Bugün pazartesiydi, evet pazartesi. En sevdiğim (!) güne alarmımın sesi ile uyandım. Aşağıdan işittiğim seslere bakılırsa Rosé kahvaltı hazırlıyordu. Saate bakınca daha fazla vakit kaybetmemem gerektiğini anladım ve banyoya uçtum.
Yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladıktan sonra üzerimi giydim ve aşağı indim. "Günaydın."
"Günaydın Lali. Al sana da sandviç yaptım!" Rosé fazla enerjikti, hemde pazartesine göre.
"Nereden geliyor bu enerji yaa." diye söylendim esneyerek.
"Park Jimin'in günaydın mesajından geliyor! Hadi ayıl artık sende." Rosé'nin kendine yaptığı kahveden bir yudum aldım. Ehh, ayılmama birazcık yardımcı olmuştu en azından.
"Hadi çıkalım!" ne çıkması, daha çantamı bile hazırlamamıştım!
"Bekle ya! Çok acelecisin Rosé!" hemen odama çıktım, masamdaki ödevleri ve kitapları çantama tıktıktan sonra hemen kapıya indim. Ayakkabılarımı giyip Rosé'nin yanına geçtim. "Hadi gidelim!"
Sonunda okula varmıştık. Rosé kendi sınıfına, ben kendi sınıfıma çıkıyordum. Sınıfa girince yanımdaki sırada oturan Jungkook'a bakıp gözlerimi devirdim. "Kalkar mısın?"
"Tch."
"Jungkook kalksana!"
Bana pişkince sırıtırken gelen Jisoo!ya baktı. "Jungkook neden yerimde oturuyorsun?"
Bana sinsice bakıp yüzüne yorgun bir ifade takıldı. "Jisoo-yah, benim başım ağrıyor biraz. Hoca da cam kenarlarına bakmıyor. Burada uyuyacaktım.." son cümlesini tatlı tatlı bakarak söylemişti. Seni küçük &(^/!&+/^!
"Hmm anladım, tamamm 1 seferlik olur o zaman." Jisoo'ya şaşırmış gözlerle bakarken "Olmaz ya onun yeri arkada zaten görünmez! Hem sen nereye oturacaksın!?"
"Sıkıntı değil ya ben Jihyo ile otururu-"
"Harikaaa tamam o zaman, teşekkürler Soo! Görüşürüz.."
