Dük ani bir kararla, "Önümüzdeki birkaç gün boyunca hayat senin için daha kolay olacak, Houghton," dedi. "Benim için yeni bir hizmetkâr bulacaksın. Senin uygun görece ğin herhangi bir mevkide çalı şabilir. Belki de bir mürebbiye olarak. Evet, e ğer onu mürebbiyeli ğe yeterli görürsen bir mürebbiye olarak. Onun bu i şi yapabilece ğine dair içimde bir his var. Bugün dola ştı ğın sokakların yakınında bir i ş bulma bürosu bulunuyor." "Mürebbiye mi?" dedi kâtip ka şlarını çatarak. "Kızım için," dedi dük. "Artık be ş ya şında. Dadısı onu okula ba şlatmak konusunda gönülsüz davransa da onun artık bir dadıdan daha fazlasına ihtiyacı var." Peter Houghton öksürdü. "Affedersiniz efendim ama anladığım kadarıyla bu kız bir fahi şe. Sizce onu Leydi Pamela'nın yanına yakla ştırmamız sakıncalı de ğil mi?" Dük cevap vermedi. Patronunun yüz ifadesini çok iyi bilen kâtip ise bu bölgenin en zengin soylularından birinin emrinde çalı ştı ğını ve önemsiz bir hizmetkâr oldu ğunu tekrar hatırladı. "Önümüzdeki birkaç gün boyunca i ş bulma bürosunda oturacaksın," dedi dük. "Ta ki ben sana artık buna gerek kalmadı ğını söyleyene kadar. Bu arada ben de düzenli olarak tiyatroya gidece ğim." Houghton ba şını e ğdi. Dük ise dirse ğini mermer şömine rafından ani bir hareketle çekerek, tek kelime etmeden odayı terk etti. Sonra da özel odalarına çıkan merdivenleri iki şer iki şer tırmandı. "Her fahi şe bir zamanlar bakireydi." Bu söz şair William Blake'e aitti. Bir kızın bekâretini bozdu ğu için erke ğin özel bir suçluluk duymasına gerek yoktu. Kız kararını verdikten sonra eninde sonunda biri bunu yapacaktı. E ğer kızın ilk de ğil de ikinci mü şterisi olsaydı, aradaki farkı anlamaz ve sabah oldu ğunda onu unutmu ş bile olurdu. Kızın ne bir yetene ği, ne bir cazibesi, ne de dükün tekrardan pe şine dü şmesini gerektirecek bir özelli ği vardı. Dük o güne kadar hiçbir kadının bu kadar kanamasının olabilece ğini tahmin etmemi şti. Kızın bekâretini alırken, onun acısını görmü ş ve hissetmi şti. Eğer kızın bakire oldu ğunu biliyor olsaydı, yapaca ğını daha farklı yapabilirdi. Onu hazırlardı, yatı ştırırdı, içine yava şça ve dikkatlice girerdi. Fakat artık olan olmu ştu. Hem ona hem de kendisine oldukça öfkeliydi. Herhalde kızı da kendisini de küçük dü şürmek istemi şti, kızın tepesinde durarak hâkimiyetini göstermeye çalı şmı ştı. Öte yandan kıza kar şı herhangi bir sorumluluk hissetmesine de gerek yoktu. Kız kendisini satı şa çıkarmı ş, o da fiyatını ödeyip satın almı ştı. Hatta ona istedi ği paranın üç katını ödemi şti. Aslına bakılacak olursa, ya şadı ğı anlık rahatlama haricinde hiç de memnun kalmamı ştı. Kendisini suçlu hissetmesi için herhangi bir sebep yoktu. Ama o gece ve ertesi gün ne yaptıysa kızı aklından çıkarmayı ba şaramadı; zayıf vücudu, soluk teni, gözlerinin altındaki koyu halkalar, çatlak dudakları ve dingin cesareti aklından gitmiyordu. Fakirlik ve çaresizli ğin onu adi bir sokak fahi şesine dönü ştürmü ş oldu ğu fikrinden kurtulamıyordu. Ne yaparsa yapsın kendini sorumlu hissetmekten alıkoyamıyordu. Kızın o sakin kabulünü, kanamasını unutamıyordu. Onu acaba tekrar bulabilecek miydi? Ridgeway Dükü olarak, büyük dingin gözlere sahip bu zarif tavırlı, güzel sesli sokak fahi şesini aramaya acaba ne kadar devam edecekti? Fleur. Sadece Fleur, demi şti kadın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BANA BIRAK
Teen FictionDrury Lane Tiyatrosu dışındaki kalabalık da ğılmı ştı. Son at arabası, iki yolcusuyla birlikte gözden kaybolmaktaydı. Yürüyerek gelmi ş olan pek az sayıdaki tiyatro sever de çoktan geri dönü ş yoluna çıkmı ştı.