Bölüm 3: Hayaller ve Hayatlar

25 2 0
                                    


Farz et ki bir şeyi bir şeyi çok seviyor ve o gerçekleşsin diye kalpten inanıp hayalini kuruyorsun. Ancak buna kalpten inanmana karşın bir başkasının yaşaması sana ne hissettiriyor? Mutlu musun? Nötr duygulu musun? Yoksa kötü mü hissediyorsun? Ben kötü hissediyorum mesela. Tastamam yıkıldım. Çünkü benim hayallerimi yaşayanlar var. Hısımlarım, akrabalarım ve en iyi dostlarım. Ancak hiçbirine öfkeli değilim veya kıskanmıyorum. Tam aksine, çok mutluyum. Çünkü bir gün ben de yaşayacağım.

Bize "Allah nasip etmeyeceği şeyleri hayal ettirmez" diyorlar. Ancak öyle şeyler oldu ki "Allah nasip etmeyeceği şeyleri de hayal ettiriyor maalesef" diye düşündüm. Sefa Hoca 18 günden fazla gün okulda olmadığı sırada okul çıkışı eve gittim. Gece yarısı olduğunda sosyal medyada geziyordum. Sınıfımızda bazı günlerde okula bağlama getiren ve öğle arası bağlama çalıp türküler söyleyen arkadaşım Umut sosyal medya hesabında öyle bir fotoğraf paylaştı ki, neye uğradığımı şaşırdım.

Paylaştığı eski bir fotoğraf idi. Çünkü hesabıma giriş yaptığım sırada, birden içimden gelirmişçesine, Umut'un sosyal medya hesabındaki fotoğrafları tek tek beğenmeye başladım. Eski fotoğraflarının birinde Sefa Hoca'yla ve diğer hocalarla olan fotoğrafını gördüm. İşte o an yıkıldım. Ben hayalimin gerçekleşmesinin derdinde iken, Umut benim hayalimi çoktan yaşamış da ben ayakta uyuyormuşum meğer.

Bunu yaptığı için Umut'a kızmıyorum, hatta kıskanmıyorum bile. Çünkü kalpten inanıyorsam bir kere, hiç kuşkusuz yaşarım ben de. Şimdi diyeceksin ki "Sen ne kadar da aptal bir insansın ya. İnsan öğretmeni için bu kadar samimi ötesi şeyler yazar mı? Sen âşık falan mısın?" ya ne alakası var? Daha önce de dediğim gibi, buradaki asıl konu dostluktur ve ben o kadar arkadaşım varken hiçbirinin egosuna aldırış etmeksizin Sefa Hoca'yı dostum gibi seviyorum. Tabi sen beni gerçekten iyi anlıyorsan lütfen bu sinirlenmişçesine yazdığım cümleyi dikkate alma. Çünkü anlamadan dinlemeden, bilip bilmeden yadırgamak, yargılamak, kötü makaleler çıkarmak isteyenler olabilir dediğim insanları ayriyeten düşündüğüm için yazdım bunu.

Bu olaydan birkaç hafta sonra nihayet Sefa Hoca okula geri geldi. Sefa Hoca okula geldikten bir hafta sonra haftanın ilk günü beden eğitimi dersi resmen sürprizlerle dolu geçti. Okuldaki hocalarımızdan Ahmet Hoca'yla ben, basketbol topuyla normal atışlar yapıyorduk. Beşte bir atışlarda bir puanla onu yendim. Hemen arkasından okulumuzun bir diğer hocalarından Hayri Hoca geldi. Ahmet Hoca ve Hayri Hoca, bir iddiaya girerek atışlar yaptılar. İddiayı kazanan Hayri Hoca oldu.

Bu maçtan sonra Sefa Hoca geldi ve geldiği için hocalar aynı iddiayı ve maçı tekrarladılar. En çok atışı yapan tabi ki de Sefa Hoca oldu. Bir süre sonra Hayri Hoca ve Ahmet Hoca potadan ayrıldılar. Sefa Hoca, ben ve Mertcan isimli bir arkadaşım sırasıyla atış yaptık. Sefa Hoca'ya "En çok ilginizi çeken spor dalı nedir hocam?" diye sorduğuma "Basketbol ve Futbol" dedi.

Aradan beş dakika gibi kısa bir süre geçtikten sonra kızın biri yanımıza geldi ve "Hocam, ikiye iki maç yapalım mı?" dedi. Sefa Hoca "Ama üzerimde kazak var. Maç yorar bizi" dedi. Kızın ısrarına dayanamayan Sefa Hoca, maçı kabul etti. Takımlar belli oldu. Ben ve Sefa Hoca birinci takım, diğer arkadaşlarımız ikinci takım oldu.

Bunu Sefa Hoca kendisi söyledi. Bana da sürpriz oldu açıkçası. Öyle bir sürpriz ki, ne şans kurabiyesinden ne de sürpriz yumurtadan çıkmadı vallahi. Maç beş dakikadan fazla sürdü. Maçın sonunda birinci takım, yani Sefa Hoca'yla biz kazandık. Yenilen arkadaşlarımızı da tebrik etmeyi unutmadık tabi. Her zaman söylemişimdir kendi kendime "En güzel şeyler, beklenmedik zamanlarda olur" diye. Aradan çok gün, çok ay geçmiş olabilir. Futsal takımı günü, İngilizce dersi, Ramazan Ayı idi derken cidden çok sabrettim. Atalarımız "Sayılı gün çabuk geçer" diye boş boşuna söylememiş.

Babam, bir keresinde ben ve kardeşlerim liseyi bitirirsek memlekete taşınacağımızı söylemişti. Oysa ben üniversiteyi bitirene kadar gitmek istemiyordum. Hatta hiç gitmeyi istemiyordum. Çünkü İstanbul'a çok alıştım ben. Tüm sevdiklerim İstanbul'da. Ama babamı iyi tanırım ben. Bir şeyi "Yaparım" diyorsa muhakkak yapar. Sevdiklerim ile fotoğraf çekinmeyi, her anı ölümsüzleştirmeyi bu yüzden istedim. Başta Sefa Hoca buna dâhil olmak kaydıyla.

Mutlu bir şekilde veda edebileceğim yüzlerce arkadaş ve hoca varken neden özellikle de Sefa Hoca'yı seçtim, bunu da söylemeden edemeyeceğim. Sefa Hoca, diğer hocalardan çok farklıdır. Kendisine dertlerimi anlatabileceğim, sırlarımı paylaşabileceğim bir arkadaş gibiydi adeta.

Memlekete taşınma meselesini hayali arkadaşlarıma da anlattım, yani iç sesime. Herkese "Hey! Toparlanın millet toplantı var" dedim gergin bir ifadeyle. Toplantıya katılmayan kalmadı. Hayali arkadaşlarımdan biri olan Mehmet "Bizi buraya çağırma sebebini öğrenebilir miyiz Yunus?" deyince burada şöyle bir konuşma geçer:

Ben "Arkadaşlar sakin olun. Hep bir ağızdan konuşursak birbirimizi nasıl anlayacağız?" dedim.

"Ciddi olamazsın!" dedi Fulya Nur.

"Lan bi' sus da anlatıyor işte!" dedi Mehmet.

Fulya Nur ise "Tamam tamam" dedi ve sustu.

Ben "Sağ ol Mehmet. Şimdi arkadaşlar, ben ve kardeşlerim liseyi bitirirsek memlekete taşınacağımızdan söz etti babam" dediğimde, başka bir hayali arkadaşım olan Sefa Berk "Memleket neresi kanka?" diye sordu.

Ona memleketimi söyledim söylemesine ama Sefa Berk beni çok anlamayarak "E ne güzel işte. Orada bile peşinde olacağız" dedi. Ona "Anlamıyorsun Sefa. Derdim o değil" dediğimde, başka bir hayali arkadaşım olan Aysima beni dalgaya alıp "Derdim olsun, kadehler dolsun" dedi.

"Boş yapma lan!" dedi Mehmet.

"Yunus sen anlat. Dinliyoruz seni" dedi Sefa Berk.

Ortaya "Arkadaşlar, ben zaten sizlerden zerre kadar ayrılmam. Ama okulda kıymetlilerim var.

Oysa ben üniversiteyi bitirene kadar ne memlekete ne de başka bir yere gitmek istemiyorum" ifadelerini kullandım. Sefa Berk "Yunus saçmalama! Neden bu kadar üzülüyorsun ki?" dedi bana. Ben ise "Nasıl üzülmem canım kardeşim? En kıymetli dediğim insanlardan ayrı kalıyorum ve ben hala onunla fotoğraf bile çekinemedim. Hatıra olarak kalsın, ölümsüzlük olsun diye. Size bunları anlatırken neden ağlıyorum, bilmiyorum" dedim

"Kanka sakin ol yahu, ağlama. Kim bu? Sefa Hoca mı?" dedi Sefa Berk.

"Kanka sen mal mısın?" dedi Mehmet beni susturmaya çalışarak.

"Peki sen olayın tamamını anlamadan dinlemeden niye Yunus'a "Mal mısın?" diyorsun? Belki de sen malsın" dedi Sefa Berk beni savunmaya geçerek.

Ben ise üzgün bir tavırla "Mühim değil Sefa. Mehmet haklı bence. Hatıra fotoğrafı peşinde koşmak tamamen mallık" dedim.

Sefa Berk birden "HAYIR!" diye bağırdı bana. Ben ise şaşırarak "Ne?" ifadesini kullandım. Sefa Berk "Salak salak konuşma Yunus. Bu bir mallık değil, gerçekleşmesini istediğin bir hayal. Lise hayatın bitmeden yaparsın inşallah. Sana inanıyoruz" diyerek teselli etmek istedi beni.

Sefa Berk'e "Teşekkür ederim. Allah razı olsun. Ama en çok Furkan'dan ayrılacağım için üzülebilirim" dedim.

Mehmet de hemen olaya balıklama atlayarak "Furkan kim?" dedi.

Sefa Berk öfkeli bir dille "Sen bi sus amk" dedi Mehmet'e.

"Furkan kim?" diye soran Mehmet'e dönüp "Kendisi benim kardeş güzelimdir" dedim.

"Tamam kanka. Sefa Hoca'yla vedalaştıktan sonra Furkan'ın yanına da uğrarsın, olmaz mı?" dedi Sefa Berk. Ben ise "Olur tabi" dedim.

Mevzuyu onlarla konuştum konuşmasına ama pek tahmin ettiğim gibi olmadı aslında. 9. sınıfı bitirdim, olmadı. 10. sınıfı bitirdim, yine olmadı. Şimdi 11. sınıfa geçtim ve şimdi her şey istediğim gibi olacak mı? İşte bunu zaman gösterecek...

3. BÖLÜM SONU

Rüya FotoğrafçısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin