8. Bölüm: Eğitim Part II

167 101 140
                                    

Okçu, Lana'nın eline bir yay vermiş ona ok atmayı gösteriyordu. Bir şeyler anlatıyordu ama duyacak mesafede değildim. Onları uzaktan izlemeye başladım.

Lana yayına oku takmış on metre ilerideki ağaçta asılı duran hedef tahtasına nişan alıyordu. Yayını yüz hizasına kadar getirmişti. Arkasında da okçu vardı. Okçu ona birşeyler söylüyor, sürekli vücudunu düzeltiyordu. Bu durum yaklaşık beş dakika boyunca sürdü. Ne olacağını merak ediyordum ve bir türlü okçu onun oku fırlatmasına izin vermiyordu. Beş dakikanın sonunda Lana oku fırlattı ve hedef tahtasını vurdu.

Ağzım açık kalmıştım. İlk denemesinde mi bunu yapmıştı? Hayır hayır ağacın altında bir düzine kadar atılmış ok vardı. Bunlar en aşağı bir saattir çalışıyor olmalıydı. Benim geri planda olmamam lazımdı. Lana gözde öğrenci olmamalıydı. Hemen harekete geçtim ve onların yanına doğru gittim.

''Bende ok atabilir miyim?'' dedim. Okçu başını evet anlamında aşağı indirdi. Lana elindeki yayı ve bir tane oku bana verdi. Yayın ağırlığını ellerimde hissettim. Kılıçtan daha hafifti. Üzerimde silah taşımanın verdiği bir heyecan vardı. Genelde bir silah aldım mı elime afallardım. Heyecanlanır, elime yüzüme bulaştırırdım. Gerçi öğretmenlerim agresif ve bana olan inançları yok denecek kadar azdı.

Okumu yayıma takıp yüz hizama getirdim. Kendimi garip hissediyordum. İlk defa yay kullanıyordum. Sanırım yayı gerip oradaki ağaca atacaktım. Aslında çok da zor görünmüyordu. En azından Lana başarmıştı. Ben neden başaramayaydım?

Tam okumu gerecekken okçu elindeki tahta parçasıyla sırtıma dokundu ve ''Dik dur.'' dedi. Dik durdum ve tam yayımı gerecekken bu sefer bacağıma dokundu ve ''Ayaklarını aç.'' dedi. Başımı tamam şeklinde sallayarak ayaklarımı biraz açtım.

''Derin derin nefes al ve hedefine odaklan.'' dedi. Derin bir nefes alarak hedefime odaklanmaya çalıştım. Niye bu kadar kasıyorduk. Hedefi görüp fırlatsak yetmez miydi?

''Dengeyi kur vücudun ağırlığını iki ayağına da ver. Vücut ağırlığın her iki ayakta ve ayağın topuğu ile parmak uçları eşit olsun.'' dedi okçu. Bir şey anlamamıştım. Cümleden ne sonuç çıkaracağımı, nasıl pozisyon alacağımı bilemedim. Sadece başımı evet şeklinde salladım.

''Dayanak noktanı iyice ayarla. İşaret parmağın çenenin karşısına yerleşmiş olması son derece önemli. Baş parmağın avuç içine doğru bükülecek...'' Derin bir nefes aldım ama bu nefesim ok atmak için değildi. Okçu o kadar detaya giriyordu ki canım sıkılmıştı. Alt tarafı bir ok atacaktım. Bu ok atmak ancak bu kadar zorlaştırılabilirdi.

''Okun için girmelisin. Yayın içerisindeki ruh olmalısın. Bu aleti sadece tahta olarak görmeyeceksin. Onunla adeta bütün...'' derken okçu ben okumu bıraktım. Okçu sustu ve üçümüzün bakışları arasında ok alakasız bir yere gitti. Hedefi vuracağımı düşünmüştüm. Göz hizama ve düşünceme göre bunun hedefi vurması, en azından yakınından geçmesi gerekiyordu. Oysa şuan açık ara farkla ıskalamıştım.

Arkama döndüğümde Lana içten içe okçuya belli etmeden gülüyor, okçu ise bana ciddi bir şekilde bakıyordu. Gerçi o hep böyle ciddi olduğundan kızgın olup olmadığını anlayamamıştım. Belkide her zaman kızgındı.

''Bu alanın çevresinde 10 tur at.'' dedi okçu. Koşacak mıydım? Doğru mu duymuştum? Okçunun şaka yapıyor gibi bir hali yoktu. Lana'ya baktığımda o da yapacak bir şey yok gibisinden yüzünü eğdi. Çevreye baktıktan sonra derin bir nefes aldım ve koşmaya başladım.

Koştuğum yer 100 metreye 70 metre gibi bir alana sahipti. Yavaş tempoda kendimi yormadan koşuyordu. Koşmak, kaçmak pek yabancı olmadığım bir eylemdi. Hava sıcaktı. Ben ağaçların arasında olabildiğince gölge taraflardan koşa koşa okçunun belirttiği alanda koşuyordum.

Büyülü Okçu : İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin