2;;

245 42 58
                                    

| Gözler yalan söylemez diyen sen değil miydin?

Taksiden indiklerinde suratını asıp etrafına baktı. Yemyeşil çayırlar, en yüksaği iki katlı evler, oyun oynayan çocuklar ve daha bakmaya tahammül edemediği pek çok şey vardı. "Cidden burada yaşayacağımıza hâlâ inanamıyorum."

Eve yürümeye başladıklarında annesi etrafa gülücükler saçarken sormuştu. "Bir şey mi söyledin Hongjoong?" Yalancı bir gülümsemeyle annesine baktı. "Hayır. Burası ne kadar da güzelmiş dedim."

"Henüz şimdiden sevmen çok güzel oğlum."

Eve girdiklerinde direkt üst kat merdivenlerine yöneldi. "Nereye gidiyorsun evlat?" Merdivenleri çıkarken bağırdı. "İzninle odama bakacağım baba." Girdiği ilk odayı beğenmeyince yüzünü buruşturarak çıktı ve diğer odaya ilerledi. Evet burası kesinlikle onun odası olmalıydı. Hem geniş hem de ferahtı. Karşı eve bakan ufak bir balkonu bile vardı.

Elindeki kutuyu yere bırakıp sırt çantasını da yanına bıraktı ve alt kata diğer kutuları almak için indi. "Odanı seçtin mi Hongjoong?" İki kutuyu alıp kafasını salladı. "Evet. Balkonum bile var." Üst kata çıkacakken aklına gelen şeyle durdu. "Bu arada odamı yerleştirdikten sonra dışarı çıkacağım haberiniz olsun."

Son posterini de astığında memnuniyetle gülümsedi. İşte şimdi tam da onun odası gibi duruyordu oda. Kendini yatağa bırakıp derin bir nefes çekti. Sonra ayağa kalkıp gerindi ve odadan çıktı. Annesi ve babasının sesleri geliyordu alt kattan. "Hayır hayatım o bibloyu şu köşeye koy. Şu saksıyı da karşıdaki rafa." Merdivenlerden inip kapıdan çıktı sessizce.

Ne kadar süre burada yaşayacaklarını bilmiyordu ve bir arkadaş edinmek iyi olabilirdi. O sırada duyduğu motor sesiyle yerinde zıplamıştı. Merakla sesin geldiği yöne doğru yürüdü. Karşı evin garajında iki motor duruyordu. Ve bir de altındaki siyah kot ve çıplak üst vücuduyla ıslık çalmasına sebep olacak bir oğlan.

Motorlarla ilgilenen oğlan duyduğu ıslık sesiyle bu tarafa döndüğünde Hongjoong el sallayıp motorlara yaklaştı. "İkisi de senin mi? Çok güzellermiş. Ben de motor sürmeyi çok istiyorum ama motorum yok. Aslınd-" Kollarını göğsünde birleştirmiş dik dik kendisine bakan oğlanı gördüğünde sustu. "Kimsin ve garajımda ne arıyorsun?"

"Ah doğru kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Kim Hongjoong. Karşı eve yeni taşındık."

Oğlan göz ucuyla Hongjoong'u süzüp temizlediği motora geri döndü. "Sen kendini tanıtmayacak mısın?" Boş sandalyelerden birine oturup uzun boylu oğlanı izlemeye başladı. En sonunda üzerindeki bakışlardan rahatsız olan oğlan kaşlarını çatıp Hongjoong'a baktı. "Bana bakmayı kes."

"O zaman ismini söyle."

"Hayır söylemeyeceğim."

"Eğer isminin kötü olduğunu falan düşünüyorsan dert etme. Gerçekten kötü isimlere sahip insanlar tanıdım."

"Önce garajıma izinsiz girip motorlarım hakkında konuşmaya başladın. Şimdi ise benimle sohbet etmeye çalışıyorsun, istemediğim halde."

Göz devirip omuz silkti. "Aman ne nazlı çıktın sen de. Bir de Ryujin'e nazlı derdim." Aklına gelen şeylerle suratını astı. "Ryujin'i özledim."

"O kim? Sevgilin mi?"

Kıkırdayıp kafasını salladı. "Hayır tabiki de. Çocukluk arkadaşım. Bak sen benim çocukluk arkadaşımın adını bile öğrendin ama ben hâlâ senin adını öğrenebilmiş değilim. Adın ne motorcu çocuk?"

O sırada garajın kapısından içeriye bir kız girmişti. "Seonghwa, aşkım beklettim mi? Ufak bir işim çıkmıştı da anca gelebildim." Kız Seonghwa'ya yaklaşıp gülümsediğinde Hongjoong zaferle parmak şıklattı. "Demek ismin Seonghwa'ydı motorcu çocuk. Neden baştan söylemedin ki?"

Kız, Hongjoong'un varlığını yeni fark etmiş olacak ki şaşkınlıkla ona döndü. "Orda olduğunu fark etmemişim. Seonghwa'nın arkadaşı mısın?" Kızın samimi tavırlarına gülümseyip dudak büzdü. "Karşı eve yeni taşındık. Yani haliyle Seonghwa'yla komşu oluyoruz ama arkadaş olduğumuz konusu pek kesin değil. Sen gelmeseydin ismini bile öğrenemeyecektim."

"Onun kusuruna bakma bazen huysuzluk yapıyor böyle. Arkadaşlarla pikniğe gidecektik bizde istersen sende bize katılabilirsin. Böylece kasabadaki diğer gençlerle de tanışmış oluraun. Bu arada ismin neydi?" Motorun üzerindeki siyah tişörtü Seonghwa'ya uzatıp giymesine yardım ederken Hongjoong'a teklifini sunmuştu.

"Hongjoong. Ve size katılmayı çok isterim." Gülümseyerek oturduğu sandalyeden kalktığında tişörtünü giymiş olan Seonghwa homurdandı. "Jisu henüz yeni tanıştığın birini pikniğe davet etmeyi kes ve motora bin. Sende kaybol ortalıktan bücür."

Hongjoong'un gülümsemesi yüzünde donmuştu. Jisu kaskını takıp motora bindiğinde konuştu. "Anlaşılan Seonghwa'nın huysuz gününe denk geldin Hongjoong. Onun kusuruna bakma seni yarın kasabadakilerle tanıştırabilirim istersen."

"Jisu kapa çeneni. Elinden gelse flört edeceksin çocukla."

"Tanrı aşkına Seonghwa asıl sen kapa çeneni. Yalnızca kendini yabancı hissetmemesi ve arkadaş edinmesi için yardım etmeye çalışıyorum. Senin derdin ne?"

Onlar kendi aralarında tartışmaya devam ederken Hongjoong garajdan çıkıp kendi bahçelerine girmişti bile. "Orospu çocuğu Seonghwa." Ayağının altındaki taşları tekmelerken homurdanmıştı.


Greek god  あ seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin