Önceden parlak mavi olan gökyüzü şimdi donuk bir griydi, bulutlar askerlerin hissettiği çaresizliği simgelercesine güneş ışığının onlara ulaşmasını engelliyordu. Taryn ve diğerleri hayatını kaybeden yoldaşlarını anmak için yavaşça başlarını öne eğdiler.
"34. Takım neredeyse tamamen yok edildi öyleyse?" diye konuştu aralarından biri. "Eğer titanlarla yüzleşmeye çalışırsak aynı şey bizim de başımıza gelecek..."
"Üzgünüm, Mikasa..." Hıçkırarak konuşmaya başlayan Armin'i gördüklerinde oğlanın tüm vücudu titriyordu. "Eren... Kendini benim için feda etti. Ben- Ben hiçbir şey yapamadım... Özür dilerim..."
Armin'in sözleri diğerlerinin içinde türlü duygular uyandırdı. Pişmanlık, acıma, hüzün... Bu şeyler kalplerini doldurdu. Arkadaşlarının gözlerinin önünde yenildiğine tanık olmak ve öldürülme riskine karşı hiçbir şey yapamamak, onlara yabancı olmayan bir şeydi. Korkunç hissettiler ama en çok da pes edecekmiş gibi hissettiler.
Mikasa Armin'in önünde yere çöktü ve onun elini tuttu, gözlerinde kararlı bir ifade vardı. "Armin, sakinleş. Duygusallaşmak için doğru bir zaman değil." Ayağa kalktıktan sonra aynı şeyi oğlanın da yapmasını sağladı. "Hadi ayağa kalk."
Daha sonra sert bakışlarla çatının köşesine, diğerlerinin yanına yürümeye başladı. "Marco. Eğer karargahı saran titanları ortadan kaldırırsak gazlarımızı doldurabilir ve surlara tırmanabiliriz, öyle değil mi?"
Marco Mikasa'nın bakışlarını takip etse de yüzünde şüphe içeren bir ifade vardı. "Bu doğru ama..." Yutkundu. "Sen burada olsan bile, onlardan çok fazl-"
"Yapabilirim."
"H-ha?"
"Ben güçlüyüm!" Kılıcını havaya kaldırarak haykırdı. "Hepinizden daha güçlüyüm. Hem de çok fazla. Yani, o titanları yenebilirim, tek başıma olsam bile!"
Mikasa'nın beyanı diğerlerinin gözlerini büyütmesine sebep oldu, onun bu ani davranışı kaygılandırıcıydı. Doğruydu, Mikasa'nın gücü ve yetenekleri özeldi ve sıradan bir askerin çok daha ötesindeydi. Bu yüzyılda askeriyeden mezun olmuş askerlerin en iyilerinden biri olarak bile görülüyordu.
Ama tüm bunlara rağmen eğer tüm o titanlara karşı yeterince gazı olmadan saldırıya geçecekse, hayatta kalma şansı yine de düşük olacaktı. Manevra cihazları olmadan işleri bitmişti.
"Siz sadece zayıf değil, aynı zamanda korkağın tekisiniz de." Kılıcını diğerlerine doğrulttu. "Hayal kırıklığına uğradım. Öyleyse sadece burada kalın... Burada kalın ve izleyin."
"Hey, Mikasa! Sen neler diyorsun?"
"Tüm o titanlarla kendi başına mı savaşacaksın?!"
"Bunu başarmanın imkanı yok!"
"Eğer yapamazsam, öleceğim." Gözleri uzaklara dalmıştı. "Ama kazanırsam, yaşayacağım. Eğer savaşmazsam, kazanamam."
Mikasa vakit kaybetmeden harekete geçtiğinde arkasında bir kargaşa bırakmıştı. Kızın figürünün hızla uzaklaşmasını izlediler. Taryn onun ardından kocaman gözlerle bakakalmıştı, kızın az önce söylediklerini düşünüp taşınıyordu.
Eğer yapamazsam, öleceğim.
Taryn yanında duran Jean'a baktı, daha sonra bakışlarını çaresiz görünen diğerlerine çevirdiğinde kaşlarını çatmıştı.
Ama kazanırsam, yaşayacağım.
Daha sonra karargah ve şu an bulundukları yer arasındaki mesafeyi inceledi, gerçekten başarıp başaramayacaklarını merak ediyordu. 'Gerçekten bunu yapacak mıyım?' Düşüncenin zihninde dolanmasına izin verirken gözlerini kapattı, kendini hazırlamaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐡𝐨𝐩𝐞𝐥𝐞𝐬𝐬 || jean kirschtein × okuyucu [ASKIDA]
Fanfic"Mikasa Eren'e bir hayli aşık, mankafa ise onu fark edemeyecek kadar kendini öldürmeye çalışmakla meşgul." Acı gözlerle yıldızlara bakarken iç çekti. Kafasını çevirip kıza döndüğünde ona hüzünlü bir gülümseme bahşetti. "Sanırım en nihayetinde umutsu...