•4•🔬

127 40 17
                                    

*bilinmezliğin ve kaybolmuşluğun üzerimizde bıraktığı ağırlık, varlık ile yokluk arasındaki ince çizgide gizlidir.*

***

Gözlerimi açtığımda gün daha yeni yeni ağarmaya başlamış, şehirde olmadığımı hatırlatan kuş cıvıltıları ve yarısı açık pencereden burnuma dolan temiz hava beni karşılamıştı. Genelde erken kalkmaya alışkın biri değildim. İstemediğimden değil, beceremediğimden kalkamaz güneşin doğuşunun, mahallelerdeki sessizlikte ötüşen kuşların tadını çıkaramazdım. Fakat bugün ilklerimden birini yaşıyordum; ilk defa alarm çalmadan olması gerekenden oldukça erken uyanmıştım ve neşeliydim. Esneyerek ayaklarımı örtünün altından çıkarıp yatakta oturdum. Vücudumu esnetip tamamen uyanmaya, gevşemeye baktım. Yanımdaki bazada uyuyan Ahsen'i rahatsız etmemek için elimden geleni yapıyordum. Üstüme hızla bir eşofman takımı geçirip kasabanın taşlı sokaklarına adımımı attığımda içimde tarif edilemez bir duygu vardı. Geceden internetimi açık unutmuş olmalıydım ki telefon ekranıma birkaç bildirim gelmişti. İçlerinden bir haber ilgimi çekti ve haberin tamamını görmek için üstüne basıp açtım.

KAZI BÖLGESİNDE KAYBOLAN İKİ ARKEOLOG HALA BULUNAMADI. ESRARENGİZ KAZI BÖLGESİNE YENİ ARKEOLAGLAR ...

Başlıkta bahsettikleri yeni arkeologlar biz olmalıydık. Açıklama başlamadan, başlığın altına kaybolan iki arkeoloğun fotoğraflarını ve altlarına isimlerini koymuşlardı. İlk fotoğrafta dağınık açık kumral saçlı, 20-21 yaşlarında gözüken hoş bir çocuk vardı. Kameraya güvenilir ve kendinden emin bakıyordu; Yağız Sarıkaya. Diğer fotoğrafta esmer tenli kameraya çapkında gülümsemiş diğeriyle aynı yaşlarda yakışıklı bir çocuk vardı; Batu Alp Tekin. İkisini de buraya gelmeden önce elimden geldiğince araştırmıştım. Öyle ki Yağız'ın alnındaki küçük dikiş izini bile daha onu görmeden biliyordum. İkisi de aynı üniversite okumuş, aynı yerlerde staj yapmışlardı. Ahsenle benim gibi yakın arkadaş olduklarını tahmin ediyordum.

Kasabalar her zaman yaşamak istediğim ideal yerlerdi ve şu an hafifçe çiselemeye başlayan yağmurda ıslanmış toprağın huzurlu kokusu burnuma doluyordu. Huzuru çekebildiğim kadar içime çektim. Kabaran koşma istediğimi bastıramadım ve genelde otobüsle gitmeyi tercih ettiğimiz kazı alanına doğru yavaş bir koşu tutturdum. Henüz çok erken olabilirdi fakat insanların endişeli, meraklı fısıldamalarından uzak kasabanın keyfini sürmek, rahatça kazı bölgesini gezmek istiyordum. Sokaklarda sessizce erkenden işe gidenler dışında kimse yoktu. Bazen açık kapılardan kocalarını yollayan eşleri görüyordum.

Kasabadan çıktığımda anında toprağın yoğun, aynı zamanda ferah kokusu beni sarmaladı. Özlemle iç çektim. Kesinlikle ben bir kasaba insanıydım. Artık kazı alanına gelmiştim. Ayaklarım farkında olmadan beni Ahsenle dün hayretler içinde kaldığımız minik tepeye götürdü. Diğerleri geldiğinde bu tepeyi inceleme şansımın pek olacağını sanmıyordum; yasak bölgedeydi. Sağ elimle tepeye hafifçe dokunarak yavaşça etrafında gezinmeye başladım. Adımlarım ruhani sessizliği bozmaktan korkar gibi yavaştı. Az sonra görüş açıma bir karaltı girmiş gibi oldu.

 Olduğum yerde donup kaldım; Yanlış görüyor olmalıydım. Gözlerimi kısıp net bir şekilde karaltıya bakmaya çalıştım. Karaltı değil karaltılar. İki kişilerdi; biri uzun ve ince diğeri kısa ve tombul iki insan gölgesi. Uzun olanı hissetmiş gibi benim bulunduğum tarafa doğru baktı. Görünmemek için hızla sırtımı arkamdaki kum tepeye dayadım. Fakat çok geçti; kumda bana doğru yaklaşan ayak sesleri duyuyordum. Dayandığım tepe hiç tahmin ettiğim gibi sırtıma batan kaygan kumlardan oluşmuyordu. Daha çok sert bir kumdan kapı gibiydi. Ne olduğunu anlayamadan takla atar gibi yaslandığım kısım ayaklarımı havaya kaldırmış, başım aşağıya düşecek şekilde sanki görünmeyen bir kapıyla ters dönüyordum. Tırnaklarımı kuma geçirmem sadece canımın yanmasına neden olmuştu. Şaşkınlıktan attığım çığlık düştüğüm tozlu sert zeminin boş duvarları tarafından yutulmuştu. Kendimi ellerim taştan bir zemine yapışık halde dizlerimin üzerinde buldum. Yoğun tozdan dolayı öksürmeye başladığımda boğazım yanıyordu. Üstümdeki tozları silkeleyerek loş ortamda ayağa kalktım. Ellerime baktığımda şaşkınlıkla toz kalıntıları değil parlak yeşil bir maddeden kalanları buldum.

Ağzıma kapanan el karşısında korkuyla çığlık attım. "Şşt, sakin ol! Şimdi elimi çekeceğim ve bağırmayacaksın, tamam mı?"

 Kulaklarıma gelen nefes sessiyle irkildim. Dudaklarımın üstüne kaplanmış ele rağmen güven veren, sakin bir sesi vardı. Bağırmayacağıma dair başımı salladım. Tabi ki de elini çektiği anda bağırıp yardım istemeyi düşünüyordum. Ta ki ellerini bir suçlu gibi havaya kaldırıp ışık alan bir bölgeye geçtiğinde yüzünü görene kadar.

 Bağırmak için açtığım ağzım şaşkınlıkla geri kapandı; Karşımda kahve saçları, suçlulukla bakan yeşil gözleri ve alnındaki tanıdık yara iziyle Yağız duruyordu. Kayıp arkeolog. Esefle nefesimi bıraktım. "Sen... Yağız..." İnanmaz şekilde yüzüne bakıyordum. Tek kaşını sorgular şekilde kaldırıp ellerini indirdi. Bu hareketi yapamamak canımı sıkıyordu. "Adımı nereden biliyorsun?"

"Sen o kaybolan meşhur arkeologlardan birisin."

"Meşhur...?" Bu sefer iki kaşını birden şaşkınca kaldırdı.

"Hayır, anlamıyorum. Sen nasıl...?" 

Cümlemi bitiremeden elimden tutup çekiştirdi. "Hadi gel sana göstereyim."

"Bir dakika sen o tepenin diğer tarafında gördüğüm, bana doğru bakan kişisin, değil mi?" Bir karanlık bir aydınlık bölgelerden geçerken beni arkasında sürüklemeye devam ediyordu. Başıyla onayladığını gördüm.

Az sonra beni yüksek bir bölgeye çıkarmıştı, altımızdaki devasa kasabayı görmemi sağladı. Yüzlerce insanın tezgahlarda, sokaklarda dolaştığı bir kasaba. Kahvenin tonlarının hakim olduğu kasaba sade ve huzurlu olduğu kadar da şıktı. En fazla iki-üç katlı kelepirden binalar, bahçeler, dükkanlar... Baktığım her yerde farklı bir hayat, yaşam tarzı vardı. Şaşkınlıktan ısırdığım dilimden ağzıma kan tadı geldi. Yüzümü buruşturabilecek kadar bile kendime gelememiştim. Karşımda kendine özgü insanlarıyla koca bir kasaba vardı.

"İşte bu karşında gördüğün şey yüzünden biz kaybolmalıydık. Ve esrarengiz Kazı Bölgesi olarak bilinen alana başka arkeolog gönderilmemeliydi..."

Fakat biz gönderilmiştik.

*

*

*

ESRARENGİZ KAZI BÖLGESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin