Kral Hwang Tarafından
Sabah uyandı kral, üzerini değiştirdi ve kırmızı gülleri toplamaya yöneldi. Kimsenin bilmediği bir tarafı vardı kralın: Gülleri çok seviyordu, özellikle kırmızı olanları.Odası birkaç odadan oluşmaktaydı. Bir odası sırf kırmızı güllerden oluşuyordu, usulca açtı ardında güllerin olduğu kapıyı. O odaya sadece yılda bir gün girerdi: Hyunjin'in annesinin ölüm yıl dönümünde.
O kırmızı güllerin solmasına asla izin vermezdi, evet yılda bir kere girerdi odaya ama her gün çalışanları bakardı güzelim güllere. Bahçıvan kıyafetlerini, eldivenlerini giydi ve kırmızı gülleri toplamaya başladı. Topladıktan sonra çalışanından atlı arabasına koymasını istedi sonra da kahvaltı masasına ilerledi.
Kahvaltı masasına oturdu ve kahvaltılıklardan tatmaya başladı, sonra da Prens Hyunjin'ler geldi.
"Baba Prens Felix dışarda ders çalışacağımızı söyledi, iznin olursa dışarıda çalışacağız."
Açıkcası bu teklif kralın suyuna geldi çünkü ölen eşinin mezarına gidecekti. Hiçbir şeyi sorgulamadan izin verdi oğluna.
Giyebileceği en güzel kıyafetlerini giydi, karısının en sevdiği kokuyu sürdü üstüne. Bindi atlı arabasına ve mezarlığa gitmeye başladı.
Mezarlığa geldiklerinde aldı gül demetini, indi usulca arabadan. Önce mezara baktı, gözleri doldu ama çaktırmamaya çalışıyordu. O güçlü bir kraldı, ona göre güçlü bir erkek ağlamazdı.
Yanında sadece Seungmin vardı, en çok ona güveniyordu. Seungmin'e onu beklemesini söyledi. Biraz yürüdükten sonra karısının mezarının yanı başına oturdu. Önce bir hıçkırık koptu dudaklarından, sonra gülleri mezarının üzerine bir battaniye misali serdi. Karısı hep gül kokardı.
"Merhaba tekrardan sevgilim, bir sene geçti yeniden. Ben yine söyleyemedim Hyunjin'e. Hâlâ bizi terk ettiğini sanıyor yavrucak. Ama olmuyor, kanım ısınamıyor oğluna. Deniyorum, sırf senin için onu sevmeye çalışıyorum ama bana yaptığın ihanet geliyor aklıma. Nasıl aldattın beni, nasıl ben varken başkasına aşık oldun. Üstüne, gittin o şerefsiz, iğrenç adamdan çocuk yaptın. Sonra kucağında Hyunjin yanında da o adam karşımda dikildin:
'Bu bebek aslında senden değil bu adamdandır. Acıyorum sana, sırf herkese kötü gözle bakıyorsun diye acıyorum sana. Karnımda bebeğimi taşırken bana vurduğun her tokat için lanetledim seni, iğrenç bir adamsın. Kral olmak her şeyi yapabileceğin anlamına gelmez. Gidiyorum ben, terk ediyorum seni. Umarım ki kimse tarafından gerçek aşkı tatmazsın, cehenneminde yan ve sakın peşimden gelme.'
Biliyor musun, hâlâ aşığım sana. Bu cahil sözlerin üzerine hâlâ aşığım. Hak etmiyorsun, ne sen ne de o iğrenç oğlun hiçbir şeyi hak etmiyorsunuz. Ne yapabilirdim ki gururuma ters, gerçekten kaçabileceğini sanman komikti. Peşinden adamlarımı gönderdim ve bıçak çekerek kurtulacağını sanmışsın, bak noldu şimdi? O toprağın altındasın. Bebeğine acıyıp da prens yerine koyduğuma şükret. Sırf sana aşkımdan yaptım bunu. Sen o zaman benden kaçtın, ama diğer dünyada yine benim olacaksın. Aptal kadın."Karısına her sene söylediği aynı sözleri dedikten sonra arabaya doğru ilerledi, saraya doğru gitmeye başladılar. Kral rahat hissediyordu geçmişi kimse bilmiyor diye, bilen herkesi öldürüyordu çünkü. Ama bunu da kimse bilmiyordu. Ya da kral öyle sanıyordu. Ama en güvendiği kişi Seungmin, o her şeyi biliyordu ve kralın bilmediği bir şey vardı; Seungmin çok iyi bir oyuncuydu. En ufak yalanına herkesi inandırabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the prince|hyunin
FanfictionHyunjin, baskıcı bir kralın oğluydu. Kral Hyunjin'in hayatını yönetiyordu, Hyunjin'in tek yaptığı ise ona verilen rolü oynamaktı. Ama bir gün Hyunjin, rolünün dışına çıktı; köylü olan Jeongin'e aşık olarak.