İKİNC İ BÖLÜM
Fleur'ün oturdu ğu yerin yakınlarındaki i ş bulma bürosunun sahibi ve i şletmecisi olan Bayan Fleming, Fleur'e kar şı her zaman kibirli ve lütufkâr bir tavır takınırdı. Genzinden gelen o ukala sesi, a ğzından a ğır a ğır ve bıkkın bir şekilde çıkardı. Dü şünüp dururdu; Bayan Fleur Hamilton iyi bir leydi yardımcısı, iyi bir tezgâhtar ya da iyi bir bula şıkhane yama ğı olaca ğına dair hangi kanıtı gösterebilirdi? Hiç kimse Fleur'ü tavsiye etmedi ği müddetçe, Bayan Fleming'in, Fleur'ü muhtemel bir i şverene i ş görü şmesi için göndererek kendi saygınlı ğını tehlikeye atması mümkün de ğildi. "Ama daha hiç tecrübem yokken nasıl tavsiye alabilirim?" diye sormu ştu bir keresinde Fleur. "Hem birisi benim için bir risk almazsa, nasıl tecrübe edinebilirim ki zaten?" "Sana kefil olabilecek bir doktor tanıdı ğın var mı? Ya da bir avukat, bir rahip?" Fleur'ün aklına Daniel gelmi ş ve bö ğrüne bir acı saplanmı ştı. Daniel ona bir tavsiye mektubu verebilirdi. Zamanında Fleur'ün kız karde şiyle birlikte bir köy okulu açmasını istemi şti. Fleur'le evlenmeyi arzulamı ştı. Fakat Daniel uzakta, Wiltshire'daydı. Kaldı ki orada olanlardan ve Fleur'ün kaçmasından sonra artık ne onunla evlenmek ister, ne ona i ş verir ne de i ş için tavsiye mektubu yazardı. "Hayır," demi şti Fleur. "Tanıdı ğım hiç kimse yok." Fahi şeli ğe ba şladıktan be ş gün sonra çaresiz bir halde tekrar i ş bulma bürosuna gitti. Kapıyı açıp içeri girerken hiç umudu yoktu. Biliyordu ki o gece tekrar ya Drury Lane Tiyatrosu'na ya da paralı centilmenlerin bir gecelik ili şki aradıkları ba şka bir mekâna gitmek zorunda kalacaktı. Bütün parası bitmi şti. Kanaması durmu ş, acısı ve yanması geçmi şti. Fakat vücuduna yapılanlar kar şısında hissetti ği o i ğrenme ve deh şet duygusu o kadar artmı ştı ki midesi neredeyse hiç aralıksız olarak bulanıyordu. Acaba fahi şeli ğe alı şabilecek miydi? İş ini kabullenebilecek miydi? Belki de ilk gecenin ardından tekrar hemen i şe çıksa ve ya şadı ğı deh şetin üzerine üzerine yürümü ş olsa daha iyi olurdu. "Benim için uygun bir i şiniz var mı efendim?" diye sordu Bayan Fleming'e. Sesi çok alçak çıkmı ştı. Kadına sabit ve dingin gözlerle bakmı ştı. Zira çocukluk ve genç kızlık döneminde ya şadı ğı zorluklar sayesinde duygularını ele vermemeyi ö ğrenmi şti. Bayan Fleming ba şını kaldırıp ona sabırsız sabırsız baktı. Sanki her zamanki gibi onu tersleyece ğe benziyordu. Fakat gözleri keskinle şerek ka şları çatıldı. Derken gözlüklerini burnunun üzerinde düzelterek küçümser bir ifadeyle gülümsedi. "Yan odada bir centilmen var, Bayan Hamilton. Patronunun kızı için mürebbiye arıyor, bunun için de görü şmeler yapıyor. Belki size de birkaç soru sormak ister, gerçi ne bir tavsiye mektubunuz var, ne de nüfuzlu bir tanıdı ğınız. Çok gençsiniz. Ama biraz bekleyin lütfen." Fleur ellerini sımsıkı sıktı, tırnakları avuç içlerine batmı ştı. Nefes almakta zorlanıyordu, sanki kilometrelerce ko şmu ş gibiydi. Demek mürebbiye olabilirdi. Hayır, hayır. En ufak bir umuda bile kapılmamalıydı. Şu adam onu görmek bile istemeyecekti. "Lütfen, bu taraftan buyurun, Bayan Hamilton," dedi Bayan Fleming biti şikteki odayı işaret ederek. "Bay Houghton sizinle görü şmek istiyor." Fleur'ün ipek elbisesi kırı ş kırı ştı, pelerininin rengi çok mattı, ba şında şapka yoktu; ama hepsinin farkındaydı Fleur. Kaçmadan önce bir ayı aşkın bir süre boyunca giymi ş oldu ğu kıyafetler vardı üzerinde. Basit saç stilinin, gözlerinin altındaki karanlık gölgelerin, çatlamı ş dudaklarının farkındaydı. Yutkundu ve odaya adımını attı. "Bayan Fleur Hamilton?" diye sordu büyük masanın arkasında oturan adam. Fleur'ü tepeden tırna ğa a ğır a ğır süzmü ştü. Fleur hiç kıpırdamadan öylece durup adama bakıyordu. Adam genç, kel kafalı ve zayıftı. E ğer Fleur'ün görünü şünü be ğenmediyse bunu hemen dile getirse iyi olacaktı, aksi takdirde Fleur her şeye ra ğmen umuda kapılabilirdi. "Evet efendim," dedi Fleur. Adam ba şıyla bir sandalyeyi i şaret edince, Fleur gidip dimdik oturarak çenesini yukarı kaldırdı. "Mürebbiye bulmak için görü şmeler yapıyorum. Patronum, Dorsethire'dan Bay Kent. Be ş ya şında bir kızı var. Kendinizi bu i ş için uygun görüyor musunuz?" "Evet. On bir ya şıma kadar evde, sonra da Oxfordshire'daki Broadridge School'da eğitim gördüm. Bütün derslerimde son derece ba şarılıydım. İyi derecede Fransızca ve İtalyanca biliyorum. Piyano çalabiliyorum, ayrıca suluboya resimler de yapabiliyorum. Her zaman edebiyata, tarihe ve klasiklere ilgi duymu şumdur. Ayrıca diki ş nakı şa da elim yatkındır." Fleur adamın sordu ğu soruları mümkün oldu ğunca net ve dürüst bir şekilde cevaplıyordu. Kalbi şakaklarında atıyordu adeta, ellerini sımsıkı kapatıp yumruk şeklinde dizlerinin üzerine yerle ştirmi şti, şans içinse her iki elinin parmaklarını çapraz yapmıştı. Lütfen Tanrım, diye içinden dua ediyordu. Lütfen sevgili Tanrım, lütfen. "E ğer önceki okulunuzla irtibata geçersem, sizin bana söylediklerinizi müdüre hanım da onaylar mı?" "Evet efendim, bundan eminim," dedi Fleur. Ama lütfen irtibata geçmeyin. Adımı hatırlamazlar. Oraya gitti ğimi inkâr ederler. "Bana biraz ailenizden ve geçmi şinizden bahseder misiniz Bayan Hamilton?" diye sordu Bay Houghton en sonunda. Fleur gözlerini adama dikip yutkundu. "Babam bir centilmendi, fakat borç içinde öldü. Ben de i ş aramak için Londra'ya gelmek zorunda kaldım." Beni affet babacığım, diye içinden yalvardı ölmü ş babasına. "Efendim, duyamadım?" diye sordu adama. "Ne zaman geldiniz?" diye tekrar etti adam. "Yani Londra'ya ne zaman geldiniz?" "Bir aydan biraz fazla oldu." "Burada ne gibi i şlerde çalı ştınız?" Bir süre sessizce adama baktı. " Şu ana kadar yetecek param vardı," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BANA BIRAK
Ficção AdolescenteDrury Lane Tiyatrosu dışındaki kalabalık da ğılmı ştı. Son at arabası, iki yolcusuyla birlikte gözden kaybolmaktaydı. Yürüyerek gelmi ş olan pek az sayıdaki tiyatro sever de çoktan geri dönü ş yoluna çıkmı ştı.