Bang Chan, Hyunjin'i uyandırmak için odasına gitti. Hyunjin'in günlük rutini hep aynıydı: uyanmak, kahvaltı yaptıktan sonra dışarıda gezerek halkını selamlamak ve bir gün babasının yerine geçeceği için dersler almak. Sadece 16.00 ile 19.00 arasında istediğini yapabilme hakkı vardı. Hyunjin hayatından çok sıkılıyordu, prens olmak onun için hiç eğlenceli değildi. O, hayatının hep eğlenceli olmasını dilerdi, kalbinin hızlanmasını ve dilediğince özgür olmayı.
Chan, Hyunjin'in odasındaki perdeleri açması üzerine yüzüne gelen güneş ışığıyla yüzünü buruşturdu Hyunjin. "Of uyanmak için çok erken." diye söylenerek üstünü değiştirmek üzere kıyafet odasına gitti. Kıyafet odası bir ailenin sığabileceği bir ev kadardı. Üstüne her zamanki gibi şık kıyafetlerini giyip Chan ile beraber kahvaltı masasına ilerlemeye başladılar.
"Bugün yapılacak artı şeyler var mı?" diye sordu Hyunjin sağ koluna, "Hayır Efendim, bugün genel olarak boşsunuz." cevabını aldıktan sonra sinirlendi Hyunjin, "Hani artık benimle sizli konuşmayacaktın Chan." diye kızdı sağ koluna. Bang Chan, Hyunjin'in sağ koluydu, onun bu dünyada güvendiği ilk kişiydi.
Yemek odasına gittiğinde babasının çoktan yemeye başladığını gördü Hyunjin, zaten tek yaptığının anca yemek yiyip emir vermek olduğunu düşündü içinden. "Ooo oğlum, bugün de çok güzel olmuşsun." dedi sırıtarak kral. Hyunjin hiç cevap vermeden yemeğini yemeye başladı. Bir an önce halk ile selamlaşmak istiyordu, günlük yapması gereken işlerden en sevdiği oydu. Tüm kasabayı tanıyordu ve babasının aksine onlara saygı duyuyordu Hyunjin, e halk da Hyunjin'i çok seviyordu.
"Bugün Prens Felix ile ders çalışacaksın biliyorsun değil mi? Onunla aranı iyi tut, ne de olsa önemli bir yerin prensi. Senden daha kıymetli." diyerek yine yaptı yapacağını kral, Hyunjin'i küçük görmeye bayılırdı. Hyunjin hep neden diye düşünürdü, "neden beni sevmiyor kral, ben ona ne yaptım ki?"
Kahvaltısını yaptıktan sonra atına binip halkı selamlamak için yola koyuldu, sağında sağ kolu Chan, solunda ise uğraşmayı en sevdiği kişi Minho vardı.
Teker teker halkı selamlamayı çok seviyordu Hyunjin, izni olsa inip hepsine sarılırdı. Belki de babasından görmediği değeri halktan gördüğü için bu kadar değerliydi.
Yolda gezerken birisini gördü Hyunjin, daha önce onu hiç oralarda görmemişti, saçları da maviydi. Ayaklarını uzatarak sebze reyonunun arkasında kitap okuyordu bu mavi saçlı çocuk. Saçları ne kadar da güzel diye düşünürken birden mavi saçlı çocuğun arkasından yaşlı bir adamın çıktığını gördü Hyunjin, "Yine mi kitap okuyorsun sen? Biraz çalış da iş öğren." diyerek elindeki rulo gazeteyi mavi saçlı çocuğun başına vurdu bu yaşlı adam. Mavi saçlı çocuk yerinde tökezleyerek ayağa kalkıp "Özür dilerim baba ama çok heyecanlı yerdeydi kitap." dedi ve özür dileme manasında babasının önünde eğildi.
Hyunjin bu görüntünün çok tatlı olduğunu düşünerek atının üstünde kıkırdadı. Arkasına baktığında Minho ve Chan'ın halktan birkaç kişiyle konuştuğunu gördü. Fırsat bu fırsat diye düşündükten sonra atından inip mavi saçlı çocuğun yanına gizlice gitti.
Yaşlı adam Hyunjin'i göstererek "Jeongin bak bir müşteri geliyor, ben içeriye gidip biraz uzanacağım sen müşterilerle ilgilen." diyerek ortadan kayboldu.
"Merhaba, sizi buralarda ilk defa görüyorum. Buralarda yeni misiniz?" diye sordu Hyunjin Jeongin'e. "Evet, babamla ben buraya yeni taşındık, ben Yang Jeongin." diyerek elini uzattı prense, prens ise "Ben de Hwang Hyunjin." diyerek uzattığı ele karşılık verdi. "Saçınızı çok beğendim, sizi çok havalı gösteriyor." diyip elini Jeongin'in saçına götürdü Hyunjin.
"Çok teşekkür ederim, sizin saçınız da çok hoş." diyerek gülümsedi Jeongin prens olduğunu bilmediği kişiye. Hyunjin Minho ile Chan'ın ona doğru geldiğini görünce telaşlanıp Jeongin'e veda ederek atına doğru yürümeye başladı.
Hyunjin oradan uzaklaşırken birisi elinden tutup onu durdurdu, durduran kişi Jeongin'di. "Sanırım siz buraları iyi biliyorsunuz. Birkaç saat önce çalışırken müşterilerin prensin geleceğinden söz ettiğini duydum, bu prens kim?" diye sordu Hyunjin'e.
Jeongin'in prensi tanımamasına şaşırmıştı Hyunjin, sorduğu soruya cevap vermeyi isterdi lakin bunun için zamanı yoktu. Birden ağzından "Ben de prensin kim olduğunu bilmiyorum." kelimeleri çıktı. Jeongin bu duruma haklı olarak şaşırmıştı, buranın yerlisi olan biri nasıl prensi tanımazdı ki? "Benim gitmem gerekiyor, sonra görüşürüz." diyerek atına doğru hızlandı Hyunjin.
Atına gittiğinde kalbinin çok hızlı çarptığını hissetti, ilk defa bu duyguyu hissetmişti bu yüzden ne olduğunu pek bilmiyordu.
Halkı selamlama işi bittikten sonra arkadaşlarıyla saraya doğru gitmeye başladı Hyunjin. Yolda giderken Minho ve Chan'a bu olayı gülerek anlattı. Farkında değildi ama anlatırken yüzü kızarmıştı ve terliyordu. Oysaki hava da terlenecek sıcaklıkta değildi.
"Oğlum sen aşık olmuşsun." dedi Minho gülerek Hyunjin'e. "Aşık mı?" diye sordu Hyunjin. "Saçmalama Minho, aşk böyle kolay bir şey değil. İnsan şıp diye aşık olmaz." dedi Chan Minho'ya bakarak.
"Hyunjin'in bunu anlatırken ne kadar heyecanlandığını fark etmedin mi? Bildiğin abayı yakmış işte." diyerek güldü Minho.
"Didişmeyi bırakın, Lee Felix gelecek bugün. Onu karşılamamız gerek, hatta geç bile kalmış olabiliriz." diyerek atını daha da hızlı sürmeye başladı Hyunjin.
Saraya vardıklarında üçü de üstlerini değiştirip saray kapısının önünde Lee Felix'i beklemeye başladılar. Aradan geçen 10 dakika sonra Felix'in atlı arabası sarayın önünde durdu ve Felix de indi. İner inmez Felix'in gözü Chan'a takılmıştı, hayatımda gördüğüm en yakışıklı kişi diye düşünerek yutkundu. Ardından terlediğini fark etmesi pek uzun sürmedi, eliyle boynundaki teri silip Chan gile daha da yaklaşmaya başladı, her yaklaştığında kalbi daha da hızlanıyordu. Chan da Felix gibiydi, o da terliyordu ve karnına ağrılar girmişti. Chan ve Felix dışında bunu fark eden başka birisi daha vardı, tabi ki de Minho.
Minho bu durumu Chan ile uğraşmak ve yolda gelirken söylediği şeyleri ona teker teker yedirmek için heyecanlanıyordu. Çünkü anlamıştı, şıp diye aşık olunmaz diyen kişi şıp diye aşık olmuştu.
-----------------
UMARIM BU FICIMI BEĞENİRSİNİZ ÇÜNKÜ BEN YAZARKEN ÇOK EĞLENİYORUM.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the prince|hyunin
FanfictionHyunjin, baskıcı bir kralın oğluydu. Kral Hyunjin'in hayatını yönetiyordu, Hyunjin'in tek yaptığı ise ona verilen rolü oynamaktı. Ama bir gün Hyunjin, rolünün dışına çıktı; köylü olan Jeongin'e aşık olarak.