-Birkaç bikini daha denersen bugün denize giremeyeceğiz zaten, almana gerek kalmayacak Bük.
-Bu son bebeğim bu olacak hissediyorum.
Fal bakar gibi söylemişti bu cümleyi. Alışveriş konusunu dünyanın en önemli meselesi gibi yaşıyordu gerçekten. Dün yorgun olduğumuz için girmemiştik ama bugün de farkı kalmamıştı. Sabahtan beri adanın dört bir yanını dolaşmıştık resmen.
-Tamamdır bebeğim çıkıyoruz. Sonunda...
Avşa, Marmara denizinde olmasına rağmen koyları temiz kalabilmiş bir yerdi. İstanbul'a yakınlığı nedeniyle de oldukça turist çekiyordu doğrusu. Biz de en güzel koylarında biri olan Tavşanlı'ya gidecektik. Yazlığın bulunduğu yere de yakındı. Koya geldiğimizde havlularımızı şezlonglara serip plaj elbiselerimizi çıkardık. Bükin bikinisini mağazada giymişti, ben de uğraşmak istemediğimden evde üzerime geçirmiştim. Berkay geç uyandığı için daha sonra bize katılacaktı. Hava bugün çok güneşliydi, denizin de sıcak olmasını umuyordum ki düşündüğüm gibi oldu. Su çarşaf gibi süzülüyordu. Bu yıl ilk deniz sefamız değildi ama yine de çok özledğimi fark ettim. Suya biraz alıştığımızda kendimizi şefkatli kollarına bıraktık. Koy çok kalabalık değildi dilediğimizce yüzüyorduk. Çocukluğumdan beri denizde büyümüştüm neredeyse o yüzden iyi bir yüzücüydüm ve derinlerden korkmuyordum. Suyun üstünde sırt üstü yatıp kollarımı ve bacaklarımı iki yana açarak tuzlu suyun beni sürüklemesini bekledim. Gözlerimi kapatıp kulaklarıma kadar başımı geri yasladım ve içimden saymaya başladım. Bu benim için terapi gibi bir şeydi. Kulaklarımda suyun uğultusunu hissederken huzurlu bir uykuya dalıyor gibi oluyordum.
Birinin omzumdan aşağı bastırmasıyla kendime geldim. Bükin yanında birkaç genç çocukla gülümsüyordu.
-Sizi Gökçe'yle tanıştırayım, terapisini böldüğümüz için fırça yiyeceğiz ama ne yapalım.
Ayıp ediyorsun Bükin'cim birkaç kaslı adamı izlemek de terapi gibi bir şey zaten. Güneş gözlerimi aldığı için kısık bir gülüş sergiledim.
-Sorun değil tatlım yeni başlıyordum. Gökçe ben..
-Ben Murat... Tanıştığıma sevindim.
-Arda ben de...
İkinci arkadaşla da tokalaşmak için elimi uzataktım ki umursamaz bir tavırla arkasını dönüp kıyıya yüzmeye başladı. Denizin ortasında saçlarımız yüzümüze yapışmış bir şekilde tanışıyorduk ve bu hala artistlik yapıyordu öyle mi? İnsanlar gerçekten arkalarından gülmeme sebep oluyordu.
Sakince denizden çıktıktan sonra havluma sarıldım ve kurulanmaya çalıştım. Havanın güzel olması çenemin titremesini engellemiyordu. Bu çocukluğumdan beri böyleydi. Çocuklar da havlularını yanımıza taşıyıp oturduklarında Bükin'le koyu bir sohbete başladılar. Kaslı artistimiz bana nazaran Bükin'i sevmişe benziyordu. Heraretli bir şeyler anlatıyor ve gülünecek yerde düzgün dişlerini göstermekten kaçınmıyordu. Bükin de doğal bir kızdı zaten o yüzden kendini kasmışa benzemiyordu pek. Bir an çocuğa dönüp ''beni beğenmiyor musun?'' demek istedim. Ama ezik düşüncelerim Berkay'ın gelmesiyle son buldu. Sevinmiştim çünkü Bük bir yarım saat iptaldi muhtemelen. Çocuğun sicil kaydına kadar sorup ortak noktalar bulacak ve birkaç zekice espriyle odağı kendine toplayacaktı. Berkay usulca yanıma yaklaşıp;
-Yazlık komşuluğu Bükin'e yetmedi sanırım, dedi. Komşuluk mu? Tanışıyorlardı demek, avare kızımız bana söylemeyi aklına getirmiyordu tabii.