cardigan
"milyonlarca kez git diyebilirsin ama ben senin yanında kalmaktan vazgeçmeyeceğim."
"Gitmeni istiyorum."Pencerenin önünde duran ve dışarıyı donukça izleyen Jungkook'a seslendiğimde beni takmayan bir ifadeyle dışarıya boş boş bakmaya devam etti.
"Kaç defa daha sana git diyeceğim?"
Söylediklerimden sonra önünü bana dönmüştü ve arkasını pencereye yasladı. Kollarına birbirine bağladı.
"Milyonlarca kez git diyebilirsin ama ben senin yanında kalmaktan vazgeçmeyeceğim."
Derin bir nefes aldı, gözlerimin içine baktığında.
Ve ben gözlerimi kapadım.
"Beni ölümden vazgeçtireceğine mi inanıyorsun?"
Sesimdeki titreklik, ağlamama zemin hazırladığında ellerimdeki pürüzsüz teni hissettim. Gözlerimi açtığımda tam karşımda onu gördüm.
"Beni vazgeçtiren sendin, ben de seni vazgeçtireceğim."Anlamamış bir ifadeyle yüzüne baktığımda, o gözümden süzülen minik damlaları elleriyle aldı.
"Ne demek istiyorsun?"
Yüzüne daha dikkatli baktığımda, göz altları, ben buradayım der gibi rengini belli ediyordu. Yorgundu yüzü, bu belli oluyordu.
"Uyuman gerekiyor, Rosé. Çok yorgunsun."
Ama o, bana diyordu kendisini es geçerek. Kendini düşünmeden bana diyordu.
"Sen de yorgunsun." dedim gözlerimi yüzünde gezdirirken.
Tebessüm belirdi solgun donuk yüzünde.
Daha sonra yatağımın yanındaki sandalyeye oturdu."Ben de gözlerimi dinlendireceğim fakat buna sevinme çünkü tüm dikkatim sen de olacak anladın mı? Şimdi güzelce yat, uyu ve dinlen."
Gözlerimi devirdim. Umursamazca gözlerini kapatmış ve kollarını birbirine bağlamıştı. Uyku moduna çoktan geçmiş gibiydi. Ben de umutsuzca yatağa doğru uzandığımda yüzümü onun olduğu tarafa aldım. Ellerim, başımın altında onu izledim. Neden yapıyordu bunu, sorguladım. Neden yanımdaydı, neden onca şeyi karşılıksızca yapıyordu. Beni düşündüğünü, benim için endişelendiğini anlıyordum ama bunu neden yaptığını anlayamıyordum.
Benden mi hoşlanıyordu düşüncesi zihnimin en karanlık taraflarında sesini duyurduğunda ona bir kalkan gibi karşılık veren bir ses daha vardı.
Benden hoşlanamazdı.
Kimse benden, bu halimden hoşlanamazdı.
Ben, güzel değildim.
Ayrıca çok zayıftım, hastalandığımdan beri hiç kilo almadım aksine çok fazla kilo verdim.
Uyumamaktan göz altlarım mosmordu.
Yüzüm, ayrıca o kore dizilerindeki gibi pembe de değildi, solgun ve bembeyazdı.
Ben çok çirkindim, onun benden hoşlanması düşüneceğim en son şey olmalıydı.
Aynada her gün gördüğüm bu çirkin yüze ben bile tahammül edemiyorum, o mu edecekti?O ise.
Yakışıklıydı, gerçekten...
Saçları yumuşacık gözüküyordu.
Gözleri, kaşları her şeyi özenle seçilmiş gibiydi.
Vücudu kaslıydı ve eminim ki tüm kızların da dikkatini çekiyordu.
Ayrıca çok da güzel gitar çalıyordu.
Çevresinde onca güzel ve alımlı kız varken neden hasta ve zavallı bir kızdan hoşlansın ki.
Saçmalıyorum işte, saçmalıyorum...Düşünceler kafamın içinden birer birer geçtiğinde gözlerim artık bulunduğu durumdan şikayet eder gibi yavaş yavaş kapandı.
...
Gece çalan bir telefon sesi.
Oturduğu sandalyesinden kalktığında o gıcırtıyı da duyuyorum ama gözlerim hala kapalı ama her şeyin farkındayım.
Ve uykulu sesi yanıtlıyor telefonu.
"Efendim Patron."
Patronunun ne için bu saatte aradığını sorguluyorum.
"Patron bu saate gelemem."
İşe mi çağırıyordu?
"Gelemem dedim, lütfen şu sıralar idare etsen beni."
Kalın sesi biraz yükselmişti ama beni asıl ilgilendiren onun işe gitmemek için bu kadar ısrarıydı. Benim yanımda kalmak için mi bunu yapıyordu?
"Patron..."
"Gelemem."
"Hastanede kaldığımı biliyorsun."
"Ne? Kovuyor musun?"
"Bir kere bile yanlışım olmadı ve ufak bir izinden dolayı kovuyor musun?"
"Gerçekten yazıklar olsun."
"Verdiğim tüm emeğime yazıklar olsun."Telefona, içindeki tüm nefretini küfürlerle kustu. Daha sonra biraz sessizlik oldu. Sandalyesine oturdu. Uyuduğunu sandım fakat daha sonra fısıltılı sesini duydum.
Kulağımın dibindeydi ve gözlerim, onun yakınımda olduğunu anlayınca biraz kırpıştı ama daha sonra toparladım."Meleğim... Sadece, bazen bu dünyada ikimiz olalım istiyorum biliyor musun? Çünkü bazen bu hayatın stresi çok katlanılmaz oluyor. Bu işten de ayrıldım.
Ayrılmak zorunda olduğumu biliyordum ama şu an ne yapacağımı da bilmiyorum.
Çünkü bir sürü şey omuzlarımda, bir sürü şey sırtımda. Dünyanın yükü de omuzlarımda olsa, ben yine de senin yanında kalmayı yeğlerdim. Kendine zarar vermeni istemiyorum, lütfen... Sen benim sığınacağım tek yersin, ben senin yanında tüm her şeyi unutup gidiyorum. Zamanı bile unutuyorum, senin yanındayken saatler birer saniye oluyor. Lütfen sen de gitme... Şimdi biraz hava alacağım ve cebimde kalan son nefeslerimi içip geleceğim. Lütfen geldiğimde hala burada mışıl mışıl uyumuş ol."Dudakları, yanağıma değdiğinde ben...
Sadece neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kapının örtülme sesiyle gittiğini anladığımda elimi, istemsizce öptüğü yerin üstüne koyarken buldum.
Bir anda öyle şeyler oluvermişti ki, sanki kalbim kanatlarını takmış ve gözlerimin önünde uçup gitmişti.
Bana meleğim demişti...
Benim için işinden ayrılmıştı.
Bana sığındığım tek yersin demişti, zamanı unutup gittiğini söylemişti.
En önemlisi de bana sevgisini hissetirmişti.
Artık emin olabiliyordum.
Bana karşı bir şeyler hissediyor olmalıydı.
Öptüğü yer, bir kıvılcım gibi varlığını hissettirdiğinde içimde çok farklı duygular yaşanıyor, çok farklı hisler dolaşıyordu. Yanıp kavuruyordu her yanımı."Sen benim sığınacağım tek yersin, ben senin yanında tüm her şeyi unutup gidiyorum. Zamanı bile unutuyorum, senin yanındayken saatler birer saniye oluyor. Lütfen sen de gitme... "
Söylediği her söz kulağımda birer yankı gibi tekrarlıyordu. Onun hisleri, yüreğime merhem oluyordu. Orada bir boşluk vardı sanki, sanki oradaki boşluk, bir iğne ve iplik gibi, yüreğime bata bata kapanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i just wanna be the one, rosékook
Fiksi Penggemarhayatındaki kötü değişikliklerden sonra psikolojik sorunlar yaşayan rosé, ölmeyi her şeyden çok isterken karşısına onu bu isteğinden vazgeçtirecek biri çıkmıştı. angst