çirkinle şece ği, hastalık kapaca ğı ya da daha kötü bir şeyin olaca ğı güne kadar bu mesle ği icra edecekti... İş te şimdi uzanmı ş bu yola nasıl sürüklendi ğini dü şünüyordu, hem de oldukça acımasız bir şekilde. Dü şüncesinden bile korkup tiksindi ği bir mesle ğe adımını atmı ştı artık. Artık o bir fahi şeydi. Bir orospu. Bir sokak kadını. Kusma hissi geçene kadar arka arkaya yutkundu. Yakında, bir hafta kadar sonra, dı şarı çıkıp tekrar tiyatronun önünde dikilecek, kendine yeni bir mü şteri bulmaya çalı şacaktı. İlk mü şterisi olan şu karanlık ve ürkütücü centilmen, ona sert davranmadı ğını söylemi şti önceki gece. Bir de sert davranmı ş olsa nasıl olurdu kimbilir? Adamın ellerini, manikürlü uzun parmaklarını hatırlayınca deh şete kapıldı. Adam Fleur'ün bacaklarını yana ayırmı ş, sonra kendi dizleriyle Fleur'ün bacaklarını sabitlemi ş ve parma ğını orasına dokundurmu ştu. Adam ayrıca sert bir şekilde Fleur'ün içine girerek hızlı hızlı hareket etmi ş; Fleur de ya şadı ğı şok ve acıdan ölece ğini dü şünmü ş, hatta bunu umut etmi şti. Aklına hep o geceye ait ürkütücü görüntüler geliyordu. Adamın vücudunun yan tarafı ile baca ğı üzerindeki korkunç yara izleri, korkutucu derecede güçlü gözüken gö ğüs, omuz ve kol kasları, boynunun alt tarafında bir üçgen olu şturduktan sonra gitgide seyrelerek göbe ğine kadar inen gö ğüs kılları, yırtıcı bir hayvanınkine benzeyen yüz hatları, koyu renkli delici gözleri, büyük burnu, yüzündeki çirkin yara izi, elleri, elleriyle ona dokunu şu, kalçalarını avuçlayı şı, kıpırdamasın diye onu sertçe kavrayı şı ve içine sertçe giri şleri. Bu görüntüleri kafasından atacak ne iradesi vardı ne de enerjisi. Aslına bakılacak olursa bu anıları hafızasının derinliklerine gömmeye çalı şmasının bir anlamı yoktu. Artık alı şması gerekiyordu, para kar şılı ğında bu tip adamlara vücudunu kullandırmak onun mesle ği olacaktı. O yüzden bu tür görüntüleri kendili ğinden hatırlamaya çalı şmalı, kendisini anılarına alı ştırmalı, ba şka adamların ona aynı şekilde hatta belki de daha kötü davranaca ğını kabullenmeliydi. Hem adil bir alışveri ş olmamı ş mıydı bu? Çünkü yapması gereken tercih yalnızca ya şam ile ölüm arasında de ğil, ya şamak ile açlıktan yava ş yava ş ve acı içinde ölmek arasında bir tercihti. Hiçbir zaman, hatta bu en karanlık çaresizlik anında bile, içinde bulundu ğu bu kötü durumdan intiharla kurtulmayı dü şünmemi şti. O zaman yapması gereken bir tercih de söz konusu değildi aslında. Çaresiz bir durumdaydı ve elinde kalan son kozu oynayarak karnını doyurmak zorunda kalmı ştı. Yapabilece ği ba şka bir i ş yoktu. Ne bir deneyimi vardı ne de bir tanıdı ğı. İş bulma bürosundaki Bayan Fleming bunu ona defalarca söylemi şti. Oysa fahi şe olmak için ne deneyime ne de tanıdı ğa ihtiyacınız vardı. Yalnızca genç ve güzel bir vücudunuzun olması yeterliydi. Bir de güçlü bir midenizin. Artık o bir fahi şeydi. Vücudunu bir kereli ğine satmı ştı ve alıcısı kalmayana kadar bunu tekrar tekrar yapacaktı. Kendisini bu dü şünceye ve i şe alı ştırsa iyi olurdu. Aslına bakılacak olursa, e ğer hayatını fahi şelikle devam ettirmeyi ba şarabilirse, bundan mutlu bile olmalıydı. Çünkü e ğer onu bulacak olurlarsa daha kötü ve ürkütücü bir şey olabilirdi, böyle bir ihtimal her zaman mevcuttu. Adını de ğiştirmi şti ve daha önceki sabit korkusu, hiç tanımadı ğı bir çevrede, açlıktan ölümün e şiğinde ya şadı ğı bir hayatın gerçek korkusu kar şısında soluk kalmı ştı. Ama çok da sevinmemeliydi. Çünkü her an onu bulabilirlerdi, özellikle de her gece Drury Lane Tiyatrosu'nun önünde dikilip Londra'nın tanınmı ş simalarına kendini te şhir etmesi gerekiyorsa. Belki de Matthew Londra'ya gelmi şti, kimbilir? Kuzin Caroline ile Amelie de zaten ondan daha önce gelmi şlerdi Londra'ya. Sally ak şamleyin tekrar Fleur'ün kapısını çalıp adını seslendi ği zaman, Fleur gözlerini tavana dikti ve hiçbir kar şılık vermedi. Ridgeway Dükü Adam Kent, Hanover Meydanı'ndaki evinin çalı şma odasında dirse ğini mermer şömine rafına dayayıp, parmaklarından birinin bo ğum yeriyle di şlerine hafifçe vurdu. "Evet?" dedi ve odasına az önce girmi ş olan kâtibine gözlerini kısarak baktı. Adam ba şını salladı. "Korkarım hiç şansımız yok efendim. Kızın yalnızca ilk ismini biliyoruz, bu kadar az bilgiyle onu bulmamıza imkân yok." "Ama bu hiç duyulmadık bir isim, Houghton," dedi dük. "Her kapıyı çaldın mı?" "Üç sokak boyunca her kapıyı çaldım," dedi Peter Houghton bıkkınlı ğını saklamaya çalı şarak. "Belki de size sahte bir isim vermi ştir, efendim." "Belki de," dedi dük. Dü şünceli dü şünceli ka şlarını çattı. Acaba bu kadın o geceki gibi yine tiyatronun dı şında olabilir iniydi şu anda? İş bulabilmek için o i ş bulma bürosuna gider miydi? Fahi şelik gibi yeni bir mesle ği tercih ettikten sonra acaba ba şka bir i ş arayı şına girer miydi? Belki de Londra'nın o bölgesinde ya şamıyordu bile. Belki de ona sahte bir isim vermi şti. Dükün sorularına hemen cevap vermemi şti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BANA BIRAK
Teen FictionDrury Lane Tiyatrosu dışındaki kalabalık da ğılmı ştı. Son at arabası, iki yolcusuyla birlikte gözden kaybolmaktaydı. Yürüyerek gelmi ş olan pek az sayıdaki tiyatro sever de çoktan geri dönü ş yoluna çıkmı ştı.