0.4

74 10 0
                                    

salonda kimseler kalmamıştı. kapının yanında duran uzun boylu bir adam, galiba beni bekliyordu. büyük bir hızla kendimi toplayarak dışarı çıktım. hafif bir yağmur çiseliyordu. her akşamkinin aksine hiç yollarda oyalanmadan kaldığım hotele döndüm. hemen yemeğimi yemek, odama çekilerek yalnız başıma o yüzü gözlerimin önüne getirmek arzusuyla yanıyordum.

yanıma benim gibi bu hotelde aylardır kalan az da olsa tanışık olduğum kişiler geldiğinde dediklerini duymadan yemeğimi yemeye devam ettim. ardından onlar, derhal modern resim üzerinde konuşmaya başladılar ve ben yavaşça odama gittim.

soyunurken ceketimin cebinden yere nasıl sığdırdığımı bilmediğim bir dergi düştü. kaldırıp masanın üzerine koyarken birdenbire yüreğim atmaya başladı. bu, sabahleyin aldığım ve akşam gezintilerimden birini yaparken okuduğum sergi hakkındaki makaleyi gördüğüm dergiydi. bu yazıda o tablo ile ressamı hakkında neler bulunduğunu öğrenmek için sayfaları yırtarcasına açtım. benim gibi yavaş ve heyecansız bir adamın bu kadar telaşına kendimde hayret ediyordum. yazıyı baştan itibaren şöyle bir süzdüm. ortalara doğru gözlerim, katalogda gördüğüm kelimelerin üzerinde mıhlanıp kaldı: Hwang Hyunjin...

bir sergide ilk defa resim teşhir eden bu genç sanatkârdan oldukça uzun bahsediyordu. daha ziyade klasiklerin yolunda yürümek istediği anlaşılan ressam adamın, hayret verecek kadar büyük bir ifade kabiliyetine malik olduğu, kendi portrelerini yapan sanatkârların çoğunda görülen "güzelleştirme" veya "inadına çirkinleştirme" temayüllerinin onda bulunmadığı söyleniyordu. ardından başka bir ressamdan bahse geçmeye başlıyordu.

dergiyi masanın üzerine bıraktım. gözlerimi kapayarak sergideki tabloyu düşündüm. orada betimlenen insanın hakikatte de mevcut olduğu ancak bu anda aklıma geldi. ressam kendi resmini yapmış olduğuna göre, bu harikulade adam aramızda dolaşmakta, koyu kahve ve derin gözlerini toprağa veya karşısındakine çevirmekte, alt dudağı büyükçe olan ağzını açarak konuşmakta, özetle yaşamaktaydı. onu herhangi bir yerde görmek mümkün olabilirdi... bu ihtimali düşününce ilk duyduğum his, büyük bir korku oldu. benim gibi hayatında hiç macerası olmayan birinin ilk defa böyle bir insanla karşılaşması hakikaten korkunç olurdu.

yirmi üç yaşında olduğum halde başımdan hiçbir kadın veya insan macerası geçmemişti. hepsi arkadaşlarımlayken imkân olmayan sarhoşluk maceralarından başka bir şey değildi. çokta insanlara karşı bir merakım olduğu söylenemezdi.

fakat sergide gördüğüm bu genç adamın resmi, ona hayalen dokunmama imkân vermeyecek derecede beni sarmıştı.

onunla bir aşk sahnesi hayal etmek değil, karşı karşıya, iki yakın arkadaş gibi oturmayı düşünmek bile elimden gelmiyordu. buna karşı, gidip o tabloyu seyretmek, bana bakmadığına emin olduğum o gözlere saatlerce dalmak arzusu gitgide artmaktaydı. ceketimi sırtıma geçirerek tekrar serginin yolunu tuttum ve bu hal, günlerce devam etti.

her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum o portreyi seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum. sergi bekçilerinin ve birçoğu her gün orada bulunan ressamların artık beni bellemiş bulunduklarını fark etmiştim. içeri girer girmez yüzlerinde bir tebessüm dolaşıyor ve gözleri acayip bu resim meraklısını uzun müddet takip ediyordu. son günlerde diğer tabloların önünde oynamaya çalıştığım rolüde bırakmıştım. doğrudan doğruya Hwang Hyunjin'in kendi portresinin önüne gidiyor, oradaki sıralardan birine oturarak gözlerimi bir karşıma, bir de, bakmaktan yoruldukları zaman, önüme çeviriyordum.

bu halimin sergide bulunanların merakını uyandıracağı muhakkaktı. nitekim bir gün korktuğum başıma geldi. salonda birkaç kere rast geldiğim ressamlarla konuşuşundan kendisinin de ressam olduğunu anladığım genç bir kadınla aramızda benim için fazlasıyla gerici ve utanç verici bir diyalog geçti fakat bunu hatırlıyamıyorum.

sohbetimizin bitmesiyle hemen yerimden kalktım ve gözlerimi etrafıma çevirmeye cesaret edemeyerek sokağa fırladım. içimde, bir yolculukta tanışıp alıştığım, fakat pek çabuk ayrılmaya mecbur olduğum bir insana veda eder gibi bir his vardı. artık bu sergiye ayak basamayacağımı biliyordum, insanlar, birbirlerinden hiçbir şey anlamayan insanlar, benim buradan da uzaklaşmama sebep oluyorlardı.

for the first time, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin