Radyodaki şarkının sesini biraz daha açarken direksiyonu sıkıca kavradım. Gergin miydim? Hayır elbette gerilmeme sebep olacak bir şey yoktu ortada. O hariç.
Ormanda ilerlemeye devam ederken bu evin neden buralarda olduğunu düşünüyordum, sessizliği seven biriydi fakat bu kadar ileriye gitmesini anlamsız bulmuştum. İnsan burada kafayı yerdi.
Yemyeşil olan etrafa bakınıp son hızda gidiyordum. Bir an önce gideyim ve ne istediğini öğreneyim. Gaza yüklenip yanından geçtiğim ağaçların silikleşmesini sağlarken değişen şarkıya dikkat kesildim.
"You're my everything..."
Tanıdık şarkı midemin bulanmasına sebep olurken değiştirmek için de bir çabada bulunmadım. Ne tesadüftü ama...
flashback
"Kalk çabuk bu şarkıyı çok seviyorum!" Heyecan ile karşısındaki kızı kaldırmış gülmüştü. Gözleri parıldıyordu, küçük olansa utançla durdurmaya çalışıyordu.
"Dans etmede iyi değilim dur lütfen," elleri çoktan belini bulmuş ritime göre sallanıyorlardı. "Oldukça güzel dans ediyorsun bence." Dudaklarından nidalar dökülen küçük kız kafasını boynuna gömmüştü bile.
"Bu konu hakkında yorum yapmayacağım." Kıkırdayarak bir elini tuttuğu kıza baktı.
Şarkı onlar için akarken küçük olan boynunda soluklandığı kızın saçlarındaki öpücüklerini hissediyordu, mutluydu. Uzun zamandan ve yaşadıklarından sonra çok mutluydu.
flashback end
"Sikeyim nerede bu ev?!" Sinirli nidalarımı tutamamış şarkıyı değiştirmediğime pişman olmuştum. Eski günleri unutmak zordu birden aklıma gelmesi daha da zorlaştırıyordu.
Yaklaşık dört saattir ara vermeden araba sürüyor oluşum sıkılmama sebep olmuştu, bir an önce gitmek için hızımı arttırmıştım. Eski asfaltlı yolda hız yaparken sonunda oldukça büyük olan evi görmüştüm. Sonuna kadar hızla giderken asfaltın bittiği yerde durdum.
Arabanın içinden bir süre evi incelemiş ardından kapıyı açarak arabadan inmiştim. Anahtarı ve çantamı alırken terleyen ellerimi beyaz elbiseme silmiş gereksiz gerginliğim yüzünden dudaklarımı ısırmıştım.
Gergin değilim.
Arabaya dönüp camdaki yansıma baktım. Beyaz dar elbisemi düzeltmiş ve saçlarıma bakmıştım. Hafif ağır olan makyajımı kontrol edip ilerimde duran eve yürüdüm. Ev mi dedim? Pardon biraz şatoyu andırıyordu, oldukça gösterişli bir şato.
Kapıya gelene kadar neden beni çağırmış olabileceğini düşündüm. Yaklaşık üç senedir görmüşmüyorduk. Eski her şeyi unutma kararı almıştık. Birbirimizi bile.
Büyük işlemeli ve gösterişli kapıya geldiğimde zile basıp geriye çekildim. Kısa bir süre ardından açılan kapı önündeki kişiye baktım. Sadece bakabildim. Yüzüne bakıyor tepki veremiyordum, evet uzun süre sonra görüşmek kötü bir fikir olabilirdi.
"Hoşgeldin." Sesi kulaklarıma ulaşırken bu sefer gülümsedim ve bir adım atıp kafamı salladım. "Hoşbuldum." Adımım üzerine bana doğru gelmiş ve kollarını belime dolamıştı. Tanıdık kokusu etrafıma yayılırken hareket edememiştim.
Bedenini yavaşça benden ayırırken onu incelemiştim; saçlarını, vücudunu ve taptığım yüzünü. Önceden taptığım demek istemiştim...
Dudaklarında oluşan gülümseme ile bende gülmüştüm. "Uzun süre oldu, birden seni görünce ne diyeceğimi bilemedim." Sessizliği sonunda bozarken kafamı sallamıştım çünkü bende ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Çok değişmişsin" eli ile geçmemi işaret ederken önden yürüyor muhtemelen salona ilerliyordu. "Bu bir iltifat mıydı?" Değişmiştim, iyi mi olmuştu bilmiyorum.
Merdivenlere ilerlerken peşinden gittim, "İltifattı kesinlikle," gülmeye devam ediyor bazen bana dönüyordu. "Sende değişmişsin fakat hep güzeldin." Ona nazaran daha açık olan iltifatım ile mümkün gibi daha fazla gülmüştü.
Merdivenlerin sonunu çıkıp açılan kapıya baktım, salon kötü bir tahmindi. Girdiğimiz odasına bakıp her tarafı inceledim. Bordo ve siyahın hakim olduğu odada bazı yerlerde altın sarısı detaylar vardı.
Yatağının karşısında bulunan koltuğa oturduğunda bende aynı şekilde yanına oturdum. Ben etrafa bakarken üzerimdeki bakışlarını hissediyordum. "Beyaz sana hep yakışırdı." Yandan bana bakan beden sözlerini ve görüşlerini esirgemiyordu.
"Söylesene beni neden çağırdın Carla?" Tamamen ona dönmüş meraklı gözler ile yüzüne bakıyordum. İstemeden kırmızı dudaklarına kayan gözlerimi fark etmiş olacak ki daha çok yaklaşmıştı.
"Beni özlemedin mi?" Alayla söylediği şeye gülüp geriye çekildim. Özledim. "Benimle konuşacağın konu bu muydu?" Kaşlarımı çatmış etrafta gezdirmiştim bakışlarımı. Ona bakmak beni zayıflatırdı.
"Oldukça önemli bir konu bu, Lu seni özledim." Yerimden kalkarken kafamı salladım, "Özlemeye devam etmelisin o halde." Geriye dönmüş odadan çıkarken kahkası durmama sebep olmuştu.
"Hiçbir zaman yalan söyleyemedin," arkamda hissettiğim bedeni ile kıpırdamaya çalışmıştım fakat kendisi beni çoktan sarmış kafasını boynuma gömmüştü. "Kes şunu," hareket etmeye çalıştıkça sertleşen tutuşları ve benimde direnmek istemeyişim ağır basıyordu.
"En iyisinin biz olduğunu söylerdin hep." Boynumdan kulağıma ulaşan öpücükleri donmama sebep olurken dizlerimin üzerinde durmak için ekstra güç harcamama sebep oluyordu.
"Haklısın en iyisi biziz." Arkamdan uzanan elleri bedenimde gezinirken zayıflıklarımı kullanıyordu. "Biz diye bir şey yok." Yutkunmuş ve zorlukla konuşmuştum. Kendini bana daha çok yaslarken soluklarım düzensizleşmişti.
"Bunu yapmayı kes," elinden zorla kurtulmuş sinirle konuşmuştum. Bunu yaparsak bir daha unutamam.
"Ne yapıyorum?" Tekrar üzerime gelirken sırtıma değen soğuk duvar durmama sebep olmuştu. Yüzünü net bir şekilde görebiliyor olmak bile sinirimi bozuyordu. Hoşuma gidiyordu.
Dağılan rujuna ve bedenine dikkat kesildim. Gözlerim haricinde hiçbir tarafım hareket etmiyordu. Gözlerim benim yapamadığım şeyi yapıyor her bir tarafına dokunuyordu.
"İnadını yenmen gerekiyor," elleri tekrar bedenimi bulurken dikkatle izliyordu. "Söz vermiştik,"
"Siktir et sözleri, beni özlediğini biliyorum." Beni tanıması sinirimi gererken bakışlarım tekrar dudaklarına inmişti. Gözlerimi kapatıp yutkunduğumda kendimi ve nefes alış verişlerimi dizginlemeye çalışıyordum.
Dudaklarımala birleşen dudakları gözlerimi sımsıkı kapatmama sebep olmuş kendimi kasmadan edememiştim. Öpücüğüne karşılık verirken hissettiğim özlem ile mırıldandım. Gerilen dudaklarından gülümsediğini anlarken yavaşça ayrıldım. Sadece bir öpücük.
Bir süre sadece ona bakarken duvar ile arasından ayrılıp koltuğa oturdum. Hareketlerim tutarsızdı fakat elden ne gelir?
"Kırmızı sana da yakışıyor," dudaklarımı işaret ederken kaşlarımı çatmıştım. Bu hoşuma gitmişti elbette sadece belli etmemeye çalışıyordum.
"Konuşalım artık," sert çıkan sesim ile geriye yaslanıp bacağımı bacağımın üzerine atıp elbisemin daha da kısalmasını umursamadım.
"Konuşalım elbette."