse de bir hastalık olamayacak kadar mucizevi bir şey. Kırmızı alfaları normal alfalardan ayıran pek çok özellikleri vardır. Mesela; sizin aldığınız kokular yani feromonlar bu tür alfalarda daha baskındır, normal bir alfadan daha güçlüdür ve doğal olarak duyu organları normal alfalara göre çok daha gelişmiştir. Saçlarının kırmızı olmasının nedeni de budur. Alfaların gözündeki kırmızı renk pigmenti bu alfalarda daha yoğun olduğu için kendini saçta göstermiştir. Nitekim, ne kadar nadir rastlansalar ve güçlü olsalar da onlar da aslında bizim gibiler. Tıpkı arkadaşınız Taehyung gibi.''
Öğretmenlerinin etrafında daire şeklinde oturan minik öğrenciler sıranın sonundaki kırmızı saçlı arkadaşlarına bir bakış atıp kafalarını hemen geri çevirdiler. Çocuk oldukları için baskın aurası yüzünden bu alfa arkadaşlarından korkuyorlardı.
Kreş öğretmeni de çocukların bu korkusunu fark ettiği için resimli kitaplarla onlara türleri ve cinsiyetleri anlatmıştı, bir yararı olmasını umarak...
Bu bilgilendirici konuşmanın ardından kısa süren ders bitmiş, 3-5 yaş aralığındaki çocuklar etrafa dağılarak yarım bıraktıkları oyunlarına geri dönmüşlerdi. Öğretmenlerinin anlattığı şeyler bir kulaklarından girmiş, diğer kulaklarından çıkmış gibi görünüyordu. Kimi legolarla küçük şehirler inşa ediyor, kimi koşturmaca oynuyor, kimi ise ejderhacılık ismini verdiği oyunu oynuyordu. Dört yaşındaki Taehyung ise kendi köşesine geçmiş, her gün yaptığı gibi tek başına boyama yapmaya devam etmişti. Çocukların ondan korktuğu için oyuna çağırmadığının bilincindeydi. Sorun değildi. Boyama yapmak da eğlenceli bir aktiviteydi. Hem evde bebek kardeşi Jimin vardı. O kendisinden korkmadığı için onunla oynayabiliyordu. Bir arkadaş Taehyung için yeterliydi. Böyle düşünüyordu minik alfa.
"Çocuklar,'' Öğretmen arkasında yeni bir çocukla odaya girerek etrafta oyun oynayan miniklerine seslendi. ''Toplanın bakalım, yeni bir arkadaşınız var."
Öğretmenin arkasında duran yeni çocuk, kendisi için toplanmaya başlayan diğer çocukları umursamadan öğretmeninin bacak arasından geçerek gözüne takılan minik kaydırağa doğru koşturdu. Dikkati çabuk dağılan, oyun meraklısı bir minikti sadece.
"Park park park!"
Üç yaşındaki minik omega, meraklı ve keşfetmeye hazır bir çocuktu. Öğretmenleri, kreş öğrencilerine omeganın ismini ve ilk kez kreşe geldiğini söyleyip ona iyi bakmalarını tembihlerken minik omega koşturarak etrafı keşfediyor, asla yerinde durmuyordu. Öğrenciler de böylesine güzel ve sevimli bir miniğin aralarına katılmasından oldukça mutluydular.
"Jeongguk, gel birlikte yaptığımız kalenin içinde ejderhacılık oynayalım."
Jeongguk heyecanlı bir şekilde el çırparak kendisini davet eden çocukların oyununa katıldı. Her şeyi bir köşeden izleyen Taehyung ise yeni çocuğun enerjisine ve şimdiden herkesle arkadaş olmasına şaşırmıştı.
"Bu ne?"
Minik omega, oynadıkları ejderhacılık oyunundan daha ilk dakikada ilgisini kaybetmiş görünüyordu. Kenarda öylesine duran küçük silindir kutuyu bulup elinde salladığında yanındaki çocuk onu elinden aldı ve açıp içini gösterdi. "Baloncuk yapılıyor bununla. Görmek ister misin?"
Minik omega gözlerini kocaman açtı. ''Evet!'' Annesi ve babası bunun zararlı olduğunu düşündüğü için çocuklarına hiç almamıştı ve meraklı omega da bu şeyin nasıl baloncuk çıkarttığını fazlasıyla merak etmişti.
Yeni tanıştığı arkadaşının çıkardığı baloncukları yakalamaya çalışırken etrafa neşeli gülücükler bıraktı Jeongguk. "Baloncuk, baloncuk, baloncuk!"
"Bak şimdi de daha büyük baloncuklar yapacağım."
Kendisinden birkaç ay büyük olan arkadaşı bu sevimli omegayı güldürdüğü için mutlu olmuştu. Onu daha fazla mutlu etmek istediği için bu sefer daha büyük bir kapakla baloncuk çıkarmaya başladı.
"Bu ne?"
Fakat Jeongguk, çoktan baloncuklara olan ilgisini kaybetmiş gibiydi. Bu onun kreşe ilk gelişi olduğundan ayrı bir heyecanlı ve meraklıydı.
Soru sorduğu kız tam elindeki simli küçük giysilerin bebekler için olduğundan bahsedecekti ki bir başka soruyla odağını oraya verdi. "O ne?"
Jeongguk'un evcilik oynayan birkaç kişinin arasına dalıp sorularını sıraladıktan sonra cevaplarını almadan bir başkasına geçmesi çocuklara zor anlar yaşatıyordu.
"Bu ne?"
En son eline bir bacağı olmayan barbie bebeği aldığında aslında neden böyle olduğunu sorguluyordu. Bunun bir bebek olduğunun elbette farkındaydı çünkü kendi evinde de bunlardan çok vardı. Küçük kelime haznesinde en sevdiği cümle 'bu ne' olduğu için her yerde bunu kullanıyordu. Çünkü 'bu ne' dediği zaman çok güzel şeyler öğrendiğini düşünüyordu Jeongguk.
En son evcilik oynayanlardan da sıkılıp ne olduğunu bildiği oyun hamurlarını bulduğunda küçük bacaklarını uzatarak onlarla oynamaya başladı. Hamurlar onun ilgi alanına girdiği için şimdi etrafındaki hiçbir şeyi önemsemiyordu. En sevdiği oyuncak hamurdu ve Jeongguk'a bir oyun hamuru verdiğiniz zaman dünyanın en uslu çocuğu olabiliyordu.
Bir süre onunla vakit geçirip annesi gibi çikolatalı kurabiyeler yaptığında öğretmen yemek çağrısı yaptı.
Yemek saati geldiğinde çocuklar hep birlikte etraftaki oyuncakları toplarken Jeongguk hiç oralı olmamıştı. Evde de oyuncak toplamasını hiç sevmezdi. Yerde yuvarlanıp arkadaşlarının işini bitirmesini bekledi. Küçük ve sevimli olduğundan dolayı kimse ona bir şey demiyor, etrafta takılmasını hoş karşılıyorlardı.
"Hadi bakalım herkes çantalarından yemeklerini getirsin ve masaya otursun.''
Jeongguk yemek kelimesini duymasıyla yattığı yerden kalkıp minik ayaklarıyla koşturarak girişte bıraktığı çantasına ilerledi. Annesi onun için çok güzel yemekler hazırlamış olmalıydı. Yemek yemek için can atıyordu.
Girişe geldiği gibi aldığı yoğun feromonlarla adımlarını yavaşlatmak zorunda kaldı küçük omega. Bu baskın auranın kimden geldiğini merak etmişti. Kapının arkasına saklanıp, yere oturmuş bir şekilde çantasında yemeğini arayan alfaya baktı. O farklıydı. Neden farklıydı ki? Jeongguk daha önce hiç onun gibi birini görmemişti. Görmemesi de normaldi, kırmızı alfalar sık rastlanan bir tür değildi.
"Jeongguk neden burada dikiliyorsun?" Yanına gelen arkadaşına minik parmağıyla çantasını karıştıran çocuğu gösterdi. "O ne?"
Küçük çocuk, Jeongguk'un daha önce hiç kırmızı alfa görmediğini anlamıştı. Nasıl anlatacağını bilmediği için sadece omuz silkti ve geri döndü. O alfa varken gidip yemeğini alamazdı.
Minik omega yanından ayrılan arkadaşının aksine küçük adımlarla yürüyerek bu değişik alfanın yanına geldi. Alfa onu fark etmişti, sadece diğerleri gibi korkup kaçmaması için görmezden geliyordu.
Yemek kutusunu bulamadığı için çantasını üzgün bir şekilde kapattı. Sabah aceleyle çıktıkları için babası koymayı unutmuş olmalıydı. Suratı düşen minik alfa çantasını yerine koyarken saçlarında hissettiği parmaklarla hafifçe kafasını kaldırdı.
Pembe saçlı omega, kendisine büyülenmiş gibi bakıyordu. Her zaman meraklı olan bu minik omega bu sefer de bir insanı merak etmişti. Onu keşfetmeden de bırakmaya hiç niyeti yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love you like a love song ➳ taekook
Fanfictiontüründen dolayı kimsenin arkadaşlık kurmak istemediği çocuğa, sevgisini en güzel şekilde vermişti minik omega