"Jimin, elimi bırakabilirsin. Karakoldayız ya hani? Kimse kaçıramaz beni buradan?"
Sabah beni evimden almaya gelip elimi sıkı sıkı tutan ve karakola girmemize rağmen tutmayı bırakmayan Jimin'e nazikçe seslendiğimde beni onaylayarak elimi bırakmış ama tişörtümün ucundan tutmuştu bu sefer.
"Bak enişten kızacak sonra bana ya, bırak bebeğim, yabancı yok burada?" dediğimde kaşlarını çatmış ve başını iki yana sallamıştı.
"Karakolda casus var" demişti sessizce. Etrafa şüpheli bakışlar atmıştı biraz. "Seni nasıl kaçırdılar zannediyorsun? Sorgulaman gereken Bay Kim Insadong caddesinde ikamet ediyormuş. Birileri bilgisayarlara sızıp adresi değiştirmiş. Resmen sana tuzak kurulmuş"
Tamam, bu biraz şaşırtıcıydı işte. Kendi polis arkadaşıma, meslektaşıma güvenmeyecektim de kime güvenecektim ben şimdi?
"Kameralar incelendi ama muhtemelen siber yollarla bilgisayarına girilmiş. Bu yüzden bilgisayarını incelemeye aldılar. Bilgisayarına girenin IP adresini bulurlarsa hallolacak her şey" dediğinde anladığımı belirten sesler çıkartmış, aynı zamanda da asansörden inmiştim.
"Kimler gelmiş? Hoşgeldin Jungkook"
Amirim beni görür görmez gülümseyerek seslendiğinde hemen ben de kocaman gülümsemiştim.
"Hoşbuldum amirim, çok özledim buraları. Bir hafta tatil verdiniz bana ama o bir hafta ceza gibi oldu"
Hoseok hyung kıkırdayarak bana kısaca sarıldığında Yoongi de yanıma gelip omzumu patpatlamıştı.
Eh, bana yine sarılarak karizmasını çizdirecek değildi.
Yoongi tekrardan yerine geçtiğinde Seokjin elini yumruk yaparak bana uzatmıştı birden.
"Geçmiş olsun" demişti ondan beklenmeyecek kadar normal bir şekilde. "Karakolda uğraşmayı ve tartışmayı en çok sevdiğim kişilerdensin, kaçırılmanı istemem. Kaçırılırsan oyuncaksız kalırım. Dikkatli ol"
Gözlerimi devirsem de hafifçe gülerek ben de elimi yumruk yapıp onunkiyle tokuşturduğumda elini geri çeker çekmez üzerine kolonya sıktığında başımı iki yana sallayarak masasının önünden geçmiş ve müdürün odasına doğru ilerlemiştim. Kapısının önünde durduğum sırada Taehyungla bakışıyor olduğum için ona öpücük atarken aynı zamanda kapıyı tıklatmıştım.
Fakat ses gelmemişti. Ayrıca tıkladığım yer kapı kadar sert değildi- ah, zaten kapı değilmiş. Müdürümüz Namjoon'un göğsüymüş.
"Günaydın müdürüm" demiştim büyük bir gülümsemeyle ona bakarak. "Bugün yine formunuzdasınız, yüzünüzde bir gram mimik yok ve aynı zamanda herkesten nefret ediyorsunuz"
"Şaşırtıcı" demişti düz bir tonda. "Halbuki bu sabah köpeğim hastalandı ve onu veterinere götürdüğümde ciddi bir hastalığı olmadığını öğrenip mutlu olmuştum, pozitiflik saçıyordum"
"Pozitiflik saçabileceğiniz tek konu kullandığınız silahın mermisindeki parçacıkların elektron dizilimindeki pozitiflik olabilir müdürüm, siz zorlamayın isterseniz"
Şirince gülümseyerek konuştuğumda gözlerime birkaç saniye bomboş bakmış ve ardından diğerlerine dönmüştü.
"Jungkook kendisine gelmiş, sahaya çıkmaya hazır gibi ama bir süre yalnız çıkmasın, eşlik edin" dediğinde sevinçle ellerimi birbirine vurup küçük küçük kendimi alkışlamıştım. Müdürümüz bu halime tekrardan birkaç saniye boş boş bakmış ve ardından omzuma kısa bir süre dokunup arkasına dönerek odasına gitmiş, kapısını da kapatmıştı. Ben de sevinçli bir şekilde Taehyung'un yanına gittiğimde bana güzelce gülümsüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seul Nine-Nine: Taekook
FanfictionJeon Jungkook, bölgesinin en iyi dedektifi olmayı, ilginin üzerinde olmasını her şeyden çok severdi ama kendisinden sonraki en iyi dedektif olan Kim Taehyung, bu 'her şey' sınırlamasının tek istisnasıydı.