3.

91 10 0
                                    

Chan ve Minho şakalaşarak Hyunjin'i uyandırmak için Hyunjin'in odasına doğru yürüyorlardı. Minho, Chan'ın her Felix'i gördüğünde yüzünün domates gibi kızarmasıyla dalga geçiyordu. Bu Chan'ın sinirini bozsa da aynı zamanda da utanıyordu.

"Bugün de gelecek mi Felix'in?"

"Evet gelecek Minho."

"Yani Felix'in sana ait olduğunu kabul ediyorsun, değil mi?"

Chan "Bunu da nereden çıkardın Minho, öyle bir şey mi dedim şimdi?" derken Minho da onun kızarmasını izliyordu, bu görüntü ona komik ve sevimli geliyordu çünkü ilk defa Chan'ın böyle olduğuna tanıklık ediyordu. Kıkırdadı kendi kendine.

Hyunjin'in odasına geldiklerinde yavaşça kapıyı çaldılar. Ses alamadılar önce, tekrar çaldılar. Yine cevap alamayınca odaya girdiler usulca.

Odaya girdiklerinde sessiz hıçkırık sesleri geliyordu, çok endişelendiler. Sesi takip ettiklerinde Hyunjin'in yorganının içine kafasını gömüp sessizce ağladığını fark ettiler. Hyunjin ne zaman kötü bir şey yaşasa böyle yapardı, yalnızlık bazen ona iyi geliyordu. Sıkıntılarını da anlatmayı sevmezdi pek.

Hyunjin'i ürkütmemek adına ikisi de yavaşça yatağın uçlarına oturdular. Chan Hyunjin'in abisi gibiydi, Hyunjin'i böyle görmek içini parçalıyordu. Minho da parçalanıyordu içten tabi ki, ama duygularını dışarı yansıtan birisi değildi.

"Hey Hyunjin, bize ne olduysa anlatmak ister misin, Minho da yanımda." diye sordu Chan yavaşça. Hyunjin'in hıçkırıkları Chan'ın sesini duymasıyla bir anlığına sessizliğe gömüldü.

Kafasını sanki onu ürküten bir şey varmış gibi yavaşça çıkardı, Chan'ı görür görmez boynuna atladı ve hıçkırıkları kaldığı yerden devam etti.

"Sakinleş birtanem."

"Chan çok kötü bir rüya gördüm, çok kötüydü. Onu buluyordu babam Chan, sonra zorla gönderiyordu bu ülkeden. Çok ağlıyordu, gözlerimin içine bakıyordu adeta beni kurtar diye. Ama ben hiçbir şey yapamadım, haraket edemedim. Onu görmem gerek. Lütfen beni ona götürün, nolur"

"O kim?" diye sordu Minho. Hyunjin, Minho ile göz göze gelince ağlaması daha da arttı.

"Mavi saçlı çocuk, Jeongin."

"Tamam ağlamayı bırak, götüreceğiz seni ona." dedi Hyunjin'in manevi ağabeyi.

"Ama nasıl?"

"Orasını düşünme, biz hallederiz. Sen git elini yüzünü yıka önce, sonra kahvaltıya in. Kral ağladığını anlamasın. O sırada da biz seni çıkarmanın yollarını düşünürüz." dedi Minho.

Minho hep mantıklı düşünen kişiydi, o belki de prensin tanıdığı en zeki insandı.

Prens, Minho'nun dediklerini dinleyerek elini yüzünü yıkamaya gitti. O sırada da Chan ile Minho tartışmaya başladılar.

"Nasıl halledeceğiz Minho, Hyunjin bir haftalığına dışarı çıkamama cezası aldı."

"Bugün Prens Felix gelecek demiştin, Felix'in sana karşı boş olmadığı apaçık ortada bu yüzden seni dinleyecektir. Hyunjin kahvaltısını yaparken onu ara ve bugünün derslerinin dışarıda yapılması için ricada bulunduğunu söyle. O da kabul edecektir %100, böylelikle Hyunjin dışarı çıkmış olur ve kral da Prens Felix'in bunu rica ettiğini sanacağı için bir şey diyemez."

"Peki ya Prens Felix bunu kabul etmezse?"

"Ha? Sen bir şey isteyeceksin ve o kabul etmeyecek. Ancak kıçımla gülerim buna."

Bu planı uygulamaya karar verip Hyunjin kahvaltıya indikten sonra gizlice Felix'i aradı Chan. Aynı Minho'nun da dediği gibi oldu, Prens Felix hiçbir şey sorgulamadan direkt kabul etti teklifi.

Chan bunu krala bildirdiğinde ise kral da Prens Felix'in ricası sanıp kandı küçük oyuna.

Hyunjin kahvaltısını yaptı ardından atına binerek Minho ve Chan ile gitmeye başladı. Prens Felix onları saray kapısında bekliyordu zaten, kasabaya doğru inerlerken anlattı tüm olan biteni Chan Felix'e. Ha bir de artı olarak yanlarında bahçıvanın oğlu Han Jisung vardı, Minho yalnız kalacağını biliyordu tabi ki, bu nedenle Han'dan onlarla gitmesi için ricada bulundu. Han da bu ricayı seve seve kabul etti.

————————
sıkıldım kaçamak buluşmalardan.

the prince|hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin