4

418 54 59
                                    

-

"Demek bugün çıkıyorsun..?" Hafiften sorarcasına söylediği cümleyi, dosyaya bakmasının ardından dudaklarından döküyor. Beyaz saçlı olan ise onu sadece kafasıyla onaylıyor; bir elinde Vanitas'ın ona verdiği çizim, resmen parıldayan gözlerle inceliyor.

"Çok yeteneklisin gerçekten! Çizgilerinden bir duygu çıkarabildiğimi söyleyemem, amacının bu olmadığını kestirebiliyorum. Gizlemeyi başarmışsın. Ve... Hm..." Birden gördüğü tepkiyle Vanitas kıkırdıyor. Hasta ise olduğu yere sinmek istercesine kendini yatağa daha da bastırıyor.

"Özür dilerim. Çok beğenince kendimi tutamadım. Ama cidden çok güzel bir yeteneğiniz var. Bana bir şeyler hatırlatıyor."

"Sorun değil Noé. Teşekkür ederim." Ona gülümseyip tekrar elindekine dönüyor. Mor gözleri dikkatle üzerinde geziniyor. Bir şey söylemek istediği belli, birkaç saniye boyunca ikilemde kalmasının ardından dudaklarını aralıyor ve söylemeye karar veriyor.

"Aslında, çizimlerinizin korkutucu bir tarafı da var. Açıklayabileceğimi sanmıyorum. Ama bana korku hissini verdiğini söyleyebilirim. Sanki arkasına gizlenmiş bir şey var. Sadece bazen gözlerinizde beliren ifade canlanıyor aklımda. Bazı zamanlar çok garip bir ifadeniz oluyor ve ben duygularınızı anlayamıyorum. Ve... " Birden ona ilgiyle bakan mavilerle karşılaşınca afallıyor, kaşlarını çatıyor. "Üzgünüm, cidden fazla konuştum."

"Meraklısın ve gözlemlerin güzel, hoşuma gittiğini inkar edemem," diye başlıyor sözlerine. Ardından hafifçe gülümsüyor. "Belki benim de korktuğum bir şeyler vardır. Deneyimlerinden dolayı ölüm nasıl da tüylerini ürpertiyorsa bende de öyle bir şey olamaz mı? Kendime sakladığım hatıralarım belki de ben istemeden gün yüzüne çıkıyorlardır."

"Olabilir mi?"

"Kim bilir?" Birkaç saniye gerici bir ortam oluşuyor. İkisi de tamamen sessizliğe bürünmüş. Vanitas'ın yuvarlak gözlüklerinin arkasındaki gözleri cama kilitlenmiş, beyaz saçlı olan ise düşünceli bakışlarla ona bakıyor.

"Bugün resmi bir şekilde geldiğinizi söyleyemem. Baştan beri sohbet ediyor gibiyiz ve önlüğünüz de yok."

"Başhekim izin verdi. Yok, 'Kendine gelmelisin Vanitas.' veya 'Şu korkunu yenmeden hastaneye adımını atma.'," diyor ve saçlarıyla uyumlu olan mavi gözlerini pencereden çekip Noé'ye çeviriyor. "O nedenle konuşurken rahat olabilirsin."

"Neyden korkuyorsun?" Sorusunun cevabı olarak sessizliğin hakim olduğu odada bir kıkırtı duyuluyor.

"Sen neden ölümden bu kadar korkuyorsun?" Bu soruyu cevaplamak istemiyor, sessizce oturmaya devam ediyor. Vanitas da cevabı almışçasına derin bir şekilde iç çekiyor.

"Korkuların birçoğu deneyimlerden doğar, Noé. İnsan doğası böyledir. Örneğin ölüm bir tokat gibi yüzüne çarpmadıkça, sana yaklaşmadıkça 'Acaba şimdi ölecek miyim?' veya 'Ölüm nasıl, korkutucu mu?' diye düşünmezsin sürekli olarak. Karanlıktan korkanlar mı? Karanlık belirsiz bir şeydir, göremediklerimizle dolu olabilir. Zaten korku da bundan doğar. Beyin, bencil bir organdır. Korkunun üzerine gitmez, en ufak bir şeyde kendini korumaya alır."

"Nasıl üstesinden geliriz peki?"

"Bilsem burda bu şekilde durur muydum?"

"İsterseniz, yani yardımcı olabilseydim sevinirdim," diyip ona doğru uzanmasıyla çivit mavisi saçlı olan hızlıca kendini geri çekiyor. "Bilmediğin bir konuda nasıl yardımcı olabilirsin?"

"Sadece bazen anlamıyorum. Gerçekten. Mavilerinde hangi duygu gizli? Veya çizimlerinin arkasına mı saklıyorsun gerçek benliğini? Kalem darbelerinden duyguların anlaşılmıyor, garip olduğu bariz. Ve mesela şu an, yanımdasın ama hissedemiyorum. Kendini soyutluyor gibisin. Korkutucu."

Duyduğu sözüklerin tek tek yüzüne çarpmasıyla bir süre tepkisiz kalıyor, dudaklarını dişliyor, yine de duymak istediği şeyin onun cevabı olduğundan emin.

"Önce sen, Noé. Ölüm bitiş olabilir, ama ben aynı zamanda yeni bir başlangıç olduğuna da inanıyorum. Neden bu kadar korkuyorsun? Söylemek bile tüylerini ürpertiyor." Tepkisizce genci izliyor, kem küm etse de en sonunda kararlılıkla ona dönüyor ve konuşmaya başlıyor.

"Kalp hastalığım genetik. Babamdan. Ve o acılar içinde bağırdığında, ölmeyi dilediğinde hep yanındaydım onun. Son zamanları olduğu belliydi. Ölmeden birkaç saat önce ne dedi biliyor musun? 'Ölmek istemiyorum, korkuyorum.' Sanki bir şeylerin farkına varmış gibiydi, korkunç görünüyordu. Bir dahaki uykusundan da uyanmadı. O zamandan beri ölüm en büyük korkum oldu işte. Benim de sonum öyle olacak." Duyduğu kelimeler aklında bir bir birleşirken dışarıya tepkisiz görünüyor yine Vanitas. Bunu beklemediğini kabul etmeli, yine de daha fazlasını öğrenmek istiyor. Sormalı mı? Bilmiyor.

"Dediğin gibi, korkuların bir sebebi var cidden. O zaman, sen neden-"

"Sohbetin çok güzeldi Noé, teşekkürler. Yakında çıkacaksındır. Ben de gitsem iyi olacak." Kaçmaya yeltenmesi onun gözünden kaçmıyor, sağ elini Vanitas'ın ince bileğine doluyor. Bu hareketiyle doktor baştan aşağı titriyor, ardından telaşla bileğini hızlıca çekiyor.

"Sen-?"

"Hoşçakal Noé."

-

to the death, hand in hand,, vanoéHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin