{06} Resim

49 5 0
                                    



Altımda acıyla kıvrılıyor oluşu beni bir gram bile etkilenmişti, içinden yükselen korkunun kokusu artıyordu. Bu bastırmış duygusu diğerlerinden daha yoğundu, neden saklamaya çalışmak eğer beceremiyorsa? Buradaki onlara denilen şeyleri sorgulamadan yapan aptal sürüsüdünden beklentim yoktu zaten. Ve yükselen öfkemi nasıl bastıracağımı bilmiyorum. Ancak aniden, görüşüm titredi ve kendi bedenim dışındaki her şeyin rengi soluklaştı. Sesler zamanla bilekte durduğunda ellerimi iki yana bıraktım.
"Her şeyi bozmak mı istiyorsun?" Arkamdan gelen sesle kımıldamam bekledim.
"Davranmayı öğren." Eli kafamın üzerine yerleşti, teninden gelen baskı ve sıcaklık bedenimin titremesine neden olurken başka bir şey söylemden kayboldu. Zaman eski haline döndüğünde ayağa kalktım. Uyuşmuş kollarım vücudumun iki yanında sallanırken etraftan gelen korku folu bakışlara aldırmadan ayağımı altımdaki nedenin diğer tarafıma atıp yürümeye başladım.

Korku dolu fısıltıları görmezden gelip çıkışa doğru ilerlerken tek istediğim düzgün bir nefes almaktı. Aldığım nefes sanki ciğerimi göğüs kafesime batırıyordu, içimdeki sıkışmışlık duygusunu bu kapalı yerde atmayacağımı biliyordum. Her şey bu aptal tanrıların zevklerini kontrol edemiyor olması yüzündendi. İlk fırsatta, hepsinden daimi olarak kurtulacaktım. Savaş veya dökülen kanlar umurumda bile değildi. Ağaçların arasından geçerken nefesimin düzeldiğini hissediyordum. Bu aptal yerden nefret ediyordum. Her şeyden nefret ediyordum ve nefret içimde büyüdükçe bedenimi sızlatıyordu. Bulduğum büyük bir kayanın kenarına oturup sırtımı ona yasladım. Başımı arkaya atıp hala düzensiz olan nefesimin düzelmesini beklerken gözlerimi kapattım. Aptal ormanlarının esintisi bile iğrençi. Avuç içimi yerdeki otların üzerine bastırdım, etrafımda olan otlar hızla kuruyup renk değiştirirken gücümü bu kadar az bir şekilde kullanmamın bile yardımı oldu.
"Ne istiyorsun?" Hissettiğim kişiyle gözlerimi açtım, sorum karşısında bana bakmakla yetindi.
"Kaybol burdan." Gözlerimi yeniden kapattım.
"Burası benim resim çiziğim yer." Sakin bir tonda söyledikten sonra olduğum tarafa doğru yürüdü ve tıpkı benim gibi sırtını kayaya yaslayarak oturdu.
"Başka yerde çizemiyor musun?" Rahatsız olmuşa söylenip ona döndüm. Omuzlarının biraz altına doğru gelen, hafif dalgalı saçları vardı. Teni oldukça pürüzsüzdü, birbirinden farklı gözleri vardı. Saçları koyu kırmızıydı, ayrıca alnının tamamını kapatan kakülleri vardı.
"Buranın ışığı çok güzel ve kimse buraya gelmiyor." Bir süre suratını inceledim. Gözlerine biraz daha uzun baktığımı anlamış olmalı ki, gözlerini kaçırdı.
"Kimin çocuğusun sen?" Sakince sorduğum soru karşısında bir süre duraksadı.
"Hiç bir cevabın seni tatmin edeceğini sanmıyorum."
"Hm, Afrodit mi?" Başını yana yatırıp gülümsedi.
"Güzel olduğumu düşünüyorsun sanırım?"
"Olmadığını iddia etmedim." Açık kahverengi ve koyu mavi gözlerini kırpıştırdı. Suratıma birkaç saniye baktıktan sonra başını salladı.
"Zeus."
"Annenin geni baskın olsa gerek." Nedensiz bir şekilde bu kızla konuşurken neden sinirlendiğini bile unuttum. Saçma bir şey olsa gerek. Neden sakinleştirici bir aurası vardı Zeus un çocuğu olmasına rağmen.
"Sanırım... Herkesin söylediği gibi değilsin." Elinde tuttuğu küçük defteri kapatıp bedenini bana çevirdi. Başımı yana yatırıp ona baktım.
"Derken?" Nefesiyle gülüp ardından gözlerini kapatacak kadar gülümsedi.
"Sanırım duymak istemezsin." Başımı küçük bir şekilde sallayıp önüme döndüm. Velrina dan sonra benimle düzgün bir şekilde konuşan ikinci kişiydi.
"Adım Leika." Önüme doğru uzattığı eline birkaç saniye baktım. Yavaşça elini elimin içine alıp sıktım.
"Lemora." Elini bıraktıktan sonra olduğu yerde biraz kıpırdandı.
"Söylesene, seni çizmemde sakınca var mı?" Omuzlarımı silkip başımı kayaya yasladım be gözlerimi kapattım.
"Keyfine bak." Açıkçası beni rahatsız etmemişti. Zeus un kızı olmasına rağmen üstelik.

"Leika!" Gözlerim anımda açılırken kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Bu pozisyonda nerdeyse yarım saattir durduğum için boynum acısada bize doğru koşan kişiyi görünce gözlerimi devirdim.
"Breyan?" Leika ayağa kalkıp Breyan denen o aptala baktı.
"Gel hadi, kulübeye gitmemiz lazım." Leika nın bileğine elini sarıp onu peşinden sürükleme başladı.
"Be-Bekle!" Sakince ayağa kalkıp bir süre kendime gelmeyi bekledim. Onlar uzaklaşırken gözlerim yerde duran kaleme takıldı. Eğilip onu aldım ve cebime koydum. Sanırım ben de geri dönsem iyi olur. Yavaş adımlarla kamp alanının iç tarafına doğru ilerlemeye başladım, ellerim ceplerimdeydi.

Kapımdan gelen tıklanma sesinin ardından kapı açıldı ve Velrina içeri girdi.
"Lemora? Nerdeydin senin için endişelendim." Bana doğru yaklaşıp elimi iki elinin arasına aldı.
"Hm? Endişelenecek bir şey yok." Ona küçük bir gülümseme gösterip suratına baktım.
"Öyle diyorsun ama..." Bir nefes alıp gözlerini kaçırdı.
"Ağabeyin de böyle birden ortadan kayboldu ve sonra- yani lütfen birden ortadan kaybolma." Diğer elimi kafasının üzerine koyup küçük pat patlar yaptım.
"Korkma. Söz." Gülümseyip bana sarıldığında bir an afalladım.
"Teşekkür ederim Lemora!" Tamam, bu biraz tuhaf bir durumdu.
"Teşekkürlerden hoşlanmam."
"Biliyorum unuttum." Kıkırdayarak geri çekildi ve ellerini arkasında birleştirdi.
"Ben gidiyorum şimdi, yarın görüşürüz." El sallayıp kapıya doğru yürümeye başladı. Bu kadar kısa sürede bana bağlanmasını beklememiştim.

Ertesi gün, böbürlenme takımından kimse bana bulaşmadı. Tüm gün beni görmezden geldiler. Breyan denen uyuz herif dışında tabiki. Bu aptal flörtöz tavırlarının nerden geldiğini bilmiyorum ama beni çok rahatsız ettiğini söyleyebilirdim. Buradaki herkes beni rahatsız ediyordu. Herkesi toplu bir şekilde öldürmek ve kurtulmak istiyordum bu kokulmuş aptal yerden lakin babamın bundan memnun olmayacağını bildiğim için bunu yapamıyordum.
"Benim hakkımda mı düşünüyorsun?" Birden yanıma ulaşan bedenle yumruklarımı sıktım.
"Çekil şurdan." Bir adım fazladan atıp ondan uzaklaşmaya çalıştım. Hiç onunla uğraşacak havamda değildim.
"Sana bir şey göstermemi ister misin?" Birden elimi tuttuğunda, elini elimin arasında sıkıştırdım ve önüme doğru onu çektim. Breyan ağzını yeniden açamadan bileğini kendime doğru çektim ve diğer kolumu suratına doğru savurup çenesine bir yumruk attım. Elini bırakmamak yere savrulan bedenine yürüdüm ve topuklu ayakkabımı göğsünün üzerine bastım.
"Seni uyardım değil mi, aptal? Benim iznim olmadan anan dokunmamanı söyledim." Sertçe söyleyip yörüğümü canını yakacak kadar göğsüne bastırdım.
"Ow- özürlerim prenses. İzin almayı unutmam bir daha." Söyleyip bana baktı. Burnumdan sert bir nefes verip ayağım üzerinden çektim. Arkamı dönüp aksi yöne yürümeye başladığımda ayağa kalktığını hissettin.
"Hey hey bekle. Ormana doğru gidiyordun değil mi? Gel, bir şey göstermek istiyorum." Ormana doğru gidiyorum evet. Leika nın orda olduğunu ummuştum böylece ona kalemini geri verebilirdim. Açıkçası neden bu zahmete girdiğimi bilmiyordum, karşımda kardeşi vardı sadece kalemi Breyan a verebilirdim. Hiç vermesem bile olurdu ancak Leika ile yeniden konuşmak istemiştim be bu rahatsız ediciydi.
"Neden senin gösterdiğin şeyi görmek isteyeyim ki?" Çenemi kaldırıp ona baktığımda sinir kokusu etrafa yayıldı ancak suratında alaycı bir sırıtma vardı. Gözlerimi istemsizce biraz kısıp ona baktım.
"Çünkü ben göstermek istiyorum." Elini bana doğru açtığında eline kısa bir bakış atıp tekrar yüzüne baktım. Eline uzanmaya tenezzül bile etmeden ona yeniden arkamı döndüm be ormanın aksi yönüne ilerlemeye başladım.
"Birazcık dost canlısı olamaz mısın?"
"Kimsenin dostluğuna ihtiyacım yok."
"Yanında gezdirdiğin Ares in kızı ne peki?" Adımlarım Durdu. Gerçekten de kavga etmek istiyordu. Onu hiç kimse yokken öldürsem bunu kimse anlamayacaktı ama bunu fark edemeyecek kadar aptaldı belli ki.
"Derler ki, ölüm seni bulmaz, sen ölümünü bulursun. Benimle uğraşma, benim için bir rakip bile olamazsın." Ona bakmadan yürümeye devam ettim. Gerçekten, buradakilerin sorunu neydi?


Bakın kim ölü değil? :) açıkçası kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemem ama Türkçe kitap yazmayalı o kadar zaman oldu ki bazı şeyleri nasıl betimleyeceğimi unuttum. Kitap yazmak konuşmaktan çok daha zor, kullanılan dilden anlatıma kadar çok fazla içerik var.

Açıkçası bu kitabın tutmasını beklemiyorum. Eskisi gibi kitaplarımın beğenilip çok okunması gibi beklentilerim yok. Ancak, eski kitapta ve bunda çok fazla okuyucuyu ortada bıraktığımı fark ettim. Bu yüzden bu kitabı bitirmek için elimden gelenin hepsini yapıcam.

Kitap güncellemesinden farklı olarak, karakter tanıtım bölümü yapmaya karar verdim. Önceki bölümü yazdığımda emin değildim çünkü benim karakterim hep tanımsız olmuştur. Belirli bir kişiyi karakter olarak göstermek beni kısıtlıyor o yüzden hiç bir karakter için birini koyup 'karakter aynen böyle' diyemem. Herkesin beğenebileceği bir karakter bölümü yapmaya çalışıcam ama.

Umarım ard arda birkaç bölüm atarak kaçırdığım bu zamanını biraz da olsa telefi edebilirim, iyi okumalar.

kanlı ruhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin