{07} Kalem

56 4 3
                                    


Sakin adımlarla ormana giriş yaptım. Az önce yaşadığım aptal olaydan sonra, başka bir taraftan girmeye karar vermiştim. Neden bu halde olduğum hakkında bir fikrim yoktu. Ancak güneş yavaşça batıyordu, turuncuydu havanının renklendirdiği ormanın içindeki belirli bir kayaya ulaştığımda istemsizce ufacık gülümsedim. Kırmızı saçlı kız aynı kayanın dibinde oturuyordu, elinde küçük bir defter ve kalem.
"Leika." Kafasını kaldırıp bana baktı. Gözleri biraz açılırken bana gülümsedi.
"Yine burdasın." Yanına oturana kadar beni izledi, ona başımı saklayıp cebimdeki kalemi çıkarttım. Gözleri büyürken bendenini bana çevirdi.
"Kalemim! Teşekkür ederim, bu annemindi." Elimdeki kalemi alıp bana yeniden gülümsedi.
"Teşekkür etmene gerek yok. Dün burada düşürdüğünü gördüm hepsi bu."
"Gerçekten de çok nazik birisin aslında." Kafamı ona çevirdiğimde gülümsemesini düşürmeden omuzlarını silkti.
"Bu nazikliğimi kimse bilmezse daha iyi olur. Nazik olmadığımı kanıtlamak için kaç burun kırmam gerektiğini bilmiyorum onlara." Kıkırdayarak defterine döndü. Birkaç sayfa karıştırıp defterini bana uzattı. Yanakları pembeleşirken gözlerini kaçırdı.
"R-Resimin..." Mırıldanarak konuştu. Elindeki defteri alıp resimine baktım. Gerçekten de yetenekliydi. Başım arkamda kayaya yaslı, gözlerim kapalı duruyordum. Oldukça detaylı olan resminde, tek farklı yüzümde o anda olmadığına emin olduğum küçük gülümsemeydi.
"Güzel çizmişsin." Ne diyeceğimi bilmediğim için aklıma ilk gelen şeyi söyleyip defterini ona geri verdim. Defteri kenarından tuttu ve gözlerinin altına getirip yüzünü sakladı.
"Seni yeniden çizsem olur mu? Başka b-bir pozla."
"Modellik için seçilmiş kişi olamam bence." Daha fazla burda oturmak istemedim. Neden burda oturup Zeus un kızıyla konuluyordum? Burda olmak istememeliydim bile ama lanet olsun ki istedim.
"Kalemini geri vermek istemiştim. Görüşürüz." Ayağa kalktığımda ince parmaklı eli bileğimi kavradı. Kafamı ona çevirip yere doğru baktım.
"Bir şey sormam lazım." Ayağa kalkıp bana baktı. Bileğimi bırakmadan ayakta durdu.
"Breyan sana karşı nasıl?" Ani sorusu beni duraksatırken onun gözleri benim gözlerime cevap belleyerek bakıyordu.
"Ne demek istiyorsun?"
"Sadece- unut gitsin saçma oldu." Gergince gülümseyip eliyle ensesini kaşıdı.
"Pekala?"
"Ama ç-çizim konusunda ısrar ediyorum, izin ver bir daha çizeyim." Dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını biraz çattı.
"Yarın burda olurum." Cevabım onu affalatırken elimi nazikçe onun tutuşundan kurtardım ve arkamı ona dönüp yürümeye başladım.
"Be-Bekliyor olucam!" Cevap vermeden ellerimi ceplerime soktum ve yürümeye devam ettim. Lanet olsun, nasıl beni ikna etmesine izin verdim! Oysaki bir şey bile yapmamıştı ikna etmek için beni! Gerçekten o kadar düşük bir dayanıklılığım olamazdı!

Suratımdaki rahatsız ifadeyle kampa girdiğimde, etrafımdaki kişiler bunu hemen fark etti. Herkesin endişe ve korkusu yükselmişti. Onlarla uğraşacak halim yoktu, tek istediğim bir şeyler yemekti.
"Lemora! Yarım saatliğine gideceğini söylemiştin." Velrina aniden belirip bileğimi tuttu.
"Yarım saat olmadı bile daha."
"Olmadı mı? Ah tamam. Neyse hadi yemek yiyelim. Gülerek başımı salladım. Aklım neden rahatsız olduğumdan uzaklaşmıştı. Velrina koluma sarılıp beni yanında sürüklemeye başladı, aynı zamanda bu ormanda geçirdiğim süre içinde neler olduğunu anlatıyordu.

Yemekten sonra Velrina ateş çukurunda oturmak için ısrar etti. Yapacak daha önemli bir şeyim olmadığı için sadece onun beni oraya da sürüklemesine izin verdim.
"Yarın yarış antrenmanı var." Velrina söylenerek başını geriye attı.
"Yarış?"
"Mhm. Dört takım oluşturuyoruz ve birkaç aktivitede yarışıyoruz. Her haftanın son gününde yapıyoruz. Umarım Zeus ve Poseidon un çocuklarıyla aynı takıma düşmem." Yanaklarını şişirip kaşlarını çattı. Yarış ha?
"Takımları kim seçiyor?"
"Kaptanlar tabiki. Onun için geç kaldın. Hafta başında da kaptan seçimi için yarışlar oluyor." Başını bana çevirip omuzlarını silkti.
"Beni takımına Alanya kimin cesareti oldacağına merak ediyorum. Buradaki kimse bana ne yapamcağımı söyleyemez." Gözlerimi düşüncesiyle devirip topuzumla ayağımın altındaki toprağı dürtmeye başladım. Ne rahatsız edici.

Kulübemim kapısını kapattım ve bir nefes verdim.
"Ne arıyorsun burda?" Işığı açmadan önce sordum, Breyan sırıtarak bana baktı.
"Duşta değil miydin? Lanet~ seni yine öyle görebilmeyi ummuştum."
"Kes çeneni ve çık şurdan. Seni atmaya zorlama." Ellerini teslim olurcasına omuz hizasında kaldırıp ayağa kalktı.
"Sinirlenmeye gerek yok prenses. Bunu vermeye geldim." Elinde tuttuğu yeşil bandanayı bana uzattı.
"Bu ne?" Kollarımı bağlayıp ona baktım.
"Yarınki yarış için tabiki. Yeşil takımın kaptanı olarak seni takımıma seçtim! Al bakalım." Bandanayı sallayıp almam için bekledi.
"Senin takımda olacağımı kim söyledi?"
"Kurallar böyle prenses. Kaptanlar istediği kişiyi seçiyor. Hem, benim dışında takımında olmam isteyeceğin kim olabilir ki?" Bir adım atıp elindeki bandanayı boynumun etrafından geçirdi, iki ucundan tutup beni kendine doğru çekti. Burunlarımız neredeyse çarpışmıştı, buna rağmen yüzünde aptal bir sırıtma vardı.
"Çek elini." Dişlerimin arasından söylediğimde sırıtmadık büyüdü.
"Sana dokunmuyorum ki, gerçi, prenses izin verirse mutlulukla dokunurum." Kafasını biraz yana eğip iyice bana yaklaştı. Dudakları benimkilere sadece birkaç milim uzaktaydı.
"Ver." Elindeki bandanayı çekip aldım, ellerini ensesinde birleştirip geriye adımladı.
"Bir iddiaya ne dersin?"
"Ne istiyorsun?" Gerçekten onu burda öldüremez miydim sadece? Sağol baba, bunalarla uğraşmaya zorladığın için.
"Son kalan iki takımın kaptanı ringde dövüşür, eğer kazanırsam istediğim bir şeyi yaparsın." Parmağıyla bir yapıp sırıttı.
"Neden bunu isteyeyim ki? Umurumda mı sanıyorsun?"
"Hadi ama! Eğer ben kaybedersem, seni rahatsız etmeyi bırakırım."
"Bunu şimdi de bıraktırabilirim."
"Biraz ruhun olsun prenses! Hadi ama!" Gözlerimi devirip ağırlığımı tek bacağıma verdim.
"Öyle olsun. Bu takım işinde bana emir veremeyeceğini hatırla istedim bu arada." Sırıtması genişledi, etrafımdaki aura koyulaştı, nedenini bilmiyorum. Korku veya sinir kokusu alamıyor olmama rağmen üstelik.
"Prensese saygısızlık yapmam asla." Gülerek kapıya doğru ilerledi.
"Yarınki prensin olarak seni kapından bizzat kendim alıcam." Reverans yaptıktan sonra kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Gözlerimi devirip elimdeki bandanayı bir tarafa attım. Bu aptalı düşünecek zamanım yoktu. Umrumda bile değildi. Açıkçası kazansa veya kaybetse, bu işin sonunda hepsi öleceği için bir anlamı yoktu.

Kapımdaki tıklama ile gözlerimi açtım. Gözlerim baygına camıma döndü. Güneş daha yeni çıkıyordu. Güneşin doğuşu. Bunu çok fazla görme şansım olmuyordu. Yavaşça oturdum ve ayağa kalktım.
"Anladık yeter!" Sinirle kapıyı açıp bana sırıtan Breyan ı gördüm. Sakinim, sakinim kafasını koparmak zorunda değilim.
"Günaydın prenses. Üzerini değiştir ve gidelim." Gözlerimi devirip kapıyı suratına çarptım. Sadece buraki herkesten kurutmak istiyordum.

Üzerimi giyindikten sonra yerdeki bandanayı aldım ve kulübeden çıktım.
"Onu bağlasan daha iyi olur, yardım edeyim." Elini bandanaya uzattığında elimin tersi ile elini itekledim ve sağ bacağımın üst kısımına, şortumun hemen altına bağladım.
"Sabah agresifliği mi?" Gerçekten, onu boğazlamama az kalmıştı. Ama yapmayacaktım, şimdi değil. Göz devirip yol boyunca aptal konuşmasını dinledim. En sonunda herkesin olduğu alana vardık. Gözlerim yeşil takımdakilerin üzerinde gezdi. Velrina kırmızı olan takımdaydı, başlarında ise Poseidon un saçı yarısı maviye boyalı kızı vardı. Arından gözlerim kırmızı saçlı kızı buldu. Boynunda asılı duran yeşil bandana vardı. Hayır, onun saçlarıyla çok yakıştığını düşünmüyorum. Başımı sallayıp hala konuşan Breyan ı dinlemeye karar verdim. Lanet olsun.



Bu senaryoyla nereye gidiyorum bilmiyorum. Açıkçası kitap nereye gidiyor bilmiyorum ama Leika geçerken çok hoşuma gidiyor. Karakteri yeni çıkmış olsa da, gerçekten hoş bir karakter.

kanlı ruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin