iletişimimizi kolaylaştırmak adına çok kısa bir sürede işaret dilini öğrendin. arkadaşlığımız da güzel ilerliyordu. aslında ikimiz de arkadaş kavramının bizim için bir kılıf olduğunu biliyorduk ama ses etmiyorduk. sonuçta yaşadığımız minik bir kasabaydı. inançlarına ve mentalitelerine sımsıkı bağlılardı. bu yüzden korkuyorduk. arkadaşlık sınırlarının dışına çıkmaktan korkuyorduk. ya da en azından ben korkuyordum. çünkü sen beni ilk kez öptüğünde kasabanın vereceği tepkiden gram korkuyor gibi gözükmüyordun. zaten sen benim aksime hep daha cesur, daha korkusuzdun.
o gün güneş batmak üzereyken her zaman buluştuğumuz tepede buluşmuştuk. bana neşeyle geçen akşam izlediğin filmi anlatıyordun. söylediğinin tek bir kısmını bile kaçırmamak adına elini takip ediyordum ki, ellerin yanaklarıma yerleşti. yanaklarımı usulca kavradın ve sonra dudaklarının sıcaklığını hissettim. beni öptüğün her saniyeyi hatırlıyorum. sıcacık ellerinin nazik tutuşu, dolgun dudaklarının midemde yarattığı hissi. sonrasında her şey daha güzel oldu ve ben şimdiye kadar asla unutmuyorum yaşadıklarımızı. benim için çabalaman, keşfettiğin her yeni şeyi bana heyecanla anlatışın, dokunuşlarını, öpüşlerini, sarışlarını, sevişlerini hala daha unutamıyorum. hepsi aklımda, hatıralarımda ilk gün olduğu gibi taptaze ve canlı.
hiç kimse senin gibi değil, jaeyun. hiç kimse senin gibi olamaz zaten. geri gelmen, bana geri dönmen için ne yapmam lazım?
seni özledim. seni çok özledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
junnen' jakehoon
Fanfictionsen benim güneşimsin ve ben güneşime hasret kaldım. Park Sunghoon x Sim Jaeyun [minific, letters, angst]