|Bunun doğru olmadığını ikimiz de biliyoruz bence.
"Biraz daha köfte ister misin Hongjoong?"
Bayan Park, elindeki tabakla Hongjoong'un cevabını beklerken Hongjoong kafasını iki yana salladı. "Teşekkürler Bayan Park ama daha fazla yiyemeyeceğim üzgünüm"
"Pekala. Karnın doyduysa üst kata Seonghwa'nın yanına gidebilirsin. Odasına çıkmıştı."
Annesi ve babasıyla birlikte yan komşuları olan Park ailesine akşam yemeğine gelmişlerdi. Bay ve Bayan Park ne kadar iyi insanlar olsalar da oğulları kesinlikle onlara benzemiyordu. Yemeğin ortasında ddoyduğunu söyleyip odasına çıkmıştı. Hongjoong da tabağının yanındaki mendille dudaklarını silip masadan kalktı ve üst kata çıktı.
Kapıyı tıklama gereği duymadan direkt olarak odaya daldı. Belki biraz da Seonghwa'ya gıcık olduğu için. Yatağında yüzüstü yatarak çizgi roman okuyan oğlan Hongjoong'a bakmadan çizgi romanını okumaya devam ederken homurdandı. "Kimse sana görgü kurallarını öğretmedi mi?"
Omuz silkip masanın önündeki oyuncu koltuğunu çekip oturdu ve odayı incelemeye başladı. "Genelde görgülü bir insanımdır. Ama konu senin gibi gıcık ve sinir bozucu insanlara gelince işler değişebiliyor." Duvarlardaki tablolara yüzünü buruşturup devam etti. "Açıkçası odandaki tüm tabloların bu kadar müstehcen içerikli olması biraz rahatsız edici."
Seonghwa hâlâ Hongjoong'a bakmamakta kararlıydı. "O zaman Hongjoong, odamdan defolabilirsin. Tablolar beni rahatsız etmiyorlar. Ayrıca asıl gıcık ve sinir bozucu olan sensin."
"Ya ne demezsin." Ayağa kalkıp karşı duvardaki rafa ilerledi ve çerçevelenmiş sayısız fotoğrafı incelemeye başladı. "Küçükken daha yakışıklıymışsın." Seonghwa çizgi romanı kapatıp yatağından kalktı ve bıkkın bakışlarla Hongjoong'a yaklaştı. "Sinir bozucu küçük misafir çocukları gibi odamı karıştırmaya devam mı edeceksin yoksa seni odamdan kendi yöntemlerimle mi çıkarayım?"
Hongjoong ona aldırış etmeden fotoğrafları incelemeye devam etti. Eline aldığı fotoğrafla bir ıslık çalıp Seonghwa'ya döndü. "Jisu'yla gerçekten yakışıyorsunuz. Ne kadardır birliktesiniz?"
Seonghwa pes edip yatağın kenarına oturdu. Bu bücürle başa çıkılmazdı. "Yaklaşık üç yıldır."
Fotoğrafı yerine koyup hemen yanındaki pufa oturdu. "Benim de bir sevgilim vardı. Gerçi altı ay önce falan ayrıldık ama gerçekten iyi bir kızdı." Aklına gelen şeyle devam etti.
"Geçen gün garajında gördüğüm motorlar. Bana motor sürmeyi öğretir misin? Bunu gerçekten çok istiyorum. Lütfen." Seonghwa onu göz ucuyla süzüp onaylamaz bir ses çıkardı. "Olmaz."
"Ama neden? Bak çabuk öğrenirim seni uğraştırmam gerçekten. Lütfen. Lütfen. Lütfen. Lütfen." Mızmızca dudak büzdü.
"Çünkü motorların ikisi de benim değil. Biri Jisu'nun. Ve sana motor sürmeyi öğretmek gibi bir zorunluluğum yok. Yani daha fazla ısrar etme. Öğretmeyeceğim."
"Musluk suyu Seonghwa."
Seonghwa duyduğu şeyle istemsizce gülmüştü. "Musluk suyu mu? Ne kadar da yaratıcı bir hakaret ama. Bundan sonra bende kullanırım." Hongjoong huysuzca homurdandı. "Hayır kullanamazsın. Patenti bende."
Seonghwa biraz daha gülüp Hongjoong'a baktı. Çatık kaşları ve birleştirdiği kollarıyla dik dik buraya bakıyordu. Ciddileşip kapıyı gösterdi. "Şimdi kaybol." Kısa boylu oğlan omuz silkip bu sefer açık bilgisayarın başına geçti. "Bana ne."
"Senin gibi bir bücürle uğraşmak istemiyorum gerçekten. Odamdan çıkar mısın lütfen?" Buna karşılık Hongjoong ıslık çalıp konuştu. "Demek LOL oynuyorsun. Nickin ne? Birlikte oynayabiliriz istersen."
Seonghwa gerçekten sinirleniyordu. "Odamdan defol." Hongjoong ise hâlâ umursamaz tavrından ödün vermiyordu. "O zaman bana motor kullanmayı öğret. Musluk suyu Seonghwa."
"Hayır."
"O zaman," Gıcık bir gülümsemeyle -dişlerinin tümünü göstererek gülmeye özwn gösteriyordu- "Jisu'dan rica ederim. Nasıl olsa motorlardan biri de onunmuş."
"Sevgilimin sana motor kullanmayı öğretmesine izin vereceğimi mi sanıyorsun?"
"Jisu bana motor kullanmayı öğrettiğinde senin sıfad-i eşgal." deyip tuhaf bir yüz ifadesi yaptı. "Siktiğimin sosyal medya ağzıyla konuştuğunda havalı ya da komik olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Yo. Ben böyle uygun gördüm kardeşim sana mı soracağım nasıl konuşacağımı?" Bilgisayardan da sıkılmıştı. Kendini armut koltuklardan birine attı.
"Hongjoong cidden siktir git. Senin gibi insanlardan hiç haz etmem." Buruşturduğu yüzüyle kısa olana bakıyordu.
"Oysa ben sana aşıktım. Kalbimi kırıyorsun." Alaylı cümlelerini Seonghwa'nın telefonunun zil sesi bozmuştu. Telefonu açıp kulağına götürdü.
"Alo Jisu... Hayır evdeyim... Hemen şimdi mi?... Peki geliyorum... Bende seni seviyorum Ji." Telefonu kapatıp cebine koydu. "Artık odamdan gerçekten çıkman gerek baş belası. Sevgilimle buluşmak için hazırlanmam lazım."
"Aman be zaten canım sıkıldı burda." Odadan çıkıp suratını astı. Yalnızca arkadaş edinmeye çalışıyordu ve şimdiden şehirdeki arkadaşlarını özlemeye başlamıştı.
‡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Greek god あ seongjoong
FanfictionBabasının tâyini yüzünden gürültülü ve yüksek binalarla kaplı şehirden, sevimli ve sakin bir kasabaya taşınmak zorunda kalan Hongjoong, yan komşularının motorcu oğlu Seonghwa'yla tanışır. "Sen sadece vefasız arkadaşları olan bir sahtekar olacaksın."...