0.5

68 12 0
                                    

hotele döner dönmez eski manasız günlerin başlayacağını, bu son iki hafta içinde hayatımın nasıl bir mana almaya başladığını ve bunu kaybetmenin ne olduğunu fark ettim. bir imkân mevcudiyetine ihtimal vermeye bile cesaret edemediğim bir imkân, boş ve manasız akıp giden ömrümün yanına kadar sokulmuş ve sonra, birdenbire, geldiği kadar ani ve sebepsiz, çekilip gitmişti. bunu ancak şimdi anlıyordum. kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım. o resim aradığım bu insanı bulmamın mümkün olduğuna, hatta ona pek yakın bulunduğuma, bir ihtimal olsun beni inandırmış, içimde, bir daha uyutulması mümkün olmayan bir ümit uyandırmıştı. babama artık bir mesajla dönmek istediğimi söylemeyi düşünüyordum. fakat onun beni buraya göndermesinin bir amacı vardı ve "seoul'da ne öğrendin?" diyeceğini biliyordum. bu yüzden birkaç ay daha kalmaya, çalışabilceğim bir iş bulup onu memnun edebilcek kadar bir şeyler öğrenmeye karar verdim.

bir gün öğleden sonra benimle aynı hotelde kalan bayan lee, beraber dolaşmayı teklif etmiş, akşamüzeri eve dönerken ısrar ederek beni bir içki içebilceğimiz bir yere sokmuştu. farkında olmadan geç saatlere kadar içmişiz. buraya geldiğimden beri ara sıra içki içtiğim halde hiç o akşamki gibi olmamıştım. bir aralık bütün salonun başımın üzerinde dönmeye başladığını ve kendimi kaybederek bayan lee'nin kucağına serildiğimi hatırlıyorum. hafiften kendime geldiğimde hemen eve dönelim, dedim. hesabı kendisi vermekte ısrar etti. dışarı çıktığımız zaman onun benden daha az sallanmadığını fark ettim. birbirimizin kolunda, gelip geçenlere çarparak ilerliyorduk.

vakit gece yarısına yaklaştığı için sokaklar fazla kalabalık değildi. bir yerde, sokağın öbür tarafına geçerken garip bir hadise oldu: karşı kaldırıma geçtiğimiz sırada bayan lee'nin ayağı kenara takıldı; zayıf duran ama aslında biraz tombulca olan kadın, düşmemek için bana tutunmak isterken, galiba boyu benden daha uzun olduğu için, boynuma sarılıverdi. fakat bu sefer dengesi yerine geldiği halde, beni bırakmıyor, kollarının arasında daha çok sıkıyordu.

sarhoşluğun etkisiyle midir nedir, ben de utangaçlığı unutmuş, ona sımsıkı sarılmıştım. birdenbire benden neredeyse on yaş büyük kadının acıkmış dudaklarını yüzümde hissettim. nefesi biraz sıcak olmakla beraber, içime ağır fakat güzel bir koku gibi yayıldı. etrafımızdan geçen birkaç kişinin bize güldüğünü fark ettim. bu sırada gözlerim, on on beş adım kadar ilerideki elektrik direğinin altından bize doğru gelen bir adama ilişti. bütün vücudumun tarifi imkânsız bir heyecanla titremeye başladığını hissettim. hâlâ bana sarılmış duran bayan lee bunu fark edince daha çok yükselerek saçlarımı buselere boğuyordu. fakat ben artık kendimi kurtarmaya çalışıyor ve bize yaklaşan adama bakmak istiyordum. bu oydu. bir an kadar gördüğüm yüzü, sisli kafamda bir şimşek gibi çakmıştı. bu, soluk yüzü, koyu kahve gözleri ve kusursuz burnu ile, sergide gördüğüm resmin ta kendisi, Hwang Hyunjin'di. yüzünde o kendine mahsus hazin ve masum ile bıkkın ifadeyle birlikte, etrafının farkında değilmiş gibi yürüyordu. bizi gördüğünde bir saniye hayret etti ve bu anda bakışlarımız karşılaştı. onun gözlerinden bana karşı gülümsemeye benzer bir şeyin geçtiğini gördüm.

enseme bir tokat yemiş gibi silkindim. onunla ilk defa böyle bir halde karşılaşmanın acınası durumunu ve böyle bit tebessümle hakkımda ilk hükmünü vermesinin ne demek olduğunu sarhoşluğuma rağmen gayet iyi anlıyordum. derhal koşarak Hwang Hyunjin'e yetişmek istedim. ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilmeden köşe başına kadar gittim. ortadan kaybolmuştu. etrafıma bakındım, kimseler yoktu. bayan lee tekrar yanıma gelmiş bir şeyler söyleyip duruyordu, koluma girerek beni hotele doğru sürükledi.

yolda kolumu vücuduna bastırıyor, yüzüme doğru eğiliyordu. sıcak nefesi bu sefer bana, tahammül edilmez derecede ağır gelmeye başlamıştı... buna rağmen istesemde şikayet edemiyordum. sarhoşluğum azaldığı için, dikkâtli bir şekilde düşünmeye çalışıyor ve birkaç dakika önce yüzüme dikilip gülümseyen gözleri hatırlamak istiyordum. fakat bütün bunlar bana şimdi hayal gibi geliyordu.

hotele geldiğimizde hızlıca odama girmeye çalışıp derin bir nefes aldım. yatağa yatar yatmaz uyumuşum. sabaha karşı sıkıntılı rüyalar gördüm, Hwang Hyunjin türlü şekillerde karşıma çıkıyor, o müthiş ve sevimli tebessümüyle beni kıvrandırıyordu.

ona bir şeyler söylemek, bir şeyler anlatmak, izahat vermek istiyor, fakat yapamıyordum. koyu gözlerinin keskin ifadesi çenelerimi kilitliyordu.

for the first time, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin