Soles mea.
Tam anlamıyla kendine gelmemiş olduğunu anlayacak kadar kendine gelmişti. Ne kadar, sıcak olduğu hesaba katılırsa, muhtemelen an itibariyle alevler içinde can veriyordu, yani elbette bilinci o kadar yerinde olmalıydı.
Çok sıcaktı.
Evet, muhtemelen Louis şu an bir yangının ortasında ölümü bekliyordu, hatta bilincini yitirmeden önce gördüğü şey de Alfa değil… dumanların bir yan etkisi falandı.
Tabii ki öyleydi.
Adam ona soles mea demişti, tanrı aşkına. Louis böyle bir şeyi ancak ölmeden beş saniye önce topladığı son gücüyle hayal edebilirdi.
Yüzüne kuru bir soğuk çarptı. Tahmin edemeyeceği kadar rahatlatıcı bir soğukluktu ama yangının ortasında ne işi vardı? Bu sahiden oluyor muydu? Rüzgar ateş-geçirir bir şey miydi? Yoksa bu ateşin rüzgar-geçirir olduğu anlamına mı geliyordu?
Şey, yangın gayet esrar-bazlıydı. Bundan emindi en azından.
Rüzgar birkaç saniye içinde daha da hızlandı, Louis arkasına yaslanırken kendi kendine mırlayıp gerinmişti. Vay be, alevlere doğuştan bağışıklı olmalıydı. Onlara sırtını bile yaslayabiliyordu, süper bir şeydi bu.
Ama sonra rüzgarın hızı düşmeye başladı, o itiraz dolu bir ses çıkarırken yüzüne ılık bir hava dalgasından başka bir şey gelmiyordu. Kaşlarını çattı, burnunu onaylamazcasına kırıştırdı ve ilginç bir şekilde hiç duman kokusu almazken, gözlerini araladı.
Tamam, etrafta duman falan yoktu. Ateş de öyle. Kül falan. Yok, hiçbiri yoktu.
Ama Louis duman altında saatlerce oturmuş gibiydi. Nefes alamıyordu.
Çünkü merhaba, ilk defa gözlerini açar açmaz onu görmüştü ve o oradaydı ve Louis’ye çok yakındı ve Louis’ye öyle çok yakındı ki zaten alamadığı nefesi dudaklarının arasından çalmak ister gibiydi ve öylece ona bakıyordu ve bu yanağında hissettiği şey onun eli miydi- ve ne kadar yakın olduğundan bahsetmiş miydi?
Louis ona öylece bakarken Alfa’nın dudağının bir köşesi yukarı doğru kıvrıldı. Bundan- zevk mi alıyordu? Onu böyle ürkütmekten ya da üstünde böyle bir etkisi olduğunu bilmekten- buna rağmen yanağındaki tüy gibi dokunuşları sürdürmekten…
Bekle. Dokunuş mu?
Louis öyle bir hışımla geriye çekildi ki, kafasını sertçe tavana çarptı- ki bu bir araba tavanıydı, teşekkürler. Alfa’nın gözleri irileşti ve Louis acıyla inlerken boşlukta kalmış elini çarptığı yere uzattı-
“Dokunma bana,” diye tısladı Louis, elinin hareketini izlerken gözleri kısılmıştı.
Alfa’nın eli başının birkaç santim ötesinde asılı kaldı, başını anlamamış gibi hafifçe yana yatırmıştı. “Affedersin?”
“Af mı?” Louis dudaklarını büzdü. “Hiç sanmıyorum.”
Alfa elini geri çekerken gözlerini kırpıştırdı.
“Soles mea-”
“Aman aman,” alayla kıkırdadı. “Küçük alfadan büyük laflar.”
Alfa dişlerini gıcırdatarak önüne döndü ve durduğu halde motoru çalışır durumda olan arabanın kontağını çevirdi. “Ne dediğini bilmiyorsun sen,” diye mırıldandı anahtarı çıkarırken. Bu defa Louis’den daha hızlı davrandı ve o bir şey yapamadan elini alnına bastırdı. “Ateşin var.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
far as fate, close as galaxy
फैनफिक्शन"alfa'ya en uygun eş benim," dedi paige gururla. "çevremizde -elbette- bir omega yok," gülümsedi. "ve omega güdülerine sahip tek beta da benim, yani, tabii ki beni seçeceklerdi." louis zorlukla yutkundu ve bakışlarını kaçırdı. tamam, omega olduğunu...